Ali (a.s)'ın Ticareti 2
Yeter ki hak diri kalsın, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) tebliğ ettiği yüce İslam güneşi daha doğmadan batmasın, insanlık seması bu muazzam nurdan ebediyen mahrum bırakılmasın, zulüm ve kötülük ebediyen olumsuz değerler olarak bilinebilsin diye.
Ali'nin (a.s) Rabbiyle alışverişleri fevkalâde çarpıcıdır.
Bir iki tane de değildir asla.
İmam Ali'nin (a.s) hayatı baştan başa bu tür ilahi alışverişlerle doludur.
Uhud gazvesinde onun sergilediği ilahi alışverişin insanlık tarihinde ikinci bir benzerine rastlayabilmek imkansızdır.
Vücudunu oklara, mızraklara ve kılıçlara karşı kalkan gibi kullanıp Hz. Resulullah'a (s.a.a) halel gelmesin diye canını bilfiil ve yüzlerce kez feda etmişti o gün Ali (a.s) .
Uhud dağı uzun bir duvar gibi uzanıp onun o günkü akıl almaz çarpışmalarını seyre koyulmuştu hayretle.
O gün Ali'nin (a.s) gösterdiği kahramanlık bir kez daha Hz. Resulullah'ın (s.a.a) mutlak bir ölümden dönmesini sağlamıştı.
Uhud sıradağları arasında dar bir geçit vardı.
İslam ordusunun arkasında yer alıyordu. Müşrikler buradan geçebilecek olsa Müslümanlara arkadan saldırabilirlerdi.
Hz. Resulullah (s.a.a) 50 okçuyu buraya yerleştirmiş ve bizim yenildiğimizi görseniz bile burayı bir an olsun terk etmeyin sakın! diye de sıkıca tembihlemişti.
Bu emri yerine getirilecek olsa Müslümanlar kesinlikle zaferi kazanacaklardı. Ama, emir dinlenmeyince zafer kazanılabilir mi?
Savaş başladıktan az bir süre sonra Hz. Ali'nin (a.s) kahramanlıkları sayesinde Müslümanlar müşrikleri yenilgiye uğrattılar. Müşrikler kaçmaya başlayınca kimi Müslümanlar ganimet toplamaya başlamıştı.
Bu çok tehlikeliydi.
Çünkü müşriklerden sadece birkaç elebaşı öldürülmüştü; Mekke kafirlerinin telefatı çok azdı o merhalede.
Müslümanlar, kaçan düşmanı kovalayacakları yerde ganimet derdine düşmüşlerdi!
Düşman bunu fırsat bilip kendisini toparladı.
Uhud'u arkadan dolanıp yeni bir saldırıya hazırlandılar.
Geçide yerleştirilen okçular da ganimet için aşağıya inmeye başlamıştı.
Komutanları her ne kadar Peygamberin emrini unuttunuz mu? diye haykırıp onları siperde kalmaya davet ettiyse de dinleyen olmadı.
Komutan, altı adamıyla yapayalnızdı şimdi.
Bu ele geçmeyen fırsatı değerlendiren kafirler hemen saldırıya geçtiler.
Geçidi koruyan 7 Müslüman kahramanca çarpışmış, ama çok kısa sürede hepsi de şehid düşmüştü yüzlerce silahlı süvari karşısında.
Müslümanlar Allah ve Resulünün rızası için savaşı bırakıp kendi nefislerinin rızası için dünyalık toplamaya başlayınca kaderleri değişiverdi.
Ve savaşın seyri de değişti elbet.
Şimdi müşrikler arkadan da saldırıp Müslümanları kıskaca almışlardı.
Korkunç bir katliam başladı.
Müslümanlar ağır kayıplar vererek kaçmaya başladılar.
Canını kurtarmak isteyen kaçmış; Hz. Resulullah'ı (s.a.a) yaralı olarak savaş meydanında yalnız bırakmışlardı.
Ama hayır.
Hiçbir zaman habibini yalnız bırakmayan Murtaza Ali (a.s) şimdi de onun yanı başındaydı.
Onu korumak için canını hiçe sayıyor, ölümüne vuruşuyordu.
Hz. Resulullah'ın (s.a.a) yalnız kaldığını gören müşrikler dört bir yandan hazrete doğru saldırıya geçtiler.
Onu öldürmek için bundan daha iyi bir fırsat bulamazlardı.
Ama Ali (a.s) vardı orada.
Görülmemiş bir güç ve cesaretle çarpışıyor, naralar savuruyor, kılıcı tam bir ölüm makinesi gibi her indiğinde bir kafiri kanlar içinde yere seriyordu.
