Yusuf El-Karadavi ve Haşimi Rafsancani
Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf El-Karadavi ve İran İslam Cumhuriyeti Düzenin Yararını Teşhis Kurumu Başkanı ve eski cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani, El-Cezire televizyonunda yayınlanan özel programda bir araya geldi.
Yusuf El-Karadavi’nin Katar’ın başkenti Doha’dan ve Haşimi Rafsancani’nin de Tahran’dan katıldığı programda iki din alimi İslam ümmetinin içinde bulunduğu durumu, çıkış yollarını ve Sünni-Şii ilişkilerini konuştu.
İslam Kardeşliği ve önünde ki engelleri konu edindiğimiz bu ay ki sayımızda, günümüzde körüklenen sünni-şii çatılmasının giderilmesi için tertiplenen bu buluşmayı siz okurlarımız için iktibas etmenin önemli bir hizmet olduğunu düşünüyoruz. (*)
Rafsancani’den birlik mesajı
Rafsancani, programın başındaki konuşmasında, "Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve ayrılmayın" ayetini okuyarak El-Cezire kanalına ve Yusuf El-Karadavi’ye teşekkürlerini sundu.
Müslüman Alimler Birliği’nin İslam ümmetinin birliği için önemli çalışmaları olduğunu söyleyen Rafsancani, İslam’ın gelişmesi için en önemli ilkelerden birinin de vahdet/birlik olduğunu belirtti.
"İslam devrimini gerçekleştirdikten sonra safları yaklaştırmak ve İslam ümmetinin tüm evlatlarını bir araya getirmek için çok çalıştık" diyen Rafsancani, bunun Ayetullah Burucerdi ve Muhammed Abduh’un yolu olduğunu, onların Daru’t-Takrib’i kurduklarını, kendilerinin de devrimden sonra İslam birliğini ortaya attıklarını ve bu yolda epey mesafe katettiklerini söyledi.
Son günlerde Irak’ta yaşananlar nedeniyle ve Afganistan ve Lübnan gibi diğer bazı bölgelerde bir fitne dalgasının oluştuğunu söyleyen Rafsancani, düşmanın Müslümanların arasını açmak için yoğun çaba sarfettiğini ifade etti.
’Düşman fitneden medet umuyor’
Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi’nin başarısız olduğunu ve Irak işgaliyle hedeflediğinin gerçekleşmediğini, bu nedenle Amerikalılar’ın İslam ümmeti arasına ayrılık sokarak hedeflerine ulaşabileceklerini düşündüklerini belirten Rafsancani, Filistin’de direnişin seçimlerden başarıyla çıkmasının, düşmanın Lübnan’daki ve dünyadaki tüm direniş hareketleri karşısındaki yenilgisinin onu Müslümanlar arasına fitne sokmaya yönelttiğini söyledi.
Müslümanların birbirleriyle çekişmesinin Kur’an’da açıkça yasaklandığını söyleyen Rafsancani, Irak’taki, Afganistan’daki ve diğer bölgelerdeki sorunların birlik ve bütünlük içinde çözülebileceğini ve bu konuda İslam alimlerine büyük görevler düştüğünü dile getirdi.
Sünni-Şii ihtilafı adına ortaya atılanların şeytanca tahrikler olduğunu öne süren Rafsancani, "Biz İran halkı olarak Müslümanların birliğine inanıyoruz ve eminim ki Sünni alimler de bizim bu görüşümüze katılıyorlar" dedi.
El-Karadavi: "Açık konuşmalı ve gerçeklerle yüzleşmeliyiz"
Yusuf El-Karadavi ise Rafsancani’den sonra yaptığı konuşmada Müslüman Alimler Birliği’nin isteğini geri çevirmeyerek bu programı yayınlayan El-Cezire’ye ve sekiz yıl önceki İran gezisi sırasında kendisiyle görüşen Rafsancani’ye teşekkür etti.
"Rafsancani’nin Tahran’a giden Müslüman Alimler Birliği heyetinin ittifak ettiği sekiz nokta hakkında konuşmasını isterdim" diyen Yusuf El-Karadavi, bunların açıkça konuşulması gerektiğini, asıl yaraya parmak basılmadığı ve gerçekle yüzleşilmediği için mezhepler arası yakınlaşma konferanslarının toplanıp dağıldığını ve pratikte hiçbir şey üretmediğini söyledi.
