Gadir-i Hum Aynasına Yansıyan Velayet-1
Gadir-i Hum olayı tarihin her sayfasında güncelliğini korumasıyla birlikte henüz İslam dünyasında gerektiği yere oturtulamamıştır; Sosyolojik önemi, itikadi boyutunun derinlikleri, siyasi yönünün fonksiyonu, toplumları hidayet etmede üstlendiği misyon, dini maarifin ve şeriatin hükümlerinin icrasındaki mihver konumu hakkıyla beyan edilememiştir.
Tarihten günümüze kadar ulemanın “Gadir-i Hum’un isbatı” hakkında olağanüstü bir gayret sarf etmesinin yanısıra günümüzde hala aynı alanda çaba gösterilmesi Gadir-i Hum’un hedefinin anlaşılmadığını göstermektedir. Yani isbatı üzerinde harcanan emeklerin, yazılan kitapların ve verilen konferansların yerine “Gadir Hum’un hedefinin subutu” üzerinde kafa yorulsa, insanların ferdi ve toplumsal hayatındaki rolü beyan edilmiş olsa, Velayet’in günümüzde işlevliği açıklansa, Gadir Hum’un gerçekleşme sebebine ve Velayetin hedefine biraz daha yaklaşılmış olacaktır.
Gadir Hum’un isbatı konusunda, olayın vuku bulduğu zaman incelenince, en az 70 bin müslümanın olaya şahid olduğu ve bu şahısların evlerine döndüklerinde; müslüman ve gayri müslimlere olayı aktardıkları da gözönünde bulundurulduğunda, bu sayının yüzbinlerin üzerinde olduğu anlaşılmaktadır. Olayı canlı olarak şahid olup, duyan, gören onca müslüman henüz olayın üzerinden aylar geçmemesine rağmen inkar edip sakife olayını gerçekleştirmeleri gerçekten düşündürücü değil mi? Yüzbinler, canlı olarak görmelerine rağmen inkar ediyorsa, asırlar sonra inkar için bahane bulmak pek de zor olmasa gerek. Akıl ve insaf sahipleri müstesna tabi. Öyleyse Gadir Hum olayını birilerine isbat etmeye çalışmadan ziyade, meselenin özüne, Gadir Hum’u idrak etmeye, Velayetin hakikatını anlamaya yönelinmelidir.
Velayetin ilanından sonra nazil olan ayet incelendiğinde konunun ne kadar hassas olduğu anlaşılmaktadır. “El-Yevm yeisellezine keferu an dinikum.....” Asr-ı sadette Rum imparatorluğu, İran imparatorluğu, Mekke müşrikleri, hırıstiyanlar ve yahudilerin hepsini kapsayan kafirler, yıllarca dini yok etme hedefine ulaşamadıkları için Resulullah (s.a.a) sonrasını bekliyorlardı. Hedeflerine ulaşmak için Resulullah’ın dünyadan göçmesini bekliyorlardı. Velayetin, Allah’ın emriyle Resulullah (s.a.a) tarafından Gadir Hum’da ilan edilmesiyle, bütün hayalleri yıkıldı, planları suya düşmüş oldu ve Allah-u teala bunu, “ bugün kafirler ümitsizliğe düştüler” cümlesiyle beyan ediyor. Ümitsizliğe düştüklerini “ Yeise” geçmiş zaman kipiyle beyan etmesi, kesinlik ve mutlaklık ifade ettiğinden hem o zamanı, hem de gelecekteki bütün zamanları kasamaktadır. Yani dış düşmanlardan gelecek bir tehlike kalmadı, onlardan korkmayın. Sadece tek tehlike içten gelebilir, müslümanlar bu uyarıyı dikkate almadıklarından, Sakife olayı gerçekleşmiştir.
Gadir-i Hum olayı bir şahısın hilafete tayin edilmesinden ziyade dinin merceiyet ve mihveriyetinin, şeriatin korunmasının, ilahi hükümlerinin icra makamının belirlenmesinin, Kur’an’ın tefsir ve beyan makamının ve en önemlisi “İslami devlet sisteminin” açıklanması demektir. Hem o zamanı kapsıyor, hem günümüze kadar zamanı içine alıyor, hem de kıyamete kadar gelecek zamana hitab ediyor.
Yani Rasulullah’dan sonra kıyamete kadar ümmetin rehberlik ve önderliği olan velayet makamına kim oturacak konusunda sorun yaşanmıştı. Sakifede bir şahsın velayeti değil, ilahi hüküm devre dışı bırakılmış oldu. Yani „Resulullah’tan sonra imamet ve velayet makamı tayin edilmiş ama bu makamda kim oturacak“ sorusu dile getirilmiyor, binlerce kişinin şahit olmasına rağmen „Allah’ın tayin etmiş olduğu bir velayet ve imamet yoktur“ mantığı ile haraket ediliyordu. Allah’ın emrinin ve velayetin Kur’an’da olduğu inkar ediliyordu. Dikkat edilirse mesele Hz. Ali şahsının hakkının gasbedilmesi değildir sadece. Velayete gerek yok diyerek, Allah-u tealanın emri devre dışı bırakılmış oldu. Bunlar Allah’ın emrine karşı geldiler. Yani makam engellendi, dolayısıyla bu makama tayın edilen şahıs da devre dışı bırakılmış oldu.
Tarihî Gadir Hadisi
GADİR, İMAMETİN SESİ