Siyasi Açıdan Filistin Meselesi 3
Türkiye’nin Tutumu
Olay Türkiye açısından daha farklı bir konum arz etmektedir. Şöyle enine boyuna bir düşündüğümüzde karşımıza şu gerçekler çıkmaktadır:
Bizde olaya biraz da milliyetçilik penceresinden bakılmaktadır. Bu nevî Milliyetçilik İslâm ile asla bağdaşmayan ve Fransız ihtilali sonucunda ortaya çıkmış bir kavramdır. Vatan sevgisi olgusundan tabanda zıttır, ancak böyle bir süs verilmeye de çalışılmıştır.
Milliyetçilik Türkiye’de Müslüman Araplarla Türkleri birbirine düşman etmek için daha çok Arap düşmanlığı üzerine oturtulmuştur.
Bu düşmanlığı körükleme adına en çok ileri sürülen iddia ise I. Dünya Savaşında Arapların bizi arkadan vurduğudur. Oysa bu, içlerinde Yahudi tarihçilerin de bulunduğu bütün ciddi tarihçiler tarafından reddedilen bir safsatadır. I. Dünya Savaşı’nda bize karşı sadece Şerif Hüseyin ailesi o da Mekke-Maan hattında savaşmış ve onun ihaneti savaşta tayin edici bir rol oynamamıştır. Onun dışında Irak- Suriye-Filistin gibi bütün diğer cephelerde Araplar bizimle beraber savaşmışlardır. Hem de Cemal Paşa’nın bazı Arap halka ve ileri gelenlere yaptıklarına rağmen. Kaldı ki öyle olmuş dahi olsa kimse bir başkasının suçu ile suçlanamaz yargılanamaz. (Naci Kaşif Kıcıman’ın “Medine Müdafaası-Hicaz Bizden Nasıl Ayrıldı” adlı eseri, bu tarihi vesikaları doğru bir şekilde yansıtması bakımından önemli bir kaynaktır.)
Türkiye 2000’li yıllara kadar Arap dünyasına karşı genellikle mesafeli kalmış, buna karşı İsrail’i bağımsız devlet olarak tanıyan üçüncü ülke olduğu gibi; İsrail, PKK terörüne karşı Türkiye’yi samimi olarak destekliyor da değilken özellikle 1990’larda hemen her alanda yapılan anlaşmalarla İsrail’in insafına bırakılmıştır.
Türk halkı açısında ikinci bir husus da, olaylara tam vakıf olamayışımız ve yanlış anlayıp yorumlayışımızdır. Bu konuda fazla yorum yapmadan herkesi kendisi ile muhasebeye bırakarak mevzuu nihayetlendiriyorum.
Sonuç olarak Siyonist İsrail Ordusunun mazlum ve masum Müslüman Filistin halkına yaptığı bu soykırımı birkaç açıdan değerlendirmek bizim için daha iyi olacağı düşüncesindeyim.
Bunlardan birincisi; Amerika 11 Eylül’den sonra dünya üzerinde istediği yere istediği şekilde saldırabileceğini ve yeryüzünü kendi isteğine göre dizayn edebileceğini sanmıştı. Şüphesiz bu hem Amerika hem de işbirlikçileri için büyük bir yanılgı idi. İşte dün Afganistan ve Irak’ta bugün ise Filistin’deki bu direnişler bunun en bariz örneğidir.
Daha açık ve anlaşılır bir ifade ile bu gün Filistin’in o kutsal beldelerde Siyonist İsrail şahsında Amerika ve İslâm karşıtlarına olan direnci, Amerika’nın süper güç olmadığının ve İslâmî Cihad ruhunun henüz ölmediğinin ve ölmeyeceğinin en bariz göstergesidir.
Zaten Amerika o malum 11 Eylül olayları sonrası uyguladığı strateji ve politikalarla yeryüzünde öylesine bir Amerikan düşmanlığı tohumu ekti ki bir süre sonra bunun faturasını çok ağır ödeyecektir.
İkincisi; Gazze’de yaşanan insanlık dramı, Türkiye ve İran’ın dışında kimsenin çok da umurunda değil gibi. Eğer öyle olmasaydı Filistin devlet başkanı Mahmud Abbas bu kadar sessiz kalır mıydı? Mahmud Abbas Filistin davasının tek temsilcisi olabilmesi için Hamas’ın devre dışı bırakılmasından memnun gözükmektedir ve Mısır sınır kapılarını kapatır mıydı? Suriye bu kadar sessizliğe bürünürü müydü? Suudi Arabistan bu kadar pasif bir siyaset izler miydi?