’Her iki tarafta da tekfirciler var’
"Bu nedenle bu buluşmada hem Sünnilerin, hem de Şiilerin şikayetçi olduğu noktaları açık açık konuşmak için bir araya geldik" diyen Yusuf El-Karadavi, "Tekfir olayı var, Sünnileri tekfir edenler var, Şiileri tekfir edenler var. Biz İslam’ın toplayıcı unsur olmasını istiyoruz. Sünniler arasında Şiileri tekfir edenler varsa, Şiiler arasında da Sünnileri tekfir edenler var. Hatta Sünnilerinkinden daha şiddetli ve daha kötü. "Biz Sünnilerle ne ilahta, ne peygamberde, ne de imamda beraberiz" diyenler var" şeklinde konuştu.
"Tekfiri reddediyoruz. Hepimizin Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun elçisi olduğuna şehadet etmemiz yeter. Hepimizin tek bir kıbleye yönelerek namaz kılması yeter" diyen Yusuf El- Karadavi, ikinci olarak da Sünni-Şii anlaşmazlığıyla ilgili konuların halkın geneli arasında konuşulmaması gerektiğini, bu gibi konuların ilim adamları ve uzmanlar tarafından tarafsız bir şekilde ele alınması gerektiğini ifade etti.
’Sahabeye sövülürken kardeş olamayız’
Ehli Beyti sevmeyen tek bir Sünninin dahi olmadığını söyleyen Yusuf El-Karadavi, Ehli Sünnet’ten kim Hz. Fatıma’nın kocası ve Peygamberin amcasının oğlu Hz. Ali’yi, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i kim sevmeyebilir" dedi.
Yusuf El-Karadavi daha sonra sözlerini şöyle sürdürdü:
"Fakat sahabiler konusunda sorun Şii kardeşlerimizde var. Yaklaşık sekiz yıl önce Tahran’da ve katıldığım tüm mezhepler arası yakınlaşma toplantılarında da bunu söyledim. Bu nokta çok hassas ve önemli "Ben Ebu Bekir (Allah ondan razı olsun), Ömer (Allah ondan razı olsun), Ayşe (Allah ondan razı olsun) derken ve sen de (Allah onlara lanet etsin) derken ben nasıl elimi senin eline koyarak seninle kardeş olduğumu söyleyebilirim? Bu nedenle bu konuda anlaşmalıyız. Onlar sahabilerdir. Onlar Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in öğrencileri ve O’nun terbiyesinin ürünleridir. Onlara sövdüğümüz zaman onların hocalarını onlara iyi eğitim ve terbiye vermemekle suçlamış oluruz. Vallahi O onlara en iyi eğitimi vermiştir. Onlar dünyanın şahit olduğu en üstün nesildi. Bir çok surede Kur’an onlara şahitlik etmiştir. Bütün sahabiler; İslam’a önce girenleri ve daha sonra girenleri. Hatta onlardan sonra gelip güzelce onların yoluna uyanlara da Allah altından ırmaklar akan cennetler vaat etmiştir. Onlar Kur’an’ı bize naklettiler, sünneti korudular, ülkeleri fethettiler ve İslam’ı yaydılar. Mısır’a İslam’ı kim getirdi? İran’a İslam’ı kim getirdi? Ateşe ibadet etmekten kurtarıp Allah’a ibadet etmelerini sağladı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahabilerine yönelik her türlü küçük düşürücü sözden vazgeçilmeli."
’Irak’ın bölünmesine karşıyız’
Irak’lı din adamlarının imzaladıkları Mekke Belgesi’ne de değinen Yusuf El-Karadavi, bu belgenin meyvesini verebilmesi için içeriğinin etkin olarak uygulanması gerektiğini söyledi.
Irak’ta yaşanan katliamların ve dökülen kanların, ölüm mangaları ve mezhepçi milisler konusunun en önemli konu olduğunu belirten El-Karadavi, insanların evlerinden ve yurtlarından zorla göç ettirildiğini dile getirdi.
Son olarak Irak’ın bölünmesine kesin olarak karşı olduklarını ifade eden El-Karadavi, İslam düşmanlarının İslam ülkelerini parçalama planları olduğunu, Irak, Suriye ve Mısır’ın her birini birkaç parçaya ayırmak istediklerini söyleyerek şöyle konuştu: "Irak tek bir Irak olarak kalmalıdır. Irak halkı tek bir halk olarak kalmalıdır. Irak’ın ve Irak halkının bütünlüğünü mutlaka korumalıyız ve bunun dışındaki bütün tezleri reddetmeliyiz."
