• Nombre de visites :
  • 7524
  • 16/8/2009
  • Date :

Vahiy Ve Risalet  (3)

risalet

  Mekkî surelerde vahiy taşıyan elçiye Ruhul emîn/ Ruhul kudüs dendikten sonra, Medine'de nazil olan Bakara suresinin 97. ayetinde, açıkça vahyi Hz. Peygamberin kalbine indirenin Cibrîl olduğu ifade edilir.

  Müfessirler, vahyin geliş keyfiyyetine ait "inzal" ve "tenzil" kavramlarını irdelemişler ve sonuçta kafa karıştırıcı birtakım sonuçlara ulaşmışlardır. Buna göre, bilhassa Kadir suresi 1. ayetini de hesaba katarak, Kur'an'ın bir defada toplu olarak (Cebrail vasıtasıyla) Levhi Mahfuz'dan dünya semasına indirilmesine inzal; buradan 23 sene zarfında peyderpey Hz. Muhammed'e Cibril vasıtasıyla indirilmesine de tenzil adını vermişledir. (1)

Fakat bizce en tutarlı izah odur ki, Kur'an Ramazan ayında (2/185) ve kadir gecesi adı verilen bir gecede (97/1) inmeye başlamış olmalıdır.

  Bu konuya Furkan/32. ayeti kısmen de olsa ışık tutmaktadır. Mekkeli müşrikler Kur'an'ın Peygamber'e niçin bir defada ve toptan indirilmediğini sorguluyorlardı. Allahu Teala onlara,

"... biz böyle yaptık ki onunla senin kalbini dayanıklı kılalım; biz onu parça parça okuduk." cevabını veriyordu.

  Kur'an'ın Levhi Mahfuzdan topluca dünyanın en alt semasına indirildiği görüşünde dünya semasını, İ.Gazalî ve Şah V.Dehlevi'ye dayanarak Hz. Peygamber'in kalbi olarak yorumlayan Fazlurrahman'ın bu görüşünü de, Kur'an'la uyuşmadığı için tutarlı bulmuyoruz. Zira zorlama bir yorum olduğu açıktır. Eğer Kur'an bir defada ve topluca -ister dünya semasına, isterse peygamberin kalbine- indirilseydi bu, cebir düşüncesinin bir argümanı olurdu. Yani 610-632 yılları Mekke ve Medinesinde vuku bulacak bütün olaylar önceden belirlenmiş, sadece sırasını bekliyor olurdu. Halbuki Kur'an demek hayat demektir. Kur'an, yaşanan (devingen) bir hayatın kitabı idi.

risalet

  Binaenaleyh, inzal ve tenzil kavramları arasında bir mahiyet farkı olmadığını düşünüyoruz.

  Vahyin geliş biçimi ve yolları ile ilgili birtakım rivayetler fazla inandırıcı değildir. Kitaplarda genelde yer alan klasik bir tasnife göre, bazan vahiy getiren melek beşer seviyesine iniyordu; bazan da Peygamber melekiyet derecesine yükseliyordu! Bu babta, Cebrail'in Rasulullah'a bazan Dihyetül Kelbî suretinde geldiğine inanılmaktadır. (2) Bu hadise göre Cibril Rasulullah'a, yanında Ümmü Seleme de bulunmaktayken gelmiş, Rasulullah (a.s.), "bu kim biliyor musun?" diye sorduğunda "Dihye'dir" demiş, bilahare o şahsın Cebrail olduğunu öğrenmiş. Fazlurrahman haklı olarak bu tür rivayetlerin uydurma olduğuna dikkat çekmektedir.

Vahyin Peygamberin kalbine (zihnine/şuuruna) geldiğini hatırda tutacak olursak Dıhye suretinde Cebrail'i görmesi gibi olaylara pek de gerek olmadığı anlaşıla­caktır.

  Peygamberin beşeriyyetten melekut alemine yükselerek vahiy aldığı inancı ise, kabulü birinciden çok daha imkansız bir görüştür. Böyle bir vahyin örneği olarak genelde miraç hadisesi gösterilir. Halbuki miraç olayı, siyer ve hadis kitaplarında bazı antropomorfik (insanbiçimsel) teşbihlerle anlatılan bir rivayettir. Miraç olayını Necm suresinin ayetleriyle izah etmek de hem imkansız hem de orada Peygamberin melekiyet alemine yükseldiğine dair bir işaret bulmak mümkün değildir, zaten böyle bir şey tab'an da imkansızdır.


1- Zeki Duman, Nüzulünden Günümüze Kur'an ve Müslümanlar.

2- Buhari, Fezailul Kur'an, bab:1.

Vahiy Ve Risalet  (2)

Vahiy Ve Risalet  (1)

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)