Vahiy Ve Risalet (6)
Sir Seyyid Ahmed Han gibi Hind ekolünde mevcut olan bu vahiy anlayışında belki çok net ifade edilmese de Allah'dan peygambere vahyin (dikey) inzali sözkonusu değildir. Yani Allah'dan vahiy alınır değil, vahiy, vahiy melekesi gelişmiş bir kişide (bir nevi üst insan) zuhur eder.
Haliyle vahiy o kişinin zihni, kültürü, bilgi birikimi, hayat tecrübesi, sanat duygusu v.s. ile doğrudan alakalıdır.
Yine bu tanıma göre peygamberlerin (rasullerin) sayısını sınırsız kabul etmek gerekecektir. Sokrates'dan Marks'a, Platon'dan Budha'ya, Konfüçyüs'dan İbni Sina'ya kadar hemen herkesin peygamber olması kaçınılmazdır.
Oysa M.7. asır Arabistan'ında vahiy melekesi gelişip neşvü nema bulan tek kişinin yalnızca Abdullah oğlu Muhammed olması ne ile izah edilebilir, bilemiyoruz. En azından arkadaşı Ebubekir'in olsun, neden vahiy melekesinin gelişmediğini merak etmek hakkımız olsa gerektir.
Hz. Peygamberin zamanında ve de O'ndan sonra şüphesiz bazı "peygamberler" zuhur etmiştir; ama adları "kezzab'a çıkmıştır! Bu zincirin son halkası deli raporlu biri iken, sondan ikincisi de ünlü bir ondokuzcu idi!
Bu anlayışın ilahi vahiyle çatışan en ciddi açmazı, Hz. Muhammed'in aldığı vahyin bağlayıcılığının ölçüsünün ne olduğudur. Zira bu anlayışa göre Kur'an Hz. Muhammed'in vahyidir, dolayısıyla sübjektiftir. Doğruluğu kadar yanlışlığı da muhtemeldir. Mutlak doğruları ihtiva ediyor olamaz! Madem ki bizler de O'nun gibi rasûl olabilme rezervine sahibiz, şu halde kendi risaletimizi açıklamamız, beyan ve tebliğde bulunmamız en doğru olandır(!)
Ama ne var ki, bu anlayış mensupları, Peygamber Muhammedi (a.s.) "bizim gibi rasullerden bir rasul" olarak görmelerine rağmen, O'nun getirdiği Kur'an'dan bir türlü vazgeçmiyorlar, davalarını Kur'an'la kanıtlamaya çalışıyorlar. Fakat elbette Kur'an'ı anladıklarında onun Hz. Muhammedi "Rasulullah" (48/29) olarak, kendisinde güzel örnek bulunan kişi ve gönderilmiş elçilerden biri olarak tanıttığını farkedeceklerdir. Biz de böyle inanıyoruz.
Allah elbette elçiliğini kime vereceğini çok iyi bilendir. (6/124)
Peygamberler sadece Allah'a çağırmış insanlardır. Onların getirdikleri mesajda hiçbir tutarsızlık, çelişki bulunmamıştır.
Peygamberlerin getirdikleri mesajın doğruluğunun en büyük kanıtı, o mesajın bizzat bünyesindeki doğruluk, anlamlılık, belagat ve tutarlılık, şirkle zerre kadar bile uzlaşmayan tevhid anlayışları olmuştur.
Müşrikler hiçbir peygamberin mesajının içeriğini yalanlayamamışlardır. Yalnızca onları mecnun olmakla, sihirbazlıkla v.b. suçlamışlar; elçiliğin niçin içlerinden sadece onlara verildiğini sorgulamışlardır!
Peygamberler kıyametin vaktini bildirmemişlerdir, zira kendileri de bilmiyorlardı. Fakat çağdaş bazı "rasuller" (!) bunu hesaplayabiliyorlar. Hiçbir peygamber zamanının kafir iktidarlarıyla uzlaşma, uyuşma, anlaşma tutumuna girmemişlerken, günümüzün bazı rasulleri birtakım zorba kafirlerin hayatlarını uyduruk cifir hesaplarıyla, (ne yazık ki Kur'an ayetlerini de alet ederek) mucize olarak kanıtlama bedbahtlığına düşmüşlerdir.
Vahiy Ve Risalet (5) Vahiy Ve Risalet (4)