Yusuf El-Karadavi’nin konuşmasından sonra programın soru-cevap kısmına geçildi ve programı sunan Ahmed Eş-Şeyh Rafsancani’den başlamak üzere konuklara çeşitli sorular sordu.
’En büyük tehlike İsrail ve müstekbirler’
Sorulara vereceği cevapların İran’daki diğer din alimlerinin görüşlerini de yansıtıp yansıtmayacağı sorusu üzerine Rafsancani, kendi görüşlerini dile getireceğini fakat İran’daki din alimlerinin çoğunluğunun bu görüşlere katıldığını bildiğini söyledi.
Yusuf El-Karadavi’nin dile getirdiği konulara hakkında söylemek istediğinin sorulması üzerine Rafsancani, Sünnilerin ve Şiilerin avam tabakasının yaptıklarının İslam ümmeti mensupları arasında fitneye sebep olmaması gerektiğini söyledi.
"Biz Kur’an’ın emrettiği gibi bir olmalıyız ve birliğimize sarılmalıyız" diyen Rafsancani, tehlikenin en büyüğünün İsrail’in, Siyonizm’in ve müstekbirlerin tehlikesi olduğunu, müstekbirlerin fitne çıkarmaya ve bölgeyei ele geçirip kaynaklarına el koymaya çalıştığını kaydetti.
Dünyada bir buçuk milyar Müslüman ve 60 İslam ülkesi olduğunu, bunların önemli yerlere sahip olduğunu ve Allah’ın kendilerine bahşettiği enerji gücüne sahip olduğunu, bu nedenle İslam dünyasının birlik olup kendisini savunma hakkı olduğunu ifade eden Rafsancani, tek tek ayrıntılara girmenin mümkün olmadığını söyleyerek "Biz İran’da hutbelerimize peygambere, ailesine ve sahabilere salat ve selamla başlarız. Zaman birbirimizi suçlama zamanı değil, zaman omuz omuza verme zamanıdır" dedi.
Şii alimlerin sahabilere sövmenin caiz olmadığını belirten açık ve net fetvalar yayınlamamasının nedeni hakkındaki soru üzerine Rafsancani, her iki tarafın da ihtilafa neden olan konuları gündeme getirmemesi gerektiğini söyledi.
’Tarihe takılıp kalmamalıyız’
Programın sunucusu daha sonra Yusuf El-Karadavi’ye dönerek, Sünnilerin de bazı davranışlarıyla fitnenin ortadan kaldırılmasına yardımcı olmadıklarını, Şii hilalinden söz ettiklerini, bazı alimlerin Şiilerin tümünü kafir ilan ettiğini, Şiiler gibi Sünnilerin de tarihe takılıp kaldığını ve Bağdat’ın işgalinden, İbni Alkami ve Tusi’den bahsettiklerini hatırlattı.
Bunun üzerine Yusuf El-Karadavi, "Sünniler adına şunu söyleyebilirim ki, biz tarihten ders alırız ama tarihin esiri olarak kalmayız. Şiilerden biri geçmişte bir hata ve hatta ihanet yapmışsa onun hatasını bugünkü Şiilerin tümüne yükleyemeyiz" dedi.
Tekfir konusunun ise iki taraf arasında karşılıklı olduğunu söyleyen El-Karadavi, Sünniler arasında Şiileri tekfir edenlerin oldukça az olduğunu ve çoğunluğun Şiileri kafir olarak görmediğini bildirdi.
İsrail’in Lübnan saldırısı sırasında ümmetin büyük çoğunluğunun Hizbullah’ın yanında yer aldığını hatırlatan El-Karadavi, ümmetin yönünün bu olduğunu söyleyerek ümmeti tek tek fertlerin söyledikleriyle değil genel yönelimiyle değerlendirmek gerektiğini, her iki taraftan da aşırılardan değil itidal sahibi insanlardan fitneye son vermelerinin beklendiğini belirtti.
