Kur’an-i Kerim İlmileri-8
Hatice, Hz. Muhammed'in eve geç kalmasıyla endişelenmeye başladı birini onu bulması için gönderdi, fakat bulamadan geri gelmişti. Peygamber bir süre sonra kendisine geldiğinde korkarak, kendisini kaybetmiş bir halde eve geldi. Hatice: Sana ne oldu böyle? diye sordu. Dedi ki: Korktuğum şey başıma geldi, sürekli delirmekten korkuyordum ve en sonunda delirdim galiba!
Hatice: Böyle kötümser olma, sen kendini Allah'a adamış birisin ve Allah seni yalnız bırakmaz, kesinlikle gelecek çok daha aydınlık olacaktır, dedi. Sonra Hatice Peygamber'i alarak amcası oğlu olan Varaka'nın evine götürdü,
Peygamber başından geçenleri ona anlattı, O da Peygamber'e bazı sorular sordu, sonrasında şöyle dedi: Üzülüp endişelenme, bu Musa'ya gönderilen yüce Allah'ın mesajcısıdır, şimdi de sana gönderildi ve sana nübüvveti müjdelemektedir. Bu sözlerden sonra Peygamber sakinleşti ve şöyle buyurdu: Şimdi peygamber olduğumu anladım!"
Bu ve bunun gibi onlarca yalan, yanlış hikâyeler Müslüman gözüken İslam düşmanları tarafından uydurulmuştur. Özellikle de İslam'ın birinci ve ikinci asırlarında halkı oyalayıp, doğrulardan uzaklaştırıp ve inançlarında zayıf olmalarını sağlamak için bu tür yalan olaylar çokça kurgulanmıştır.
Ne yazık ki son zamanlarda da bu tür yalan hikâyelerin yeniden gündeme getirildiğini görmekteyiz, Salman Rüştü gibi mürtet birisi İslam'ın temellerinin ne kadar asılsız olduğunu göstermek için Şeytan Ayetleri kitabını yazmıştır.
Hz. Resulullah (s.a.a) gibi en üstün mükemmelliklere ulaşan ve günler öncesinden nübüvvet müjdesini tüm benliğiyle hisseden birisi, nasıl olur da bu gerçeklerin farkına varamaz. Hz. Muhammed (s.a.a) peygamberliğe seçilmeden önce bile insanların en akıllısı ve en üstünüydü; "Yüce Allah Muhammed'in kalbini en üstün kalp olarak gördü ve sonra onu peygamberliğe seçti."
Böyle mükemmel bir insan nasıl olur da vahiy meleği geldiğinde korkabilir, kendisi hakkında kötü düşünmeye başlar, sonra bir kadının tecrübesi ve bilgisiz bir adamın sorularıyla peygamber olduğunun farkına varabilir.
Anlatılan bu yalan olay, nübüvvet makamıyla uyuşmadığı gibi Kuran'ın açık ayetleri ve masumların hadisleriyle de çelişmektedir. Şimdi bazı büyük düşünürlerin görüşlerini aktardıktan sonra bu olayın yalan olduğuna dair delilleri getirelim: Kadı İyaz (ö:544 h.) Peygamber'e vahiy gelmesinin her türlü şüphe ve kaygıdan uzak olduğuna değindikten sonra şunları yazmaktadır: Hiçbir zaman ve hiçbir şekilde şeytan melek görünümüne girerek Peygamber'i kandıramamıştır.
Peygamberimizin kendisine olan güveni, kararlılığı ve sakin durumu, peygamberliğinin bir mucizesi olarak değerlendirilmelidir. Evet, Peygamber (s.a.a) kendisine gelenin vahiy meleği ve bildirilenin de vahiy olduğu hususunda asla şekke kapılmaz. İlâhî hikmet gereği her şey onun için açıktır, neyin ne olduğunu en iyi şekliyle O bilir ki, böylece Allah'ın sözleri yerini bulsun.
"Rabbinin sözü doğruluğun ve adaletin doruğuna erdi. O'nun sözlerini hiçbir güç değiştiremez. O her şeyi işitir ve bilir."
Emin'ül İslam Tabersi de, Peygamber'in vahiy yoluyla insanları hidayet edebilmesi için, vahyin alim ve aktarım aşamalarında her türlü hatadan ve yanlışlıktan masum olması gerektiğini söylemektedir.
Kur’an-i Kerim İlmileri-7
Kur’an-i Kerim İlmileri-6