İçki Bütün Kötülüklerin Anasıdır
Mânevîyatı zayıflamış toplumlarda beşerî istekleri karşılama; meşru dairenin dışına çıkabilir, maddî ve nefsanî bir bağımlılık hâline gelebilir. Alkol ve uyuşturucu da insanlığı tehdit eden alışkanlıklardandır. Başlangıçta küçük dozlar hâlinde başlayan bu alışkanlık, bir süre sonra bağımlılığa dönüşür ve kişiyi zamanla hazîn bir akıbete doğru sürükler. Alkol ve uyuşturucu bağımlılığı neticesi kaybedilen hayatlar, hepimizin mâlûmudur. Uyuşturucu madde bağımlılığı gelecek nesiller için, büyük bir tehlike olarak karşımızda durmaktadır.
Hayat tarzının; alkol ve uyuşturucu kullanma alışkanlığına tesiri nedir? Genellikle kişinin kendi iradesiyle başlayan ‘madde kullanımı’, zamanla tehlikeli boyutlara ulaşmakta ve nihayetinde kişiyi bağımlı hâle getirmektedir. Amerikan Psikiyatri Birliği’nin belirttiğine göre; “Madde ile alâkalı önemli problemlerine rağmen kişi sürekli uyuşturucu kullanır. Madde bağımlılığı kendini zihin, duygu, düşünce ve davranışları da içine alan fizyolojik bir grup belirtiyle gösterir.”1 uyuşturucu bağımlısı kişinin hayatı zamanla değişmeye başlar ve kişi madde almadan duramaz; aynı tesiri elde etmek için sürekli daha yüksek dozlara ihtiyaç duyar. Uyuşturucu alamadığında bağımlı kişide ateş basması, şuur bozulması, sara nöbeti, çarpıntı, terleme, bulantı, kusma, halüsinasyon gibi ‘yoksunluk’ belirtileri oluşur. Bu tür rahatsızlıkları yaşamaya başlayan bağımlı, artık maddî imkânlarını uyuşturucu temininde kullanır; ailesi, arkadaşları ve sosyal çevresiyle problemler yaşar, iş verimliliği düşer, giderek asosyal hâle gelir. Her ne pahasına olursa olsun, maddeye ulaşmak ve onu kullanmak bağımlı kişinin zihnindeki tek düşüncedir. Ailesi, çocukları ve yakın çevresi artık onun için ikinci derecede kalmıştır. Aile ve toplumla alâkalı problemler bağımlılık şiddetlendikçe daha da artar. Bu duruma paralel olarak kişi evini, işini ve geleceğini kaybeder. Bu hâle hastalık denmesinin sebebi, kişinin psikolojik ve fizyolojik olarak maddenin kontrolüne girmesi ve iradesinin ortadan kalkmaya başlamasıdır.
Uyuşturucu bağımlılığının tedavisi için her yıl milyarlarca dolar harcanmaktadır. Ve bu harcamalar her geçen gün artmaktadır. Buna paralel olarak ekonomik kayıplar da yükselmektedir. Alkol ve uyuşturucunun sebep olduğu faciaların medyada sıradan hâdiseler gibi karşılanır hâle gelmesi de meselenin farklı bir acı boyutunu oluşturmaktadır. Bugün maalesef basın ve yayın organlarının da katkısıyla kültürün bir parçası hâline getirilmeye çalışılan alkol ve madde kullanımı neticesinde birçok insan doğrudan veya dolaylı olarak zarar görmektedir. Uyuşturucu madde kullanımının, özellikle de alkolün, eğlence kültürünün bir parçası hâline getirilmeye çalışılması, zararlı maddelerin kullanılmasını artırmaktadır. Toplumları birbirinden ayıran karakteristik özellikler, hayat tarzı, tarih, dil, din, gelenek ve göreneklerdir. Özellikle Batı toplumunda geçmişten beri alkol kullanımı hayat tarzının bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. İslâmiyet’te alkol ve uyuşturucu yasaklanmıştır. Bu sebeple Müslümanlar arasında buna riayet etmeyenlere hoş bakılmamıştır. Temeli dine dayanan kültürel değerlerimizde alkolün yeri yoktur. Toplumumuzda maalesef son zamanlarda Batılılaşma çerçevesinde bazı yabancı ‘değerler’ empoze edilmeye, madde kullanımı eskiye göre yaygınlaştırılmaya ve meşru gösterilmeye çalışılmaktadır.