Takiyye ve Şiiliği yayma anlaşmazlığı
Sunucunun Şii alimlerin Müslümanlara karşı takiyye yapma konusuna nasıl baktıklarını sorması üzerine Rafsancani, bu konunun da İslam düşmanları tarafından ortaya atıldığını söyledi. Devletlerin de gizli kanunlarının olduğuna dikkat çeken Rafsancani, Şiilerin inandığı takiyyenin Kur’an’dan kaynaklandığını öne sürdü. Rafsancani, Şiiler arasında da her şeyin herkesin yanında söylenmediğini ve takiyyenin gizli bir metot olmadığını, tüm akıllı insanlar tarafından uygulandığını söyledi.
Rafsancani, İran’ın Şiiliği yayma faaliyetleri hakkındaki soruya verdiği cevapta da, salih ameli yaymak gerektiğini ifade etti.
Daha sonra programın sunucusu Yusuf El-Karadavi’ye Sünnilerin dini otoritelerinin olmadığını, Sünnilerin de Sünniliği yayma faaliyetlerinin olduğunu ve bazı Şiilerin Sünnilerin çoğunlukta olduğu ülkelerde haklarını tam olarak alamadıklarından şikayetçi olduğunu hatırlattı.
El-Karadavi, sorunun cevabına geçmeden önce Rafsancani’nin takiyye hakkkında söylediklerine itiraz ederek, takiyyenin Kur’an’da kafirlere karşı kullanıldığını, istisnai bir durum olarak kullanıldığını ve genel bir kural olarak kullanılmadığını vurguladı.
Rafsancani’nin Şiiliği yaymayı salih ameli ve hayrı yaymak olarak tanımlamasına da itiraz eden El-Karadavi, kastedilenin bu olmadığını, kastedilenin kişinin mezhebini değiştirmesi olduğunu ve bunun da fitneye yol açtığını söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bunu daha önce de söyledim. Mısır, Sudan, Fas, Cezayir ve Tunus gibi tamamı Sünni olan bir ülkeye gidip Şiiliği yaymaya çalıştığınızda ne kazanacaksınız? 10, 20, 100, 200, hatta bin, iki bin kişi. Daha sonra bütün halk size karşı duracak ve gerginlik çıkacak. Sünniler bunu yapmıyorlar. Ben büyük hayır kurumlarıyla yakın ilişkiler içindeyim. Programları arasında kesinlikle Sünniliği yaymak gibi bir şey yok.
’Her mezhebin azınlığı tüm haklarına sahip olmalı’
Taraflar arasında gerçek yakınlaşmanın olabilmesi için her iki tarafın azınlığının da tüm haklarına sahip olması gerektiğini dile getiren Yusuf El-Karadavi, "Endonezya’ya gittim Kuveyt büyükelçisi Şii idi. Körfez ülkelerinde Şiilerden bir çok bakan var. İran’da 15 milyon Sünni var. Onlar bu sayının daha da fazla olduğunu söylüyorlar. Bir tek bakanları bile yok. Mısır’da kıptilerin sayısı bundan çok daha az olmasına rağmen üç tane bakanları var. Sünnilerin Tahran’da cami açmak için başvuruları var, şimdiye kadar kabul edilmiş değil. Fitneyi önlemek istiyorsak bu iki taraf için de geçerli. Her iki tarafın azınlıkları tüm haklarına sahip olmalı" şeklinde konuştu.
Daha sonra sunucu Rafsancani’ye İran’ın Irak’a müdahalesini ve bakışını sordu. Sorunun cevabına geçmeden Yusuf El-Karadavi’nin söylediklerine itirazını dile getiren Rafsancani, Yusuf El-Karadavi’nin ortaya getirdiklerinin benzerini kendisinin de ortaya getirmesi durumunda Amerika’nın kurduğu tuzağa düşülmüş olacağını söyledi.
Irak’ın birlik ve bütünlüğünü koruması gerektiğini, Irak halkının tek bir anayasa ve ortak bir hukuk altında yaşaması gerektiğini söyleyen Rafsancani, "Şiiler geçmişte Sünnilerin ülkeyi yönettiğini ve şimdi intikam fırsatının kendilerine geldiğini düşünmemeliler. Irak’ta işgal var ve işgale karşı saflar birleşmeli. Bizler de komşu ülkeler olarak Irak’ın birliği için yardımcı olmalıyız" dedi.
İran’ın Irak’a müdahalesi
İran’ın istihbaratıyla Irak’a müdahale ettiği, işgale karşı olmasına rağmen mevcut durumdan hoşnut olduğu, bunun bir çelişki olup olmadığı sorusu üzerine Rafsancani, bu dili kullananların Amerikalıların diliyle konuştuğunu, İran’ın Irak’ın iç işlerine karışmadığını ve bunu gösteren hiçbir delil olmadığını söyledi.
