• Nombre de visites :
  • 2249
  • 24/10/2007
  • Date :

İmam bu konuda şöyle buyuruyor

imam humeyni

 “Maalesef o günlerde (1940) halkı bir araya toplayacak bir rehber yoktu. Rıza Han’ın oğlunu başa geçirdiler. Ama eğer iki üç şehirde ayaklanmalar olsaydı bu işi başaramazlardı. Fakat hiçbir kimseden ses çıkmadı; Eğer merhum Müderris o zaman yaşıyor olsaydı bu işi yapardı. Ne yazık ki bu işi yapacak kimse yoktu.”

Dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli nokta şudur: İslami bir kıyamda dinîdini rehberliği üstlenen bir kimsenin başka özelliklere de ihtiyacı vardır ve bunlardan biri de “dinîdini merci” olma özelliğidir. Saltanat Rıza Han’dan oğlu Muhammed Rıza Şah’a geçtiğinde İmam kırk yaşlarında idi ve o zamanlar Kum ilim havzasında bir üstad olarak tanınıyordu. Ama genel mücadele bayrağını kuşatıcı bir şekilde eline alması mümkün değildi. Hatta merhum Burucerdi’nin Kum’a gelmesinden sonra dahi bu taklit mercii karşısında görüş belirtmiyor ve bunu maslahat gereği uygun bulmuyordu.

  İmam gibi kişiler tarafından Ayetullah Burucerdi’nin merciliğinin tebliğ edilmesi, güçlü ve mücadeleci bir siyasi dinî liderlik oluşturmayı amaçlıyordu. Ayetullah Burucerdi’nin, İsfahan alimlerinin kıyamındaki rolü, Meşhed Guherşad mescidi katliamından sonraki tavrı ve meşrutiyet kıyamında Ahund Horasani’nin yanında yer alması, onu faal bir merci olarak taktim etmiş ve İmam bu hususları göz önünde bulundurarak onun Kum şehrine getirilmesinde büyük rol oynamıştır.

Şehid Mahallati (r.a) hatıralarında şöyle yazıyor:

 “İmam’ın şöyle dediğini duydum: Ayetullah Burucerdi, hem güçlü bir karektere sahipti hem de iyi ders veriyor, iyi öğrenci yetiştiriyordu. Bu yüzden onu Kum’a getirdik. Aynı zamanda o Şah’a hamle edebilecek birisiydi. Biz Şah rejimini devirmek için onun kudretinden yararlanırız diye onu Kum’a getirdik. Maalesef bizim istediğimiz gibi olmadı.”

  Bu cümlelerden de anlaşılacağı üzere, İmam’ın, Ayetullah Burucerdi’den beklentisi büyüktü. Bu yüzden onun takviye edilmesine çalıştı ve onun fıkıh derslerine katıldı, havzadaki ilmi makamını tebliğe devam etti.

Şah’ın Ayetullah Burucerdi’yi önemsemediğini belirtmesi haberini alan İmam şöyle buyurdu:

“Eğer Ayetullah Burucerdi izin verirse, ben bir günde bütün İran’ı ayağa kaldırırım.”

  Ama İmam bu durumda bile Ayetullah Burucerdi’nin izni olmadan herhangi ayrı bir siyasi hareket başlatmıyordu. Onun Ayetullah Burucerdi’ye olan sevgisi de tek taraflı değildi. O da İmam’ı sevdiğini belirtiyor, siyasi işlerde onunla meşveret ediyordu. İmam’ın Ayetullah Burucerdi’ye hatırlattığı konulardan biri de Bahailerin devlet makamlarına sızmaları idi.

  Elbette sonraları bunların köklerinin nereye dayandığını da söylüyordu:

“Emperyalistlerin kuklaları, bizi oyalamak için bu sapık fırkayı harekete geçirdiler. Bunlara karşı mücadele etmek asıl düşmanı unutmaktır.”

  Şah rejimi Ayetullah Burucerdi’nin ölümünü bekliyordu ve onun 1961 yılında vefat etmesinden sonra şah rejimi alimlerin dinîdini makamları karşısında pratik uygulamalar ve karşı koymalara başladı.

  Ayetullah Burucerdi zamanındaki siyasi olaylar karşısında İmam’ın tavrı da dikkat çekicidir. Petrolün millileştirilmesi olayına pek iyi gözle bakmıyor; dinîdini ilkelere dayanmayan milli hareketleri başarısız adlandırarak bunu her zaman vurguluyordu.

  Şehid Nevvab Safavi liderliğinde oluşan ve Mısır İhvan-i Müslimin hareketine eğilen “Fedaiyan-ı İslam” hareketi ise silahlı harekete başlamış; Başbakan Hasan Ali Mansur gibi piyonları ortadan kaldırmıştı. İmam iki nedenden ötürü onları açıkça savunmayı, hatta onlara katılmayı caiz görmüyordu:

  Birinci neden: Kendi mücadele teorisi, halkın şuurlandırılması ve uyandırılması olarak netleşmişti. Bu yüzden silâhlı mücadeleye sıcak bakmıyordu.

  İkinci neden: Ayetullah Burucerdi’ye uymaya çalışıyor ve onun hattından ayrılma manasına gelen işlerden kaçınıyordu.

  Neticede İmam’ın “Fedaiyan-ı İslam” hareketini desteklediğine dair hiç bir belge yoktur. Ama onların idam sehpasından kurtulması için elinden gelen her şeyi yaptı, fakat bir sonuç elde edemedi.

  Bu arada İran’da nasyonalist hareketlerde doruğa ulaşmıştı. İmam  o zamanda milli mefhumları ve ilkeleri reddediyor ve bunların, emperyalistler tarafından Müslümanları bölmek için kullandıkları birer akım olduğuna inanıyordu. Bu yüzden petrolün millileştirilmesi olayına şüpheyle bakıyordu. Ve İmam bu kıyamın yenilgiye uğraması hakkında şöyle buyurmuştur:

  “Petrol olayı, İslami değildi ve İslâm’la da bir işi yoktu; Bu yüzden bir şey yapamadılar.”

  İmam petrolün millileştirilmesi hareketinin liderlerinden Ayetullah Kaşani’yi bu yüzden eleştirerek şöyle buyuruyordu:

“Kaşani ve Dr. Musaddık, kıyamın iki kanadını oluşturmaktaydılar. Ben kıyam esnasında Ayetullah Kaşani’ye bir mektup yazarak; kıyamın dinîdini yönüne önem vermesi gerektiğini belirttim. Ama o dinîdini yönü güçlendirerek siyasete hakim olacağına tam tersini yaptı ve milli şura meclisinin başkanı oldu. Bu yanlış bir iş idi; ben onun din için çalışmasını istedim, politikacı olmasını değil.”

  1961 yılında Ayetullah Burucerdi’nin vefatından sonra, öğrencileri ve müridlerinin ısrarları üzerine İmam’ın merciliği gündeme geldi ve daha sonra kudretli mercilerden biri olarak Ayetullah Burucerdi’nin yerine geçti.


Öğrencilik Yaşantısı 2

Çocukluk ve Gençlik Yılları : Birinci Bölüm

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)