Vahiy Ve Risalet (8)
Sonuç olarak Rasûl ile Nebi'yi, peygamberliğin, nüans farkıyla da olsa iki ayrı adlandırılması olarak kabul etmek durumundayız. Rasûl kitap (şeriat) sahibi; nebî ise kitap (şeriat) sahibi olmayan peygamber olduğunu savunmak mümkün değildir. Aynı imkansızlık, zıddı için de geçerlidir. Buna bir örnek vermek gerekirse, Allah, İsmail'in bu "rasûl nebî" olduğunu açıklamaktadır (19/ 56). İsmail (a.s.) bu ayete göre hem nebî hem de rasuldür. Oysa O'nun bir kitabının olup olmadığını bilmiyoruz. Klasik öğretiye göre yalnızca nebî olması gerekirdi. İdris ise sıddîk bir nebi olarak adlandırılıyor. Oysa kitabı olup olmama noktasında İsmail'in (a.s.) durumu neyse idris'in (a.s.) durumu da odur. O halde kabul etmeliyiz ki, hem İsmail aynı zamanda sıddîk idi, hem de İdris aynı zamanda rasûl idi.
Klasik öğretiyi tersinden işleterek, Reşat Halife gibilerini rasûl olarak tescil etme amacına endekslenmiş yorumların da kabule şayan tarafı yoktur.
Bu konuda bilhassa 3/81. ayetinden, en olmadık yorumları kotararak, Kur'an'ın ne dediğini anlamaktan ziyade, inandıkları bir dogmayı Kur'an'a söyletme azminde olanların kesin, bir yanılgı içinde olduklarını düşünüyoruz.
Aslında bu konuda Kur'an'ı neden bu kadar zorladıklarını da anlamıyoruz. "Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz" deyişi mucibince, Reşat Halife veya bir başkasının, rasûl ya da nebi formlarına uyup uymadıklarından ziyade, bizi ikna edecek ilahi bir mesaj ve bu mesaj uğrunda peygamberâne bir mücadele verip vermediğine bakmak daha akıllıca olur! Anılan şahsı bu bağlamda peygamberlerden biri ile kıyaslamak ise en azından bir haddini bilmezlik olsa gerektir.
Allah her ümmete bir elçi (rasul) göndermiştir. (16/ 36; 35/24). O, elçi göndermediği bir kavmi hesaba çekmeyeceğini beyan etmektedir. (17/15)
Şurası unutulmamalıdır ki, peygamber de bir beşerdir, Allah'ın kuludur. Dinin vâzı'ı peygamber değil Allah'ın kendisidir. Peygamber sadece ve sadece bir mübelliğdir. Vazifesi insanları zorla mü'min yapmak değildir. İnsanlar üzerinde bir zorba/tiran da değildir.
Her türlü şeriat/hüküm koyma yetkisi Allah'a aittir. O'dur din gününün sahibi. Peygamberlik, Allah'ın bu hükümlerini/şeriatını topluma duyuran bir memuriyet görevidir. Dinden, insanlar Allah tarafından hesaba çekileceği gibi peygamberler de aynen hesaba çekileceklerdir.
Bütün peygamberler kendi özel davasına veya o günkü bir ideolojiye değil, Allah'ın dinine çağırmıştır insanları. Yine hiçbir peygamberin insanları kendine kulluk etmeye, şahsının mutlak taklidine çağırması mümkün değildir. (3/79) Onlar sadece kitaba, Allah'a çağırırlar.
Allah bütün peygamberlere "benden başka ilah yoktur, bana kulluk edin" demelerini emretmiştir. (21/25)
Her ne kadar insanlar peygamberlerin kendileri gibi yemek yiyen, çarşıda pazarda gezen insanlar olmalarına şaşırmışlarsa da, bu gerçek çok önemlidir. Peygamberler, isteyerek, çalışarak, bu amaç uğrunda plan proje yaparak, ihtisas yaparak, okulda okuyarak, sınavlara girerek peygamber olmazlar. Bu görev sadece Allah tarafından verilir. Bu ulvi görevden dolayı bir ücret de talep etmezler. Zira bu işin en mükemmel ücretini Allah verecektir.
Vahiy Ve Risalet (7) Vahiy Ve Risalet (6)