Irak’ta Müslümanların problemi olduğunu ve onlara yardımcı olduklarını söyleyen Rafsancani, Bosna’yı ve Filistin’i hatırlatarak "Bosna halkı ve Filistin halkı Şii değil. Irak’ı savunurken işgal edilmiş bir İslam ülkesini savunuyoruz. Biz onların kesinlikle içişlerine karışmıyoruz. Onlar kendi işlerini nasıl yürüteceklerini bilirler" dedi.
’Direniş, Irak halkının meşru hakkıdır’
Daha sonra sunucu Yusuf El-Karadavi’ye dönerek, Irak’ta Sünni partilerin de işgalin gölgesinde gerçekleşen siyasi sürece katıldığını, bazı Sünni grupların da fitneye neden olacak davranışlar sergilediğini hatırlatması üzerine El-Karadavi, bazı partilerin siyasi sürece katılmasıyla çok fazla ilgilenmediklerini, bunun siyasi içtihat olduğunu ve hata etmiş ve belki de sürece katıldıklarına pişman olmuş olabileceklerini söyledi.
Üzerinde durulması gereken şeyin Irak halkının direniş hakkı olduğunu vurgulayan El-Karadavi, "Direniş Irak halkının meşru hakkı mı, yoksa kabul edilemez bir olay mı?" diye sordu.
Filistin halkı, Afganistan halkı ve toprakları işgal edilen herhangi bir halk gibi Irak halkının da işgale direnme hakkı olduğunu ifade eden Yusuf El-Karadavi, bunun İslam’ın hükmü olduğunu, toprakları işgal edilen bir ülkenin halkına cihadın farzı ayn olduğunu ve çevresindekilere de onlara yardım etmenin farzı ayn olduğunu söyledi.
Irak’taki asıl sorunun her gün yüzlerce kişinin ölmesine neden olan katliamlar olduğunu belirten El-Karadavi, Sünnilerden bu tür eylemler yapanlar varsa bunları da kınadıklarını ifade etti.
Hutbelerinde ve El-Cezire’de yayınlanan "Şeriat ve Hayat" programında Irak’taki ve İran’daki ayetullahları Müslümanın Müslüman kanı akıtmasını kınayan açıklamalar yayınlamasını istediğini dile getiren El-Karadavi, İran’ın üzerinde sorumluluk olduğunu, Rafsancani’nin bunu kabul etmek istemediğini fakat İran’ın Irak’ta eli olduğunu ve anahtarların çoğunu elinde bulundurduğunu herkesin kabul ettiğini söyledi.
’Saldırıya uğrarsa İran’ın yanındayız’
Sunucunun İran’ın Amerikan tehdidiyle karşı karşıya olduğunu, İranlılar’ın Sünni ülkelerden bazılarının İran’ı desteklemediğini, daha da ötesi Amerika’nın İran karşıtı politikalarını desteklediğini söylediklerini hatırlatması üzerine Yusuf El-Karadavi, "Ben Arap ülkeleri ve diğer ülkelerin rejimlerinin avukatı değilim. Beni ilgilendiren yöneticiler değil Müslüman halklar. İran ile Irak konusunda, Şiilerle sahabe ve Şiiliği yayma konusunda görüş ayrılığımız olabilir. İran’a Amerika’dan veya herhangi bir devletten saldırı olursa karşısında dururuz. Ne İran’a ne de başka bir İslam ülkesine saldırya izin vermeyiz. Daha da ötesi hiç bir ülkeye saldırıya izin vermeyiz. Çünkü biz saldırganlığa karşıyız. Doha’daki konferansta ilan ettim. İran’a bir saldırı olursa İran’ın yanında yer alacağız ve saldırıya karşı duracağız. Biz haktan yanayız. İran ne yaptı ki saldırıyı hak edecek? Nükleer enerji elde etmek isteği mi? Bu onun hakkıdır ve buna kim engel olabilir? Bizim tavrımız açık ve net" şeklinde konuştu.
’Direniş zaruri ve farz’
Daha sonra programı sunan Ahmed Eş-Şeyh, Rafsancani’ye dönerek neden Şii din otoritelerinden Irak’ın tümünde işgale direnişin farz olduğunu söyleyen açık ve net fetvalar gelmediğini sordu.