Uyuşturucuya başlamada hayat tarzının tesiri
Uyuşturucu madde kullanımı genellikle 14-21 yaşlarında başlar. ABD’de alkol ve uyuşturucuya % 30–50 civarında çocukluk ve gençlik döneminde başlandığı tespit edilmiştir.2 Amerika’daki kolej öğrencilerinin % 31’inin alkol kullandığı, bunların % 6 kadarın da bağımlı olduğu bilinmektedir. Bu dönemde çocuk ve gençlerin aile ortamı oldukça önemlidir. Anne-baba davranışlarının, çocukların şuuraltına tesir ettiği bilinen bir hakikattir. Alkol veya uyuşturucu madde kullanan bir babanın, çocuğunu bu tehlikeden uzak tutması ne kadar mümkün olabilir?! Buna ek olarak Batı kültürünün bir parçası olan doğum günlerinde, yılbaşı kutlamalarında ve partilerde alkol kullanmak meşru görülmekte, hattâ teşvik edilmektedir. Dolayısıyla anne babalar çocuklarının geleceğini açıkça tehlikeye atmakta ve çok mâsum gibi görünen bu davranışların neticesinde uyuşturucu tedavi merkezlerine düşeceklerini unutmaktadırlar. Günümüz dünyasında eroin, esrar ve kokain gibi uyuşturucu maddelere tepki, alkole göre daha sert olmaktadır. Ancak unutulmamalı ki, alkol kullanmakla uyuşturucu kullanmak arasındaki tek fark zaman farkıdır. Zararlı alışkanlıklara sigara ve alkol ile başlayan kişiler, zamanla maalesef diğer uyuşturucuların tesiri altına girebilmektedir. Alkolden uyuşturucu maddeye geçişteki zaman farkına ‘dejenerasyon hızı’ denmektedir.
Küçük problemlerin, büyük problemlere kapı açtığı bilinen bir gerçektir. Alkol kullanma giderek alışkanlığa, daha sonra bağımlığa, en sonunda da uyuşturucuya doğru ilerleyebilir. Birçok ülkede alkol reklâmı rahatlıkla yapılmakta, bu konuda kanunî engeller bulunmamaktadır; fakat uyuşturucuya karşı sert tedbirler alınmaktadır. Bu durum kanun koyucuların kendi kendileriyle çelişmesi mânâsına gelir. Her 1.000 alkollü kişiden birinin bile kaza yapma ihtimaline karşı, alkollü olarak araba kullanmak yasaklanıyorsa, her 1.000 alkol kullanan kişiden 10 tanesi uyuşturucu bağımlılığına gidiyorsa, aynı mantıkla alkol kullanmak da yasaklanmalıdır.
Özellikle alkol ve uyuşturucu kullanmaya başlama yaşının giderek düştüğü dikkate alınırsa, çocuk ve gençleri koruma maksatlı olarak anne-babaların eğitilmesi gerekir. Batı toplumlarında gündelik hayat tarzının tabiî bir parçası olarak görülen alkol, çocuk ve gençlerin bağımlılığına zemin hazırlamaktadır. Alkol kullanmanın hayatın bir parçası hâline geldiği bir aile ortamında, alkol kokusu içinde yetişen çocukların bağımlı olmaları için birçok sebep vardır. Bilhassa ergenlik döneminde anne-baba kontrolünden kopan çocuklarda arkadaş tesiri ile ev ortamında âşina olduğu alkollü içecekleri kullanmak hiç de zor olmamaktadır. Bu açıdan çocukların alkolü hayatlarının bir parçası görmemesi için ailede, şuuraltlarına bu maddelerin tehlikeleri hakkında ciddi şekilde takviye yapılması gerekir. Alkolden uzak yetişmiş çocuk ve gençlerde madde bağımlılığına daha az rastlanmaktadır. Dinî duyguların güçlü olduğu toplumlarda alkol ve madde kullanma nispetlerinin yüksek olmadığı görülmektedir. Alkolü ve keyif veren her türlü maddeyi, ne miktarda olursa olsun, kesin şekilde yasaklayan İslâm’ın insan sağlığını koruyucu boyutları bugün çok daha iyi anlaşılmaktadır.
Diğer yandan, kültürel özellikler açısından Doğu’dan farklı olan Batı toplumlarında çocuk eğitiminde de farklı anlayışlar hâkimdir. Batı’da özellikle ergenlik döneminde anne-baba ile gençler arasında belli bir mesafe oluşur; genç, kendisini artık tek başına karar verebilecek durumda görür. Ancak bu kendine aşırı güven duygusu, isyan ve umursamazlık gibi karmaşık davranış tarzlarıyla birleştiğinde, “Tehlike bana dokunmaz!” düşüncesi ağır basmakta ve gençler madde kullanmaya daha yatkın hâle gelmektedir. Bu açıdan, çocuğun temel karakter ve kişilik özellikleri tamamen oturuncaya kadar, koruyucu bir şemsiye fonksiyonu gören aile bağları güçlü tutulmalıdır. Modern çağın bütün tahrip edici tesirlerine rağmen, diğer toplumlara göre ülkemizde hâlen güçlü olan aile bağları, bu dönemin tehlikelerini azaltmaktadır.
