Peygamberleri Tanıma Yolları-2
Meselâ, sihirbazlar, mürtazlar ve salih kullar gibi, bazı insanlar da yoğun ve yıpratıcı çalışmalardan sonra bir çok insanın yapamadığı bir takım işleri yapabiliyorlar. Ama bu gibi işler, bir takım temrin ve zahmete dayalı olarak, belli şartlar altında tahakkuk bulduğu için, başka birisi çıkıp ondan daha üstününü de yapabilir. Hiçbir sihirbaz, hiçbir mürtaz, hiçbir dahi, hiçbir veli hiçbir kayıt ve şarta tabi olmadan her halükarda harik-ül ade bir olayı tahakkuk ettiremez. Onların yaptıkları harik-ül ade olaylar, illa da belli şartları içeren türden olup, diğer insanların da benzeri şartlar altında aynısını veya daha üstününü gerçekleştirebileceği türden harik-ül ade olaylardandır.
Allah peygamberleri, herhangi bir özel öğretim ve eğitim görmeden, istenilen şey mantıklı olduğu taktirde, hiçbir sınır söz konusu olmaksızın, Allah'ın izniyle her alanda, zaman ve ortam farklılığı göz önüne alınmaksızın mucize gösterebilirler.
Kısacası, dahilerin, sihirbazların, mürtazların ve keramet ehlinin yaptıkları bazı işler de, harik-ül ade olma özelliğini taşıyor. Ama onların yaptıkları işler, beşer türünün kadir olmadığı bir iş değildir. Başka biri de aynı şartlara haiz olduğu taktirde, benzeri bir işi veya daha üstününü yapabilir. Fakat mucize olan şey, beşer türünün gücü dışında kalan bir olay olmalıdır ve hiçbir kimse hiçbir koşul altında onun benzerini tahakkuk ettirememelidir.
Örneğin, altı yaşındaki bir çocuğun, büyük bir bilgin insan gibi ilmi kariyere ulaşması, harik-ül ade bir olaydır. Ancak bu, dahi insanlarda görülebilen bir olay olup, beşer türünün kudreti dışında değildir. Onun gibi başka bir dahi de çıkabilir. Fakat, Hz. İsa (a.s)'ın olayında olduğu gibi, henüz yeni doğmuş bir çocuğun, en üstün bilginlerin bile ulaşamayacağı bir ilmi ve olgunluğu ortaya koyup, kendini ilahi peygamber ilan etmesi, bir dahilik işi değildir, bu bir mucizedir ve sonsuz ilahi kudrete bağlı olduğunu göstermektedir.
c) Mucize, peygamberlik veya imamet iddiasında bulunan kişinin sözüyle uyum içinde olmalıdır. Yani, mucize olarak göstereceğini söylediği şeyin kendisini tahakkuk ettirmelidir. Yoksa, mucize olarak göstermek istediği şeyin tersi gerçekleşirse, bu mucize sayılmaz.
Örneğin, eğer; "Ben mucize olarak anadan kör olan kimseye şifa veririm veya ölü insanı diriltirim" diyorsa, bunun kendisini tahakkuk ettirmelidir. Yoksa, anadan kör olan birine şifa vereceğim deyip de, onun başına elini sürdüğünde faraza, o insan sağır da olursa (gerçi, bu iş diğer insanların elinden gelmese bile), mucize sayılmaz.
Nitekim, yalancı peygamber Museyleme, Hz. Resulullah'ın suyu çok az olan bir kuyunun suyundan bir miktar ağzına alıp, tekrar o kuyuya boşalttığında, kuyunun suyunun coşarak çoğaldığını duyunca: "Bunu ben de yaparım" deyip, yine suyu az olan bir kuyunun suyundan bir miktar alıp tekrar onun üstüne boşaltınca, o kuyunun suyunun tamamen kuruduğu rivayet edilmektedir. İşte Hace Nasiruddin'in mucizenin tanımında zikrettiği, "iddiasıyla uyum içinde olmalı" kaydı bu şartı belirtmektedir.
Peygamberleri Tanıma Yolları-1 PEYGAMBERLER VE SEMAVİ DİN
Toplumun İslahında Peygamberlerin Görevleri
Peygamberlik Müessesesi ve Din
Peygamberlerin Hayatları Boyunca Masum Olması