Rafsancani bu soruya verdiği cevapta, direnişin zaruri ve farz olduğunu bir çok kereler vurguladıklarını ifade ederek, "Kabul etmediğimiz şey Irak halkının kendi aralarında savaşmasıdır. Bunu kim başlattı? Ben ayrıntıya girmek istemiyorum. Şeyh El-Karadavi’den de Amerikalıları memnun edecek şeyler söylememesini rica ediyorum. Direniş tüm Irak’lıların hakkı. Irak’ta tek bir İran’lının bile terör eylemi gerçekleştirirken yakalandığını göremezsiniz. Fakat Arap ülkelerinden gelen ve terör eylemlerine karışan bir çok kişi yakalandı. Şeyh El-Karadavi onların nereden geldiğini iyi bilir" dedi.
Irak halkını oluşturan bütün grupların temsil oranına göre hükümette ve kurumlarda yer alması gerektiğini belirten Rafsancani, "İşte o zaman Müslümanlar arasında ve İslam ülkeleri arasında sorun kalmayacaktır" şeklinde konuştu.
Irak’ta insanların ismine ve mezhebine bakılarak öldürüldüğünün hatırlatılması üzerine Rafsancani, hangi taraftan olursa olsun bu tür cinayetlerin büyük bir suç olduğunu, Irak’ta hiç bir Müslüman’ın hatta gayrımüslimlerin kanının dökülmemesi gerektiğini ve kanunların uygulanarak herkesin güven içinde yaşaması gerektiğini söyledi.
’Ölüm mangaları cehennemi hak ediyor’
Radikal grupların Irak halkının kendi geleceğini kendisinin belirlemesine engel olmak üzere Irak’a geldiğini ve işgal güçlerinin de buna razı olduğunu öne süren Rafsancani, Sünni ve Şii alimlere düşen görevin Irak halkının kendi yolunu kendisinin çizmesine yardımcı olmak olduğunu, Irak halkının bu olgunluğa sahip olduğunu ifade etti.
İran’daki dini otoritelerden ölüm mangalarının eylemlerinin haram olduğunu bildiren bir fetvanın neden yayınlanmadığı sorusu üzerine Rafsancani, "Cevabımı tekrarlıyorum ve bunu kaç kere tekrar ettik. Bunları yapanlar cehennem ateşini hak ediyorlar. Çünkü Müslümanlar kendi aralarında savaşmamalılar. Aynı şekilde şuna da dikkat etmeliyiz: Kim önce başladı? Ayetullah El-Hekim’i İran’dan döndükten sonra kim öldürdü? Fakat geçmişe değil geleceğe bakmalıyız" şeklinde konuştu.
’Direnişin dışındaki eylemleri kabul etmiyoruz’
Sunucunun Yusuf El-Karadavi’ye dönerek Irak’ta direniş gruplarından bazılarının eylemlerinin, El-Kaide ve benzerlerinin yaklaşımlarının olumsuz olduğunu ve bu konuda Sünni alimlerden de açıklama yapılması gerektiğini söylemesi üzerine El-Karadavi, konu hakkında konuşmaya geçmeden önce Rafsancani’nin "Şeyh El-Karadavi’ onların nereden geldiğini iyi bilir" sözüne itiraz ederek "Ben onların nereden geldiğini bilmiyorum. İstihrabarat servisim yok ki. Nereden geliyorlar bilmiyorum" dedi.
Haksız yere kan dökmeyi, Ayetullah Bakır El-Hekim öldürülmesini, Necef’e ve El-Askeri türbesine saldırıyı kınadıklarını hatırlatan El-Karadavi, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bizler buna karşıyız ve bu konudaki tavrımız gayet açık. Keşke kardeşlerimiz de bizim kadar açık olabilseler. Kabul ettiğimiz Irak direnişidir ve Irak direnişinde asıl olan da Iraklı kardeşlerimizin kendileridir. Dışarıdan gelenler direnişin %5’ini veya %10’u bile oluşturmuyor."
’İç savaşı İran durdurabilir’
Sunucunun "Herkes kınıyor, siz de kınıyorsunuz, fakat niçin hiçbir ilerleme kaydedemiyoruz?" diye sorması üzerine El-Karadavi, Irak’taki ve İran’daki dini otoritelerin bu olayların önüne geçilmesi için yeterli çabanın gösterilmediğini, pratikte bu olayları durduracak girişimlerin yapılmadığını söyledi.