Mânevî tatminin az olduğu, ferdiyetçiliğin ön plâna çıktığı müreffeh toplumlarda kişiler tüketime ve eğlenceye daha çok yönelir. Mânevî değerlerin ortadan kalktığı toplumlarda ‘alım gücü’nün artmasıyla tüketim ve eğlence de çeşitlenerek artar. Bu tür toplumlarda medya; eğlence, tüketim, reklâm ve pazarlama aracı olarak kullanılır. Sürekli yeni bir şeyler alarak veya tüketerek mânevî boşluğun giderileceği zannedilir. Aynı şekilde, eğlenerek önemli problemleri unutmaya çalışmak da söz konusudur. Meseleye bu zaviyeden bakıldığında medyanın topluma örnek olarak sunduğu kişiler, alkol ve madde kullanılmasına zemin hazırlamaktadır. Hemen her zaman ellerinde kadehleriyle sürekli gülen ve mutlu olduğunu göstermeye çalışan kişilerle “Alkol sayesinde mutlu olunuyormuş(!)” mesajı gençlerin şuuraltına empoze edilir. Alkol; spor ve sanat faaliyetlerine de mâsûm bir içecek olarak bir şekilde bulaştırılmakta, bunların bir arada olamayacağı gerçeğinin tam tersine, sürekli bir özendirme gayretine girilmektedir. Yeni nesillerin bütün toplumlarda bu türlü yanlış mesajlardan korunması gerekmektedir.
Alkol ve uyuşturucu kullanmanın engellenmesinde mânevîyatın rolü İnsan kendi iradesine bırakıldığında, nefsanî isteklerinin tesiri altına girer. Toplumumuzda alkol ve madde tüketimindeki artış, Batı hayat tarzının model alınmasıyla olmuştur. Özellikle medyadaki kötü örnek ve mesajlar, yeni yetişen nesilleri tamamen savunmasız bırakmıştır. ABD’de 16–25 yaş arası gençlerin ölüm sebepleri arasında gösterilen trafik kazası, intihar ve cinayetin % 75 nispetinde alkol ve uyuşturucu ile bağlantılı olduğu görülmüştür. Bu ülkede her yirmi üç dakikada, bir kişinin alkollü olarak araç kullanma sebebiyle hayatını kaybettiği, 6. sınıfa giden 15 öğrenciden birinin esrar kullandığı, 7. sınıfa giden 6 öğrenciden birinin esrar bağımlısı olduğu, alkol kullanan gençlerin % 70 kadarının intihara teşebbüs ettiği bilinen gerçeklerdir. Durum bu kadar vahim iken, gençlerimizin kendi kültürel değerlerimizle beslenmesi ve bu tehlikeden korunması gerekmez mi?!
Kişinin iradesinin şekillenmesinde baş rolü oynayan dinî, ahlâkî ve içtimaî değerlere günümüz dünyasında büyük ihtiyaç vardır. Aile yapımızın, dinamiklerimizin, örf, âdet ve geleneklerimizin alkol ve uyuşturucudan ne kadar uzak olduğu bilinen bir gerçektir. Dinin kesinlikle haram kıldığı alkol ve uyuşturucudan uzak kalmakla birçok tehlikenin önüne geçilmektedir. Alkolün bir eğlence vasıtası olarak görüldüğü doğum günü ve yılbaşı kutlamalarının, Batı tarzı evlilik törenleri ve arkadaş partilerinin bizim kültürümüzde yeri yoktur. Bu açıdan, ibadetlerimizi hak ettikleri şekilde merkeze alarak kendi eğlence kültürümüzü ve sosyal faaliyetlerimizi plânlayabilir ve hayatımızı alkolün zehirli ikliminden uzak tutabiliriz.
Netice itibariyle, başlangıçta sadece özel anlara mahsus bir içecek kisvesiyle hayata sokulan alkol, şimdilerde günlük hayatın bir parçası yapılmak istenmektedir. Buna karşı ciddi bir devlet politikası geliştirilmeli, mesuliyetinin şuurunda bir medya buna net destek vermeli, başta anne-baba ve eğitimciler olmak üzere toplumun bütün kesimleri birlik ve beraberlik içinde hareket etmelidir.
* Hadîs-i şerîf meâli
Erkan ACAR
Dipnotlar
1. Diagnostic and statistical manual of mental disorders (DSM-IV), American Psychiatric Association, Fourth Edition, 1994.
2. Kessler R, Crum R, Warner L, Nelson C, Schulenberg J. Lifetimeco-occurence of DSM III-R abuse and dependence with other psychiatric disorders in the national comorbidity survey. Arch Gen Psychiatry. 54:313–321
Alkolün Ürkütücü Yayılışı
Alkol ve Sigaranın Korkunç Yüzü