Allah ve Zer Alemi (4)
Gökler ve yere yapılan kelamın ve hitabın yöneltilmesinin bu türünde akıl, idrak ve şuur bulunmamaktadır. Bu hitap ancak tekvin kanlıyla alınmış bir hitaptır. Bu durumda ayet-i celilenin anlamı yeryüzü ve semavat Allah-u Teala’nın iradesine ve meşietine tekvini olarak boyun eğmişlerdir. Onların vucudları, Rabb-i Rahimin kendilerine çizdiği sünnetullaha uygun bir şekilde sürüp gidecektir.
Arap beliğlerinden ve hatiplerinden aktarılan şu söz de bu türdendir. ‘yeryüzüne sorun: seni kim yarıp da sende nehirleri halk etti’ Ağaçları kim dikti’ Meyvelerini kim olgunlaştırdı’ Şüphesiz yeryüzü senin bu sorularına konuşarak değil itibari olarak cevab verecektir.’ (1)
Bu görüşün Kur’an’dan ve sünnetten delilleri ve şahidleri de bulunmaktadır. Kur’ani şahid ‘Hakka yönelerek kendini Allah’ın insanlara yaratılışta verdiği dine ver’(30/Rum/30). Bu ayettin konumuzu teşkil eden ayeti açıklayıcı olması mümkündür. İki ayet arasındaki ilişki şöyle açıklanabilir. Rum suresinde geçen ‘Fıtratullah’ ibaresi zaman tayin edilmeksizin beşer yaratılışın ve fıtratının dini şuur ile yoğrulduğunu özetle ifade etmektedir. Konumuzu teşkil eden ayet ise insan yapısına yerleştirilmiş olan bu ilahi sırrın insanın yaratılışı tekvini esnasında olduğunu konu edinmekte ve dile getirmektedir. Yani insan daha annesinin karnında zerre halinde olduğundan bu yana bu ilahi sırrı tekvini olarak barındırmaktadır. İnsan anne karnına düştüğü gibi bu ilahi emaneti almaktadır. İlahi emanet.
Allah’a cezb oluş ve meylin yoğunluğu’Ayrıca, bu nazariyenin muteber bir senedle bize Abdullah ibn Sinan’ın aktardığı hadisle de paralellik arz ettiğini eklemek gerekmektedir. İbn Sinan der ki:
Ben Ebu Abdullah(as)’a ‘fıtrattan kasdın ne olduğunu sordum’, O da benim soruma cevaben dedi ki: ‘Allah’ın onları yarattığı islamdır.
Çünkü Allah onları yarattığında tevhid üzere onlardan misak aldı. Ben sizin rabbiniz değil miyim’ Dedi. Orada mümin de kafir de bulunmaktadır.(2)
Şerif er-Razi’nin bir sözü bulunmaktadır ki bu nazariyeyi benimsedği umulur. Çünkü O şöyle demektedir.
Allah-u Teala insanları yaratıp da onları bileşik hale getirdiğinde marifetine delalet, kudretine de şehadet, kendisine ibadet edilmesini vacib kıldı. Onlara ibretler ve ayetler, nefislerinde ve dış alemde deliller gösterdi.
Durum öyle bir konuma geldi ki sanki onlara kendi aleyhlerinde kanıt olabilecek bir şekilde şehadet aldırdı. Onlar da bu O’nun getirdiği deliller ve kanıtlar manzumesine müşahedeye ve O’nun gösterdiği ve dilediği tarzdaki marifesine şehadet ettiler. Kendileri için mazeret bildirerek bu vucubdan kaçınma ve bu delaletten kalma hakkı kalmamış oldu. İnsanlar itirafı tam gerçekleştiren konumuna gelmiş oldular. Gerçi hakikatte bir işhad/şahid tutma ve bir itiraf ettirme olayı bulunmamaktadır. Bu sanki şu ayette geçen işhad konumu gibi olmuştur.
‘. ‘O ‘Göğe ve yerküreye isteyerek veya istemeyerek gelin’ dedi. Onlar da ‘biz isteyerek geldik’ dediler.’ (41/Fussilet/11)
Hakikatte Ayet-i Kerime de Rabb-i Rahim tarafından ne bir kavl/söz bulunmaktadır ne de onlardan bir cevap bulunmaktadır. Bu durumun bir diğer benzeri de şu ayet-i kerimedir.
‘Onlar kendi nefislerine küfür üzere şahidlik etmiş olarak’ (9/et-Tevbe/17).
Biz biliyoruz ki kafirlerin dilleriyle herhangi bir kafir oluş itirafı gerçekleşmemektedir. Onlardan ancak açık bir şekilde küfür zuhur etmiştir denilebilir. Onu def edilmesi tam gerçekleşmemiştir. Onlar bunu itiraf etmişlerdir. Arapların şu sözü de bu türdendir.
‘Organlarım senin nimetlerine şehadet etmekte
Halim senin ihsanını tanımaktadır.’
1) Mecmeü’l-beyan, c.4, s.498,
2) Tefsirü’l-bürhan, c.3, s.47. Fıtratullah ayetinin tefsirinde yedinci hadis.
Allah ve Zer Alemi (3)
Allah ve Zer Alemi Hakkında 2
Allah ve Zer Alemi Hakkında - 1