Allah ve Zer Alemi (3)
Bazı müfessirler (bunların başında Rummani, Ebu Müslim ve bir grup) bu ayeti tevhidi fıtriye haml edip bu tarzda yorumlamaktadırlar. Onlar şöyle demektedirler.
İnsan bu dünyaya bazı içgüdülerle ve kabiliyetlerle donanmış olarak ayağını basmıştır.
Diğer taraftan da akli müdrekler sahasında da tabii ihtiyaçlar ve fıtri olgular kendilerine bahş edilmiştir.
İnsan babasının sulbünden annesinin rahmine düştüğü esnada nutfe haline gelir. Bu nutfenin büyüklüğü zerreden daha çok değildir. Ancak bu nütfe içinde istidatları ve kabiliyetleri özel bir özenle barındırmaktadır’ Gelişmesi ve kemal süreci içinde geçen bu süreçte marifetullaha sahip olması bu kabiliyetler cümlesindendir. Bu yön sair istidatlar gibi her yönden gelişmektedir. Yavaş yavaş seyrini kuvvet merhalesinde fiiliyyet ve kemal merhalesine doğru yol almaktadır.
Diğer bir ifade ile insanın derinliklerine ve yapısına marifetullaha olan ilgi ve gayb alemine olan yöneliş dest-i kudret tarafından nakş edilmiştir. Dışsal olgular bu muazzam fıtrata dokunmasa bu marifetullaha olan tabii eğilim onun kalbine yerleşir. Psikoloji bilginleri bu dini şuuru kale almışlar ve insanın boyutlarından birsi olarak da bu boyutu saymışlardır. Öyleki insanı nitelendirirken de bu boyutla nitelendirmişlerdir. Psikoloji bilginlerinden birisi insan hakkında ‘o metafiziksel bir varlıktır’ diye tanımlamıştır.
Tabiatıyla bu şuursal içgüdü tekvin kalemiyle insanın içsel yapısına ilmek ilmek işlenmiştir. İnsanın gelişmesi ve tekamül sürecinde yaptığı dikeysel hareket gibi dini şuur da ilerler, olgunlaşır ve gelişir.
Üçüncü bir şekilde ifade edecek olursak Allah-u Teala Ben-i Ademi babalarının sırtlarından çıkartıp annelerinin karınlarına yerleştirdiğinde onların yaratılışlarını ve tekvinlerini daima rablerini bilecek özel bir yön ile vucuda getirdi. Onlar Rablerine olan ihtiyaçlarını daima hiss ederler. İşte tam bu noktada ayetin anlatmak istediği şeyle bizim ileri sürülen bu teori uyuşmaktadır.
Çünkü insan Rabbine ihtiyaç duyduğunu hissettiğinden ve Rabbine teveccüh ile ğark olduğundan dolayı sanki ‘Allah-u Teala ben sizin rabbiniz değil miyim’ ve insan da ‘evet sen bizim Rabbimizsin’demiş gibidir. (1)
Bu görüşün özeti şudur: insan kendisine bahş edilen selim fıtrat-ı ilahiyye gereği Allah’a iman etmiş olarak yaratılmıştır. Allah’a giden yolda bu hadi akılın yardımıyla Allah’a gider, O’nu taleb eder ve O’nu sorar. Bu yürüyüş herhangi bir saptırıcı veya engelleyici olmadığı müddetçe mütemadiyen devam eder.
Bu açıklamalara göre ayette söz konusu edilen misak hitabdan ve cevabdan oluşan iki lafzı içeren teşrii bir misak değildir. Aksine söz konu misak fıtri-tekvini bir misakdır. Aynı şekilde cevab da tekvini ve fıtridir.
Kur’an-ı Kerimde bu tarz misak ve istiysak türü diyaloglar oldukça yaygındır. Günlük hayattaki diyaloglarımızda sıklıkla başvurulan yöntemdir. Bir örnek teşkil etmesi için ‘Allah bize göz vermiş ve bizim kuyuya düşmememiz için bizden ahid almıştır’ diyebiliriz. ‘yahut da bize akıl vermiş ve bizden hakkı batıldan ayırt etmemiz için misak almıştır’ diyebiliriz. Kur’an-ı Kerim yer ve gök hakkındaki bir diyalogda şöyle buyurmaktadır.
‘O ‘Göğe ve yerküreye isteyerek veya istemeyerek gelin’dedi. Onlar da ‘biz isteyerek geldik’ dediler.’ (41/Fussilet/11)
1) Bu nazariye için Tabatabai, el-Mizan, c.8, s.333; Fahrüddin er-Razi, ‘el-Mefatühü’l-Gayb, c.4, s.322; Tabersi, Mecmeü’l-Beyan, c.4, s.498; Şehid Seyyid Kutub, Fi Zilali’l-Kuran. Cüz 9, s.58-9
Allah ve Zer Alemi Hakkında 2
Allah ve Zer Alemi Hakkında - 1
AHİRETSİZ HAYAT ANLAMSIZDIR