İslâm ve Fikir Özgürlüğü
İslâm dini, mantık ve istidlâl taraftarı ve düşünce özgürlüğünün bir numaralı savunucusudur. Düşünce ve inancı zorla kabullendirme İslâm'da yoktur.
"Din (seçmek)de zorlama yoktur; çünkü doğru yanlıştan iyice ayrılmıştır."[1]
İslâm'da inanç temellerini (iman esaslarını) incelemek, her ferdin görevidir. İslâm'a göre hiçbir kimse delil ve burhan olmaksızın bir inancı kabul etmemelidir. Bu arada, bazı İslâmî hüküm ve emirlerin hikmet ve gerekçesi sorulmadan kabul edilmesi gerekiyorsa, bu şundan dolayıdır ki, bu hüküm ve emirler, hiçbir hata ve yanılgının söz konusu olmadığı vahiy kaynağından gelmekte, Resul-i Ekrem (s.a.a) ve On İki İmam (a.s) gibi pak ve emin insanlar aracılığı ile beyan edilmektedir.
İslâm, körü körüne atalarının inançlarına bağlanan kimseleri yererek şöyle emrediyor: "Kendiniz düşünün, hem de derin düşünün. Asılsız ve köksüz düşüncelere kapılmayın, onlara gönül bağlamayın. Sadece ve sadece ilmin ve yakinin takipçisi olun."[2]
İslâm dini, muhaliflerinin ilmî toplantılarda görüşlerini açıklamalarına, delillerini ileri sürmelerine ve eleştirilerini yapmalarına izin veriyor.
"De ki: Eğer doğru iseniz delillerinizi getirin."[3]
Bu nedenle Yahudiler, Hıristiyanlar ve İslâm'a muhalif olan diğer grupların, Peygamberin ya da Ehlibeyt İmamlarının huzurlarına gelip din hakkında tartıştıkları çok olurdu.
Daha sonraki asırlar ve çağlarda da aynı şey devam etti; dinî azınlıklar, İslâm âlimlerinin toplantılarına katılıyor, çeşitli konularda onlarla tartışıyorlardı. Tarih, bunun örnekleriyle doludur.
Dr. Gustav Le Bon "İslâm ve Arap Uygarlığı" kitabında şöyle yazıyor:
"...Bağdat'ta toplantılar düzenleniyor, Yahudiler, Hıristiyanlar, Hindular, Mecusîler ve Dehrîlerin (Materyalistlerin) temsilcileri o toplantılara katılıyor ve özgürce konuşuyorlardı. Hepsinin de sözü dikkatle dinleniyordu. Onlardan istenen tek şey, tartışmalarda aklî delillere dayanmaları idi."
Dr. Gustav Le Bon daha sonra şunları ekliyor:
"...Dikkat edilecek olursa, bin yıllık çetin ve vahşice savaşlardan, hevesperestçe düşmanlıklardan, acımasızca kan dökmelerden sonra dahi, hâlâ Avrupa'da bu derecede hoşgörü ve özgürlüğün olmadığı görülecektir..."[4]
Tefekküre ve İlim Öğrenmeye Davet
İslâm dini, düşünmeye çok değer ve önem vermektedir. Akıl sahiplerinden yaratılış, zaman, gece, gündüz, gök, yer, hayvan, insan, dünya ve dünyada olanlar hakkında düşünmelerini istemektedir.[5]
İnsanları, yaşamlarını geçmişlerin düştükleri felâket uçurumlarından kurtarmaları için onların yaşamları hakkında düşünmeye, çöküş ve düşüş nedenlerini incelemeye davet etmektedir.[6]
Kısaca İslâm dini, insanın kendi varlığından daha iyi yararlanması için derin ve özgür düşünerek düşünce ve bilim ufuklarını aşmasını istemektedir. Bu nedenle İslâm, insanlığa hizmet eden bilimsel ilerlemelere ve buluşlara değer vermektedir. İslâm bilginleri, İslâm'ın doğuşundan sonraki asırlar boyunca, ilmî çalışmaları ile uygarlığa büyük hizmetler etmişlerdir. Onların isimleri, ilim tarihinin doruk noktasında sonsuza dek parlayacaktır.[7]
Hıristiyan bilgin George Zeydan "İslâm Uygarlığı Tarihi" kitabında şöyle yazıyor: "İslâm uygarlığı yerleşip yeni ilimler Müslümanlar arasında yayılınca, düşünceleri, bazı ilim dallarının kurucularından daha üstün Müslüman bilginler ortaya çıktı. Hakikatte o ilimler, İslâm âlimlerinin yeni araştırmaları sonucunda daha ileri boyutlar kazanıp İslâmî uygarlığa uygun bir şekilde ilerledi."[8]
Mösyö Liberi şöyle yazıyor: "Tarih çarkında İslâm halkası olmasaydı, Avrupa'nın bilimsel gelişmesi birkaç asır gecikecekti."[9]
-----------------------------------------------------------------
[1]- Bakara, 256
[2]- İsrâ, 36
[3]- Bakara, 111
[4]- İslâm Uygarlığı, Dr. Gustav Le Bon, s. 713-715
[5]- Bakara, 164
[6]- Âl-i İmrân, 17
[7]- Cabir b. Hayyan, Zekeriya Razî, İbn-i Sina, Hace Nasiruddin Tusî gibi büyük bilim adamları, aklî ve tabiî bilimlerde insanlık âlemine oldukça faydalı ve değerli eserler sunmuşlardır. Geçen yüzyılın sonlarına kadar İbn-i Sina'nın kitapları Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutuluyordu. Dr. Gustav Le Bon "İslâm ve Arap Uygarlığı Tarihi" kitabında (s.710) şöyle yazıyor: "Mösyö Renan şöyle yazıyor: Büyük Albert, her şeyini İbn-i Sina'dan öğrenmişti."
[8]- İslâm Uygarlığı Tarihi, George Zeydan, s.598
[9]- İslâm ve Arap Uygarlığı Tarihi, Gustav Le Bon, s.706-715; Vesail'üş-Şia, c.12, s.49.
İSLÂM'IN EBEDÎ MUCİZESİ KUR'ÂN
İSLÂM DİNİNİN MİSYONU
EZELÎ VE EBEDÎ İLİM
Kur'an-ı Kerim Evrensel Bir Kitaptır
Kur'ân'ın Bilimsel Mucizeleri
TEVHİD, BÜTÜN İSLAM EMİRLERİNİN RUHUDUR
İbadet Sadece Allah’a Mahsustur
SADECE ALLAH'A KULLUK
ALLAH'I ZİKRETMEK
ALLAH'IN İLİM, KUDRET VE HAYAT SIFATLARI
İLAHİ İRADENİN KAYNAĞI RAHMETTİR
ALLAH-U TEÂLÂ'YA İNANCIMIZ
MÜSTAĞNİ ALLAH
ZAYIF İNSANLAR MI DİNDAR OLURLAR?
DÜŞÜNME VE TEFEKKÜR