Savaş değirmeninin mili Ali (a.s) olmuştu şimdi.
Ona yaklaşmak kesin ölüm demekti.
Hangi yandan saldırsalar karşılarında Ali'yi (a.s) buluyor, Allah'ın aslanı inanılmaz bir hız ve çeviklikle herkesi yere deviriyordu.
Aldığı yaralarla kendisi de tepeden tırnağa kanlar içinde kalmıştı.
O haliyle korkunç ve ürkütücü bir görünümü vardı.
Nefes nefese kalmıştı.
Vücudundan akan terin mi, yoksa kanın mı daha fazla olduğunu anlayabilmek mümkün değildi.
İnsanüstü bir güç sarf ederek savaşıyordu imam.
Aldığı yaraların bir-ikisi bile güçlü bir insanı yere sermeye yeterliydi. Ama o, 80'den fazla kılıç, ok ve mızrak yarası aldığı halde hala savaşa devam ediyordu.
Kıyasıya buruyor, öldüresiye vuruşuyordu.
Aslanlar gibi kükreyerek o güne değin benzeri görülmemiş bir kahramanlık yaratıyordu Ali (a.s).
Bu amansız çarpışma sırasında bir ara elindeki çelik kılıç kırıldı.
Hz. Resulullah (s.a.a) hemen kendi kılıcını ona doğru uzatarak imdadına yetişti.
O da Ali'yi (a.s) çok seviyordu çünkü.
İki bedende bir san gibiydiler.
Hatta bunu Allah Teala Kur'an'da da vurgulamış ve Hz. Ali (a.s) için Resulullah'ın (s.a.a) nefsi ve canı-ciğeri lakabını kullanmıştı Âl-i İmran Suresinin 61. ayet-i kerimesinde.
Ve İmam Ali'nin (a.s) o gün gösterdiği bu inanılmaz kahramanlık bir kez daha Allah Resulünün (s.a.a) canını kurtaracak ve bu, Hz. Ali'nin (a.s) Rabbiyle yaptığı alışverişlerden biri olarak tarihe geçecekti.
Hz. Ali'nin (a.s) kahramanlığını gören birçok Müslüman, geri dönüp müşriklere karşı tekrar savaşa tutuşmuştu.
Savaş bittiğinde Ali (a.s) kanlar içindeydi.
Onu görenler nasıl halâ diri kalabildiğine şaşırıyor, bu şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı.
Ertesi gün, şehidler toprağa verildikten ve şehid ailelerine başsağlığı ve tebrik dileklerinde bulunulduktan sonra Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ilk işi Hz. Ali'yi (a.s) ziyaret etmek oldu.
Allah'ın aslanı tepeden tırnağa yaralar içinde yatıyordu.
Dünya ve ahiret kadınlarının ulusu ve Hz. Resulullah'ın (s.a.a) biricik kevseri Hz. Fatıma-i Zehra selamullah aleyha yaralarına merhem sürüp sarmıştı, pervaneler gibi dönüyordu Ali'sinin başı ucunda.
Hz. Resulullah (s.a.a) onu bu halde görünce dayanamadı, gözleri dolu dolu Allah yolunda böylesine candan geçip cihat edenin ecri elbetteki Allah içinde pek büyük olacaktır! buyurdu.
İmam'ın da gözleri dolmuş, başını eğerek susmuştu.
Allah Resulünün rızasını kazanabildiği ve sanını ona feda ettiği için mutluydu, ama şehid olamadığı için de hüzünlüydü.
Bunu söylediğinde Hz. Resul-ü Ekrem Ya Ali buyurdu, Mahzun olma! Senin hayatın da Allah içindir, ölümün de! Evet, sen Allah yolunda şehid olacaksın, ama şimdi değil, gelecekte.
Bu haberi öğrenmek İmam'ı pek memnun etmişti. Mahzun değildi artık.
Ertesi gün onca yarasına rağmen ayağa kalkıp silahlarını kuşanmış ve kafirlerin muhtemel bir saldırısını önleyebilmek için yola koyulup Hemre'el Esed gazvesine katılmış ve bir başka kahramanlık örneği daha sergileyerek Rabbiyle bir alışverişte daha bulunmuştu![1]
Müminlerin emiri Hz. Ali'nin (a.s) kahramanlık hayatında kayıtlı bir ayrıcalık vardı ki, onu diğer kahramanlar ve namlı yiğitlerin hepsinden daha farklı, daha üstün kılmaktadır.