Ürdün bu kadar aciz bir tavır içinde olur muydu? Mısır, Suriye, Suudi Arabistan ve Ürdün, hâlen Hamas’la beraber olarak kendi ülkelerinde mevcut ideolojik yapıya ters anlayış ve oluşumların var olabileceği ve bölgede Hizbullah’ın daha güçlü hale gelebileceği endişesindeler. Bütün bunlardan dolayıdır ki İsrail’in bütün yaptıklarına razı gelmekte ve göz yummaktalar; ama unuttukları bir şey var o da ABD’nin 11 Eylül ve Irak’ın işgalinden sonra İslâm Dünyası’nı büyük ölçekte tehdit eder konumda oluşu ve bunu her zemin ve zamanda gösterişidir.
Bir diğeri de bizim açımızdan şöyle ki, Filistin halkının %60’ının oyunu almış bir oluşum için “Canım, bu olaylarda hem Hamas hem de Filistinlilerin hatası var, İsrail’in yaptığı bir nevi nefs-i müdafaadır” demek bir mağlubiyet psikolojisidir. Bu, zalim ile beraber mazluma da vurma, zulme ve zalime destek olma manasına gelir.
Eğer Müslümanların Filistin’de, Afganistan’da ve Irak’taki direnişleri olmasa idi, belki Türkiye bugün bu ateşin içerisinde olacaktı.
Şu da bir hakikat ki; bugün terör, canlı bomba ve intihar eylemlerinin gerçekten arkasında kimler var bilemiyoruz. El-Kaide diye bir örgüt var mı? Varsa kimlerin kontrolünde tam olarak anlayamıyoruz; ancak bütün bu eylemlerden en çok Müslümanların zarar gördüğünü kesin olarak biliyoruz. Bu saldırıların bütün faturasını Afganistan’lı, Iraklı ve Gazzeli çocuklar ödüyor. Bugün bombalı eylemler, intihar saldırıları, gerçekte büyük güçlerin mazlumların kanını dökmek için kullandığı gerekçeden başka bir şey değil gibi görünüyor. Bütün dünya güvenliğin ve barışın sağlanması adı altında insanlara büyük bir kıyım ve savaş halini yaşatanların oyununu izliyor. Gazze’de bebekler niçin katlediliyor diye sorsanız, şehirler evler neden yıkılıp yakılıyor deseniz onlar “güvenlik için” diyorlar. Güvenlik birileri için ölüm bile olsa…
Kuşkusuz Filistin topraklarında yaşanan olaylar ile ilgili verilebilecek çok fazla örnek, söylenecek çok söz, yapılacak çok yorum vardır; ancak unutulmaması gereken gerçek, tüm bu yaşananlar karşısında vicdanlı insanların üzerine düşen sorumluluktur. Filistin'de yaşanan olaylar bir Arap-İsrail savaşından çok daha öte anlamlar ifade etmektedir.
Her şeyden önce Filistin'de hakları ve toprakları zorla gasp edilmiş Müslüman halk, önemli bir hak arayışı içerisindedir.
Söz konusu mücadelenin geçtiği topraklar tüm İslam âlemi tarafından kutsal kabul edilen topraklardır. Aslında Filistin halkı da tüm Müslüman âleminin mülkü olan Kudüs topraklarını terk etmemek için direnmektedir. İşte bu yüzden Filistin topraklarında devam eden bu büyük zulme dayanak sağlayan ideolojilerle her alanda mücadeleye koyulmak, yapılanları protesto ve ürünleri boykot etmek, kalıcı bir çözüm yolu bulmak tüm iman edenlerin üzerine düşen bir sorumluluktur. Buna Müslümanların ihtiyacı var, buna insanların ihtiyacı var, buna bütün dünyanın ihtiyacı var…
Masum ve günahsız bebeklerin suçsuz yere öldürülmediği; insanların dini, ırkı, veya dünya görüşleri nedeniyle hunharca katledilmediği; eğer savaş olacaksa, savaşların bile insanca yapılıp kadınlara, yaşlılara, çocuklara, yaralılara ve mabetlere dokunulmadığı; insan ve çocuk hakları bildirilerinin satırlardan sadırlara indirildiği bir dünya için; ey kudreti sonsuz olan Allah’ım! Bize yardım et (Âmin).
Siyasi Açıdan Filistin Meselesi 2
siyasi açıdan filistin meselesi 1
Siyonizm ve Üstün Irk İnancı
4.Filistin Savunma Konferansı
İsrail için sonun başlangıcı
Filistin Halkı Üzerindeki Zalim Ambargoyu Kırın!
Gazze'de açlık başlayabilir
İsrail ve İşkence