İmamet Vilayet İlişkisi (1)
Cevher Caduk
En son ilahi risalet olan İslami risalet diğer risaletlerden bir çok hasletlerle ayrılmıştır. Bu imtiyazlardan en barizi bu İlahi risaletin mesajını ihtiva eden Kitab-ı Kerim’in korunmasıdır. Belki de bundan dolayıdır ki Nebi(saa) kendisinden sonra hiçbir peygamberin gelmeyeceğini bildirmiştir. Diğer bir ifadeyle Resulullah(saa)’dan sonra ardı sıra nebiler gelmemiştir. Halbuki aynı şeyi diğer semavi risaletler için söylemek imkansızdır. Diğer semavi risaletlerde tahrif süregelmiş, hatta kitaplar dahi zayi edilmiştir. Bir ümmet için Kitabın tahrif edilmeksizin elde olması büyük bir bahtiyarlıktır. Ümmet-i merhume bu noktada büyük bir başarı elde etmiştir. Ümmetin vahdeti noktasında Kitabın elde olması büyük bir şansdır.
Son İlahi risaletin diğer İlahi risaletlerden ayrıldığı diğer önemli bir nokta Sahih İslam Devletinin, toplumunun ve yapısının kurulması ve korunmasıdır. Zat-ı Risalet-penahinin döneminde bu devlet kurulmuştur.
Toplumun sağlam bir şekilde ayakta durabilmesinin altında Hakkın ikame edilmesi ve insanlar arasında adaletin uygulanmasıdır. Hakk ve adalet kavramları sübjektif birer kavram değildir. diğer bir deyimle insanların kendilerinin içini dolduracakları, ferde ve topluma göre farklılık arz eden mefhumlar değildir.
Sabık risaletler de son İlahi risalet gibi hakkın ikame edilmesine ve insanlar arasında adaletin uygulanmasına davet etmişlerdir.
Kitab-ı Kerim buna en güzel şahidtir. Kitab-ı Kerim Tevratın inzalını söz konusu ettiği bir ayette, ayetin sibakında Tevratı İlahi hükmün bulunduğu kitab olarak tavsif etmekte ve onları Tevrat’ın hükmüne uymadıklarından kınamakta ve ayetin siyakında en sonunda onları kafirler grubuna koymaktadır. (Bakınız el-Maide/43-4)
Oldukça ilginçtir ki Tevratın inzalinin ardından sözü İncil’e getirir. İncili konu edinen ayetin siyakında ise Ehl-i İncil’i Allah’ın hükmünü uygulamamaları halinde fasık olacaklarını haber vermekte ve onları kınamaktadır.(Bakınız el-Maide/47)
Aynı siyak içinde sözü Kitab-ı Kerim’e getirir ve Resul-u Azam-ı kitabın gözetleyicisi ve tasdik edicisi olarak nitelendirir. Ayetin hiçbir noktasında ümmet-i merhume için bir kınama söz konusu değildir. Elbette ki bu kınamanın olmaması heva ve hevese uymamayla meşruttur. Ayetteki diğer bir incelik Resulullah(saa)’e gelen hakk kelimesindeki inceliktir. Zira bu kelime ‘mine’l-hakk’ olarak geçmektedir. Ayette geçen min harfi cerri/edatı baziyye de olabilir, beyaniyye de olabilir. Baziyye olması halinde Resul-u azam’a gelen haktan bir bölümdür. Yani Resulullah(saa)’e haktan bir bölüm gelmiş demektir. Bu haktan gelen bir bölüm ayetlerin siyak-sibak ilişkisi içerisinde alındığında diğer peygamberlere gelen hak zincirinin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Ancak ilginçtir ki sadece Peygamber(saa)’in hükm etmesinden bahs etmektedir. Kıyamete kadar bir boşluk bulunacaktır. Kıyamet gününde Allah-u Teala bir yücelikten bahs etmektedir. Bu ayet üzerinde biraz daha detaylı durmamız gerekmektedir. Bu yücelik neden dolayı olacaktır. Ayet, hüküm yani vilayet sahasını konu edindiği kendisini göstermektedir.
Kıyamet Gününde yönetim sahasında bir grub insan vilayet sahasında doğruyu bulduklarından diğer grup insanlar da yanlış yolda olduklarından dolayı aralarında bu noktada bir makam farklılığı ortaya çıkacaktır.
Konu hak hükmün uygulanması olduğuna göre ve bu hak da ayette geçen sınırları belirli sübjektif bir hak olmadığından hakkı uygulayacak şahsın heva ve hevesine tabi olmayan bir insan olması gerekmektedir. Bu işin bir yönü, diğer bir yön de baziyet çerçevesinde ele almaya devam edelim. Hakkın ümmeti Muhammed içindeki diğer bir kısmı da Kıyamete kadar sürecek olan hakkın geriye kalan zinciridir. Yani her karşılaştığımız olayın bir hak yönü vardır. Bu hak yön heva ve heves sahibi insanlarca tesbit edilemiyeceğine göre geriye Masum Zevatın vilayeti kalmaktadır.
Ehl-i Beyt (a.s.)ın İmameti
İmamet : İlahi Lütuf (2)
İmamet : İlahi Lütuf (1)