Ve bu, insanlık tarihinde sadece Hz. İmam Ali'ye (a.s) mahsus bir haslet, sadece o hazrete has bir üstünlüktür.
Hz. İmam Ali (a.s) hiçbir savaşta ilk saldıran taraf olmamış, hiçbir savaşta meydana çıkıp er isteyen ve savaşı başlatan kimse olmamıştır.
Onun bütün savaşları müdafaa savaşıdır.
Düşman er isteyince hemen o meydana çıkmış, ilk gönüllü savaşçı o olmuştur.
İstisnasız bütün savaşlarda; Bedir'de, Uhud'da, Hemdek'te, Hayber'de. her yerde böyle olmuştur.
Ve kimsenin meydana çıkmaya cüret edemediği lahzalarda yine o çıkmış ve en dehşetli düşmanın bile sırtını yere vurmuştur.
Ve İmam Ali (a.s) en maharetli ve en güçlü savaşçılar karşısında bile, hiç yenilgi almayan ve girdiği bütün çarpışmalardan muzaffer olarak çıkan tek yiğit, tek kahramandı!
Bedir savaşında küfür ordusundan utbe, Şeybe ve Velid, Uhud savaşında Talha bin Ebu Talha, Henden savaşında Amr b. Ebuduvedd ve Hayber'de de bin savaşçıya bedel yiğit olarak nam salmış bulunan Merhab meydana çıkıp savaşacak er istemiş, bütün bu savaşlarda Hz. İmam Ali (a.s) onların karşısına çıkıp yüce İslam'ı müdafaa için savaşmıştır.
Evet, İmam (a.s) hayatı boyunca savaşı ilk başlatan kişi olmamıştır hiç.
Sıffin, Cemel ve Nehrevan savaşlarında da durum aynıdır.
Onca güç, kuvvet, cesaret ve zekasıyla, bir kez olsun savaşı ilk başlatan olamamıştır o!.
Ve onun er meydanındaki ilkleri bunlardan ibaret değildir sadece.
Hiçbir savaş planı başarısızlıkla sonuçlanmış olmayan tek komutanda yine odur İslam tarihinde Hz. Resulullah'tan (s.a.a), sonra!
Ve o hazretten sonra, düşmana hiç sırtını çevirmeyen ilk de yine Ali'dir (a.s) .
Ve . İmam Ali'nin (a.s) hayatı daha nice görkemli ilklerle doludur. O, imamdır, öncüdür çünkü.
Onun gibi bir savaşçı yoktur insanlık tarihinde. Onca güç ve cesaretine rağmen savaş taraftarı değildir o; insanların öldürülmesi rahatsız etmektedir onu. Herşeyden önce sevgi ve merhamet imamıdır o. Müdafaa dışında kılıcına el attığı görülmemiştir hiçbir zaman
Ve büyüklük de budur aslında.
Yiğitlik budur.
Bahadırlık, Ali gibi olmaktır er meydanlarında.
O sadece bileğinin gücüyle değil, insanî erdem, fazilet ve şeref timsali karakteriyle de dillere destan bir örnektir.
Aynı zamanda ilim şehrinin de kapısıdır o .
Ondan başka bir ilim kapısını tanıtmış değildir peygamber.
Çok boyutlu be kamil insan örneğidir Ali.
Hz. Resulullah'ın da (s.a.a) buyurmuş olduğu gibi;
Ali'yi Resulullah'tan, Resulullah'ı da Ali'den daha iyi kim tanıyabilir?
-------------------------------------------------------------------------------------------
[1] - Hz. Emir'ul Müminin Ali'nin (a.s) Uhud'da gösterdiği yiğitlikler hakkında daha geniş bilgi için bkz:-İrşad-ı Şeyh Müfid, c.1, s.78-92, Uhud Gazvesi faslı.
Ali (a.s)'ın Ticareti 1
İmam Ali (a.s)’ın Adaleti
İmam Ali’nin (a.s) İlmi
Hz. Ali’nin Mazlumiyeti
HZ. ALİ'NİN (A.S) MERTLİĞİ VE MÜRÜVVETİ
İmam Ali ve Hz. Resulullah
Hz. Ali'nin (a.s) Doğumu ve Hz. Peygamber (s.a.a) Tarafından Eğitilmesi
Kur'an Ve Sünnette Ali Sevgisi
Menzilet Hadisi
YA ALİ
VARLIK GÜLÜ
Peygamberin Dilinden HAZRETİ ALİ
Vela ve Velayet üzerine
Bilinmeyen Simasıyla Hz. Ali