"İsrail, ırkçı bir apartheid devletidir" (1)
'Elektronik İntifada'nın kurucusu sürgündeki Filistinli Ali Ebu Nimah, işgalci İsrail'in ırkçı bir apartheid devleti olduğunu söyledi ve ekledi: "Bu, bir grup insanın imtiyazlara, özel haklara ve üstün bir statüye sahip olduğu, nüfusun geri kalanının da alt statüde olduğu devlettir."
Ali Ebu Nimah, Filistin'den diasporaya uzanan hayatını, Elektronik İntifada fikrini, Filistin için düşündüğü çözüm önerisini anlattı
Talha Üstündağ: Filistin asıllısınız. Ne zaman oradan ayrıldınız?
Ali Ebu Nimah: Ailem Filistin'de doğmuşlar. Babam da burada, konferanstaydı. Her ikisi de Filistin'den genç yaşta ayrılmışlar. Annem 1948'de diğer mültecilerle beraber sürgün edilmiş. Babam da Batı Şerialı. 1967'de İsrail işgal edince bir daha geriye dönemedik. Bu sebeple ben de diğer birçok Filistinli gibi ABD'de, Filistin toprakları dışında doğdum. Orada doğmasam da Filistin'i birkaç kez ziyaret ettim. Filistin'i ziyaret ettiğim için şanslıyım, zira diğer bir çok Filistinli'nin hiçbir zaman böyle bir şansı olmadı. Kendimi yine de Filistinli olarak tanımlıyorum. İşte bu da benim hikayem.
TÜ: Aileniz size nasıl sürgün edildiklerini anlattılar mı? Biraz daha detay verebilir misiniz?
AEN: Evet, elbette. Babam, geçen sene 60. yıldönümü olduğu için, 1948'de yaşadığı köyden sürgün edilişini anlatan bir makale yazdı. Fakat onun köyü insanların geriye dönebildiği çok az sayıdaki köyden biriydi. Çünkü, tam olarak ateşkes hattının üzerindeydi. Ve ateşkes imzalandıktan sonra geri dönebilmişlerdi. Köyün adı 'Battir'di. Önce sürgün edildiler, birkaç ay boyunca açık havada, ağaçların altında yaşadılar, sonra da geri döndüler. Fakat annemin köyü Lifta Kudüs'te idi. Oradan sürüldüler. Bu 1948'de ilk işgal edilen köylerden biriydi, belki de Ocak 1948. Orada bir evleri vardı. Siyonist milisler tarafından saldırıya uğruyorlardı. O tarihte İsrail daha kurulmamıştı. Oradan ayrıldılar, her zaman ateş altındaydılar. Evlerini, bütün eşyalarını geride bıraktılar. Kudüs'ün diğer tarafına gittiler, orada da saldırıya uğradılar, Ürdün'e gittiler. Diğer birçok mülteci gibi.
TÜ: Sunumunuza gelirsek, siz tek-devletli çözüm önerdiniz. Çünkü iki-devletli çözüm İsrail'in güvenliğini sağlamaktan başka bir işe yaramıyor. Sizin önerinizin temeli nedir?
AEN: Önerimin özü şöyle: Halihazırda tek-devletli çözüm var. Zira gerçekte Filistin'de işbaşında olan sadece bir hükümet var. O da İsrail hükümeti. Sorun şu ki bu hükümet bir grubun hükümeti, sadece Yahudiler orada yaşıyorlar. Nüfusun geri kalanına karşı da şiddet uyguluyorlar. Bir apartheid sistemi uyguluyorlar. Dolayısıyla zaten tek devlet var.
Gazze'deki Filistinliler de Batı Şeria'dakiler de, her yerde, İsrail hükümetinin izni olmaksızın hiçbir şey yapamıyorlar.
Ülkeyi bir daha bölmek mümkün değil. Dolayısıyla bu çözüm bir illuzyondan başka bir şey değil. Şimdi, İsrail kurulmadan evvel nüfusun çoğunluğu Filistinli idi. Müslüman ve Hristiyan Araplardan oluşan bir çoğunluk. Bölünme ve sürgünlerden dolayı Filistinliler kendi ülkelerinde azınlık durumuna düştüler. Şu anda 60-61 yıl geçtikten sonra yeniden çoğunluk durumuna geçiyorlar. Şu anda bile tüm toprakları, İsrail'i, Batı Şeria'yı ve Gazze'yi bir araya koyarsanız yüzde 50 oldu. Ülkenin dışında yaşayan mülteciler buna dahil değil. Şimdi şöyle diyelim: Batı Şeria ve Gazze tüm ülkenin yüzde 22'si ve nüfus ise yüzde 50'si. 10 yılda bu yüzde 55 olacak. 20 yılda yüzde 60. 30 yılda belki yüzde 80 olacak. Çünkü Yahudi nüfusu artmıyor. Ve gerçekte nüfusları azalıyor. Çünkü birçok Yahudi ayrılıyor. O halde burada adalet nerede? Ülkenin gerçek insanları olan çoğunluk yüzde 22'lik bir devlete sahip olmalı demek adalet mi? Şu anda da iki devletli çözümü konuşuyoruz ve onlara önerilen yüzde 22'den de az. Belki küçük parçalar halinde yüzde 13-14.
İsrail Yıkılmalıdır
İsrail ve İşkence