Yusuf El-Karadavi, daha sonra sözlerini şöyle sürdürdü:
"İran’ın bugün Irak’ta olanlar üzerinde büyük bir gücünün, nüfuzunun ve kudretinin olduğuna inanıyorum. İsterse insanlara ’Elinizi çekin!’ diyebilir. Tabi Şeyh Rafsancani bunu itiraf etmek istemiyor. Fakat herkes İran’ın Irak’ta büyük nüfuzu olduğunu söylüyor ve bunun böyle olduğu görülüyor. İran "Bunu yapın veya bunu yapmayın" diyebildiklerine ki bunların sayısı çoktur, güçlü bir şekilde yeter demeden bu sorun çözülemez. İran bu fitneyi söndürebilir. Bizi, kazananın veya kaybedenin olmayacağı bir iç savaşa sürüklenmekten kurtarabilir. Çünkü bu savaşta tek kazanan Amerika, Siyonistler ve İslam düşmanları olacaktır. Açıkça söylemek istediğimiz budur."
’Haberleri okusaydı böyle konuşmazdı’
Program sunucusunun son olarak ’Hep dış güçleri, Siyonistleri, müstekbirleri ve ’büyük şeytan’ı suçluyoruz ve kendi içimize hiç bakmıyoruz. Önce kendi aramızdaki sorunları gidermemiz gerekmez mi?" demesi ve bu konudaki görüşünü sorması üzerine Rafsancani, başlangıçta söylediğine döndüğünü ve İslam birliğinin korunması gerektiğini söyledi.
Yusuf El-Karadavi’ye haberleri daha çok okuması ve İranlı yetkililerin açıklamalarını okuması tavsiyesinde bulunan Rafsancani, "Şayet haberleri ve İranlı yetkililerin açıklamalarını okusaydı böyle konuşmazdı" dedi.
İranlı alimlerin direnişi destekleyici ve iç çatışmadan sakındırıcı bir çok açıklamaları olduğunu söyleyen Rafsancani, İslam alimlerini İranlı yetkililerin açıklamalarını daha yakından incelemeye davet etti ve "İslam ümmetinin mensupları arasında yaşananlar nedeniyle kalplerimiz yanıyor" şeklinde konuştu.
’Sünni-Şii ilişkileri büyük bir imtihandan geçiyor’
Yusuf El-Karadavi’de aynı soruya verdiği cevapta, "Biz bu ümmetin birliğini korumaya özen göstermeli ve her türlü bölme ve parçalama girişimlerine karşı çıkmalıyız. İslam, mezhebin üstünde olmalı. Ümmet anlayışı milliyetçilikten üstünde olmalı. Yüksek menfaatler küçük çıkarlardan üstün tutulmalı" dedi.
"Müslümanlarla Hıristiyanlar’ın diyaloğu hoş karşılanırken Müslümanlar arası diyalog nasıl olur da hoş karşılanmaz" diyen El-Karadavi, bir buçuk milyar mensubu olan İslam ümmetinin birlik olduğunda, beşeri ve maddi kaynaklarından istifade ettiğinde hak ettiği yeri alacağını, geri kalmışlık zindanından ilerleme meydanına çıkacağını dile getirdi.
Dünyanın doğusundaki ve batısındaki Müslümanların bu diyaloğun meyvesini vermesini beklediklerini söyleyen El-Karadavi sözlerini şu şekilde noktaladı:
"Sadece diyalog yetmez. Ne kadar çok diyalog yapılıyor. Bilakis pratikte uygulamaya dönüşmesi gerekir. Akan kanın durması gerekir. Milislerin ve ölüm mangalarının durması gerekir. Zorla göç ettirilenler yurtlarına geri dönmeli ve gasp edilen camiler sahiplerine geri verilmeli. Herkesin şikayetçi olduğu Şii yayılmacılığı durmalı. Sorunu gerçekten çözmek istiyorsak bunlar yapılmalı. Değilse bir araya gelip dağılmakla bir şey olmaz. Doha’daki konferansta da bunu söyledim. Sünni-Şii ilişkileri büyük bir imtihandan geçiyor. Dilerim başarısız olmaz.
"Dünya Bülteni / Asım Sancaktar
İslam Ümmeti Birliği
Vahdet ne demektir ?