İSLAMDA KADININ YERİ -3
Eski medeni milletlerin ortak kanun ve kurallarında kadın bu konuma sahipti. Yahudilik ve Hıristiyanlık açısından ise ellerinde olan ilahi kitapları Tevrat ve İncil gereğince kadının toplumdaki yeri hemen hemen medeni milletler toplumunda olduğu gibidir.
Fakat bu mukaddes kitaplardaki ortak nokta şudur: Kadının kesinlikle erkeğin seviyesine ulaşamaz, kadının toplumsal ve dini ağırlığı erkeğin toplumsal ve dini ağırlığından oldukça aşağıdır.
İlahi olmayan diğer dinlerde ise kadının dini emellerinin ya hiç ya da pek önemli bir değeri yoktur.
Üçüncü merhale: İslam’ın kadın için belirttiği ortamdır; bu makale de özetle bunu açıklamak için yazılmıştır.
İslam dini kadını bir insan bireyi sayış ve -tam anlamıyla- insan toplumunun bir parçası bilmiş ve ona bir insanın tesir, irade ve ameli miktarında insan toplumunda bulabileceği ağırlığı vermiştir.
İslam’ın kadın hakkındaki görüşünün aydınlığa kavuşması için şunu hatırlatmamız gerekir ki, biz şimdi muhalif siyasi rüzgarlarının estiği, zıt ve çelişkili tebliğat dalgalarının çarpıştığı bir ortamda yaşamaktayız;içimize ıstırap, vahşet ve korku düşürerek doğru düşünmemize engel olmuşlar, bağımsız ve doğru düşünceye uyulması gerekir diye Allah vergisi olan fıtri mantığımızı körü körüne taklide çevirmişlerdir.
Bir taraftan orta çağda kilisenin asırlar boyu sürüp giden diktatörce metodu, mantıksız ve zorba öğretileri, bir çok düşünceleri canlı canlı toprağa gömdü,
milyonlarca suçsuz canı işkence altında öldürdü temelsiz ve gevşek teşkilatının durum ve konumunu korumak için kendine en tehlikeli rakibi saydığı İslam dinini her türlü iftirayla suçladı ve izleyicilerine onu en çirkin inanç diye tanıttı ve bu kutsal dinin bütün güzel hakikatlerini en çirkin şekilde gösterdi.
Kilisenin aşırılık ve saçmalıkları öyle bir yere ulaştı ki son asırlarda Avrupalılar sanayi hareketiyle birlikte kendilerinde buldukları düşünce inkılabıyla kilisenin dünyaya hükmeden gücünü alıp Rum kilisesinin dört duvarı arasında sınırladılar.
Kilise inancının asırlarca saçmalıkları, yaptıkları tahmil ve zorbalıkları zihinlerinde öyle kötü bir etki bıraktı ki artık din gerçeklerini bir avuç hurafe saydılar, “din” terimiyle “körü körüne taklit” terimini eş anlamlı bildiler ve bu inanç hala da devam etmektedir.
Elbette kendi dinlerine karşı böyle bir duyuya sahipken o kadar kötü propagandadan sonra diğer dinlere ve özellikle İslam dinine karşı nasıl bir duyuya sahip olacakları da besbellidir.
Diğer taraftan Avrupa milletleri ilim ve sanayide ilerlemeyle elde ettikleri büyük güçle dünyanın diğer kıtalarını fethetme, siyasi etkinliklerini, iktisadi güçlerini artırmak ve genişletmek için her vesileden yararlandılar ve nihayet tam bir muvaffakiyetle halkın kendilerinin ilmi ve ameli –üstünlüklerine ikna ettiler,
Avrupa hayatı dışında bir hayatın hiçbir değeri olmadığını, bilgisiz ve cahil geçmişlerinin hurafelerini taklitten başka bir şey olmadığını kesinleştirdiler. Şuuru olan herkes Allah vergisi olan mantığını ayaklar altına almalı, hiç itiraz etmeden ve sebebini aramadan Avrupa hayatını izlemelidir.
Batı propagandası tam bir muvaffakiyetle zihinlerimize şu mantığı işledi: Dünya ismi verilebilecek tek yer batıdır, insan denilebilecek tek kişi batılıdır ve insanı saadete ulaştırabilecek hayat da Avrupa hayatıdır.
Aydınlarımızın mantığı budur. Din hükümlerimiz ve eski toplumsal kurallarımız günümüz dünyasıyla bağdaşmaz. Bizim dünyaya yaraşan kanunlara ihtiyacımız var. Bu gün medeni dünya falan metodu kullanmaktadırlar (bu cümlelerde dünyadan maksat batı ve dünya halkından maksat ise batılılardır)...
İSLAMDA KADININ YERİ-1
İSLAMDA KADININ YERİ -2
Kadın güldür
Kadının rengi 1
Beşer ve İslâm Tarihinde Kadının Konumu