Çocukluk ve Gençlik Yılları : Birinci Bölüm
İmam Humeyni’nin (r.a) doğum yeri olan “Humeyn” İran’ın tarihi şehirlerinden birisidir. Bin elli yıl önce yazılan, “Peygamberler ve Şahlar Tarihi” adlı kitapta “Humeyn” için ilk defa “Humihen” adı ile bahsedildiğine şahit olmaktayız. Bazı tarihîi kaynaklarda özellikle bu tarihîi kaynaklardan biri olan “Hudainame”’de (Sasaniler hakkında yazılmış olan en eski kitaplardan biri) bu şehrin Kiyani padişahı “Behmen”in kızı “Huma” tarafından kurulmuş olduğu belirtilmiştir. “Humeyn” veya eski istilahta anıldığı ismiyle “Humihen”m iki kelimeden oluşmuştur:
Birinci kelime: “Hu” “iyi” manasına gelmektedir. İkinci kelime: Mihen ise,: Mihen, “Ya”ı meçhul harfi ile “yer, mekan” anlamına gelmektedir olup bu gün mihen olarak okuyoruz. Yani bu birleşik iki kelime “iyi yer” veya “kutsal mekâan” manasına gelmektedir.
Ziynet-ul Mecalis kitabının yazarı, Humeyn halkının İslam ve Şiilika geçmişini Muhammed bin Malik Eşter Nehai veya daha sahih bir nakil ile şŞiialeariın sekizinci iİmamının (a.s) yarenlerinden biri olan Muhammed bin Malik bin Ebred Nehai’ye dayanmakta olduğunu kaydetmektedir.
İmam’ın dedesi Seyyid Ahmed, efendi Seyyid-i Hindîi diye tanınırdı; yaklaşık oOn üçüncü Hicri Kameri yüzyılın başlarında Hindistan’dan İran’a gelerek Humeyn’ei kendisi için yerleşimişti yeri seçti.Seyyid Ahmed efendi’nin’in oğlu Seyyid Mustafa efendi (İmam’ın babası) bu kasabanın öğrencilerindendi. Oradaki eğitiminden sonra zamanın şartlarına uyarak diniî tahsilini tamamlamak amacıyla ile Irak’ın şehirlerinden Necef-i ŞEşref ve Samerra’ya gitti. O günler, MirzaMirzai Şirazî’nini (Birinci MirzaMirzai) mercailikyet makamıyla Samerra’yı kendisine merkez ettiği döneme rastlar. Doğrusu Seyyid Mustafa efendinin bu iki şehirde ne kadar müddet icerisinde kaldığı bilinmemektedir. Acaba MirzaMirzai ŞirazîŞirazi’nin İngiliz şirketi aleyhine verdiği tütünün haram olduğu fetvası olayı döneminde Irak’ta mı bulunuyor muydu? YoksaVeya İran’a dönerek bu konu ile ilgili ne tür faliyetlerde mi bulunmuştur; Tarihi yönden bilinmemektedir? . Bu her iki halde de her ne yaptıysada Bilinen o ki, bütün İran’lı öğrencilerin adeta yaptıkları gibi;, tahsilini tamamlayıp içtihad makamına erişyetişitikten sonra Humeyn halkının isteği üzerine kendi doğum yerine dönerek, halkın dinîdini sorunlarının mes’uliyetini üzerine aldır.
Humeyn, bu dönemlerde İran’ın bir çok bölgelerinde olduğu gibi, ; belli bir hedef uğruna yer yer zamansız veya belli zamanlarda Lor kavminin saldırılarına maruz kalmaktaydı. Diğer bir yandan da kökleri yöreselliğe dayalı mal-mülk uğruna kanlı çatışmalar ve çekişmelere sahne olmaktaydı. Bu keşmekeşler, şehri askeri savaşa ve savunmaya alışık hale getirdi.
Bu sahne Yetmiş altı yıl önceki bir haritaır ki; surlar, engelleyici mevziler ve savunma düzeni ile şehri göstermektedir.
Seyyid Mustafa’nın efendinin varlığı; bu emniyetsizlik ve, keşmekeş ortamında halk için ise büyük bir teselliengel kaynağı idi. Çünkü ilk defa oo, ilk baştan bu duruma karşı koymuşbu duruma karşı koydu; evini yüksek duvarlarla, bazı kuleler ve savunma mevzileriyle halkı korudu.
