HACCIN SOSYAL YÖNÜ
Hac çok büyük bir sosyal muhtevâya sâhiptir. İnsanlar için çok önemli menfaatleri berâberinde getirmektedir. “(Gelsinler de) kendilerine âit olan bir takım menfaatler elde etsinler...” [Hac (22): 28] âyetindeki “menfaatlerin” neler oldukları Hak âşıklarının İmâmlarına (a.s) sorulduğunda; “...dünyâda ticâret ve kazanç, âhirette ise, af, mağfiret ve sevaptır...”[1] buyurmuşlardır.
Ayrıca hac; tek hedefe sâhip, ayrı ırklara ve mezheplere mensup Müslüman’ların, İslâm âleminin batı ve doğusundan Mekke’ye doğru akın etmelerine ve Allâh’ın evi etrâfında bir araya gelerek birbirlerini daha iyi tanımalarına vesîle olmaktadır. Müslüman’lar Kabe etrafında toplantılar oluşturarak sorunlarını gündeme getirir ve bunların çözümleri için görüş alışverişinde bulunurlar.
Hac ibâdeti bittikten sonra ise, kendi ürettikleri ürünleri piyasaya sürerek, iktisâdî işlerini, sanâyî ve ticârî faaliyetlerini güçlendirmeye çalışırlar.
Hac; Müslüman’ların birlik ve dayanışmalarını takviye eden, aralarındaki nifak ve bölücülük etkenlerini, sınıfsal ayrıcalıkları yok eden çok muhteşem sosyal bir ibâdettir.
Orada her türlü millîlik, kabîlecilik, siyasal ve sosyal tabaka ayrımcılığı vs. bir kenara itilerek ruhlar bir, gönüller bir, hedefler bir olur. Öyle ki, her beşer, beşer yönünü terk ederek “Bir Âdem olmaya” koyulur.
Ancak bütün bu sayılanlar, insanların, hac zamanı dışında da Kur’ân’a ve Ehl-i Beyt yoluna uygun bir şekilde yetiştirilmeleri ve Müslüman’lara hükmeden siyasal yönetimlerin “Veliyy-i Emr” makam ve liyâkatine sâhip olmaları ile sağlanabilir.
HACCIN İNSÂNÎ YÖNÜ
Kabe Allâh’ın evi olmasına rağmen, halkın evidir de. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulur;
“Şüphe yok ki insanlar için ilk kurulan ev, âlemlere hidâyet ve bereket kaynağı olan Mekke’deki evdir.” [Âl-i imrân (3): 96]
Bu evde bütün insanlar, fakir-zengin, siyah-beyaz, köylü-şehirli, âmir-memur, yöneten-yönetilen vs. birbirleriyle kardeştir ve eşittirler.
Bu bakımdan Hacca giden herkes maddî varlıklarından uzaklaşarak, giydiği elbiseleri çıkarır ve insanlar arasında ayrılık ve sınıflaşmanın meydana gelmesine neden olabilecek her türlü şeyden kendilerini arındırırlar. Dikilmemiş iki parça temiz ve beyaz kumaş ile örtünürler. Bu aynı zamanda temizliğin ve takvânın da alâmetidir. Hep birlikte, “Allâh’a doğru koşunuz...” [Zâriyât (51): 50] âyeti gereğince O’na doğru koşarken, nefislerini her zaman için gurur, kibir ve bencillikten arındırarak, maddî ayrıcalıklardan, haksız yere niza etmekten, yalan söylemekten ve başkalarına karşı üstünlük taslamaktan uzak tutacaklarına dair kesin bir karar alırlar.
[1] Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 422, Mecmauu’l-Beyân: c: 7 sh: 129, El-Mîzân: c: 14 sh: 377
Haccın Rûhânî ve Manevî Yönü
Haccın Farz Olmasının Şartları