Peygamberlik Müessesesi ve Din
Allah’ın dini olan İslam, insana iki kaynaktan gelmektedir. Bunlardan birincisi Kur’an-ı Kerim, ikincisi ise Allah’ın peygamberlerinin sözleri, kişilikleri ve uygulamalarıdır.
Yüce Allah’ın elçileri sadece Allah’ın kelamını yaymak, ayetlerini duyurmak ve açıklamak için değil; aynı zaman da bunların nasıl uygulandığını ve başkalarına nasıl örnek olabileceklerini göstermek için görevlendirilmişlerdir.
Hatta peygamberler, birey ve toplumu denetlemeye ve eksiklikleri düzeltmekle de görevlidirler.
Peygambere olan ihtiyaç, bir hakikati inkar etmekten farklı bir şey değildir. Peygamberimiz olmadan yüce Kur’an’ın bilinmesi ve yaşanması mümkün değildir. Tıpkı kayık ile kürekçisi gibi. Kayığın kürekçisi olmadan kayıktaki insanlar gitmek istedikleri yere gidemezler. Peygamber olmadan Kur’an’a bağlı olduğunun kabul edenler, hayat denizinde ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar gitmek istediklere yere varamazlar. O’nun için bu din (İslam) Kur’an ve peygambersiz asla olmaz. İki değerde zaruridir. Birini diğerinden ayırmak mümkün değildir. Tıpkı hidrojen ve oksijen gibi. Zaten Peygamberimiz yaşayan Kur’an değil miydi?
Her hareketin veya her mesleğin bir önderi olduğu gibi İslam dininin de bir rehberi vardır. İşte o rehber Peygamberdir. Eğer bu dini yaşamak istiyorsak, bu rehberlerin önderliğinde, onların gösterdiği yolda yürümek zorundayız . İslam dininin kurallarını yerine getirmek için Peygamberlik müessesinin lüzumsuz olduğunu hiç kimse söyleyemez. Öyle ise, Peygambere iman, itaat ve ona uymaları da o derece zorunlu olur. “Bu din için peygamber gereklidir, ancak ona uymak zorunluluk değildir.” Şeklinde düşünce tamamen sakat ve çelişkilidir. Doğru yol bir tanedir; tıpkı iki nokta arasındaki düz çizgi gibi… Bu düz çizgi dışında kalan çizgiler ya eğridir, ya da eksiktir. Bu yol (İslam) da böyledir. Kul ile Allah arasında bir yoldur ki bunun pratiğini Resuller belirler.
Madem ki bu dinin önderleri, rehberleri ve uzmanları Resullerdir; öyle ise onlara itaat etmek, onların gösterdiği şekilde İslam’ı yaşamak bir mecburiyettir ve aynı zamanda şereftir.
Hiçbir Müslüman, peygamberi dışlayarak kendi aklını ön plana çıkartamaz. Kaldı ki imanın gereklerinden biri de peygambere iman ve itaattir. Bunu bizzat yüce Allah ifade etmektedir.
Şunu açıklamakta yarar vardır ki peygamberi izlerken, ona itaat ederken hiçbir zaman onun insan olduğunu unutmamalıyız. Hristiyanlar gibi onu ilahlaştırmak en büyük sapıklıktır. Bizler peygamberimizi “ Abduhu ve Resulühü” olarak görmek zorundayız.
SÜNNET VE BİD"AT
Nübüvvet - Akıl Tek Başına Yeterli Değildir