Bu işlerinden dolayı eşkiyalar, ona düşman kesilip tuzak kurarak katletmeye karar vermişlerdi. Hicri kameri 1320 yılının Zilkade ayının 12’sinde Seyyid Mustafa’yı Humeyn-Erak yolunda katlettiler. Cenazesi halkın büyük yas ve hüznü arasında Erak’a götürülüp ”Seri Kabri Ağa” denen yerde emanet bırakıldıktan sonra Irak’a götürülerek Necef-i Eşref’te defnedildi.
Bu acı olay gerçekleştiğinde Seyyid Mustafa’nın en küçük çocuğu olan “Ruhullah Humeyni” henüz beş aylıktı. Ruhullah Humeyni Hicri kameri 1320 yılının Cemadi-es Sani ayının 20’sinde, yani 24 Eylül 1902 de dünyaya gelmiştir.
Seyyid Mustafa’nın vefatından sonra ailesi ve yakınlarının ilgisi bu küçük yadigâra yönelmişti. Bu yüzden Seyyid Mustafa’nın kız kardeşi, ağabeyisinin evine giderek, kardeşinin eşi Muhacir hanım (Ruhullah’ın annesi) ile beraber bu küçük yadigarın yetişmesi ve terbiyesi görevini üstlendi. Ruhullah’ın halası cesur ve çok takvalı bir hanım idi. O; amcasının hanımı, hizmetçisi ve kardeşinin küçük çocuklarıyla baraber, kardeşinin katiline kısas yapılması için Tahran’a doğru yola koyuldu. Çok büyük zahmetlerden sonra o zamanın Sadrazamı (Aynuddevle) ile görüşerek kardeşinin katilinin bulunup yargılanması için çok çaba harcadı. Ve bu hanımın çabaları sonucu katile kısas uygulandı; katil öldürüldü.
Ruhullah doğduğu ilk günlerde babasının emri üzerine, süt emzirmesi için Haver isimli takvalı bir hanıma gönderildi. Bu iş için sütanne ile, çocuğa süt verdiği süre içersinde hiçbir yerde ve hiç kimseden yemek yememesi; yiyeceklerin kendileri tarafından temin edileceği üzere anlaştılar. Kendisi hayatta iken ve sonra da çocuk iki yaşına gelene kadar Haver hanımın ihtiyaçları, onlar tarafından karşılandı.
Babasını hiç hatırlamayan Ruhullah için babasının ölüm hikayesi; canı pahasına fedakarlıkla mahrumları, mustaz’afları zamanın hakimleri, feodal ağaları ve eşkıyaları karşısında cesaret, şeref ve direnmeyle savunma kahramanlığından ibaretti. Feodal ağalarının karın tokluğuna çalışmak zorunda kalan emekçiler karşısındaki zalimce tavırları onun hassas ve ince ruhunu üzdüğü gibi bu hatırayı onun için canlı tutuyordu.Topluma hakim olan zalimane ekonomik ve sosyal ilişkiler daha sonraları fıkhî hükümlerle tanışan Ruhullah’da hiç şüphesiz köklü bir şekilde müstekbirlere karşı mustaz’afları savunma görüşünün oluşmasına kaynak ve neden oldu.
Ruhullah çocukluk döneminde; bir kısım günün kültürel bilgilerini, mukaddemat düzeyinde Arap edebiyatı, mantık, fıkıh, usul derslerini Humeyn mıntıkasının alim ve üstatlarının yanında öğrendi. Bu dönemde iki üzücü olay genç yaştaki Ruhullah’ı mateme boğdu. Bunlardan birincisi, kendisinin terbiyesinde ve yetişmesinde büyük payı olan şefkatli halasının vefatı, ikincisi de; kendisi, abileri ve ablalarının yaşantısını aydınlatan annesinin vefat etmesiydi.
On beş yaşında gençliğin ilk baharında her zamankinden daha çok anne ve babaya ihtiyaç duyan Ruhullah bu iki nimetin varlığından yoksun kaldı.
Hazreti İmam (r.a)’in Siyasi Yaşantısı Öğrencilik Yaşantısı 2