Müslüman’ın Usûl-i Din (dinin temel inançları) hususundaki inancı basiret ve delile dayalı olmalıdır. Dinin temel inançlarında taklit edemez. Yani temel inançlarda başka birinin sözünü, o söylediği için kabul edemez. Ama bir kimsenin Hak İslami inançlara yakini olur ve bunu da açıkça söylerse, bu inanç basiretle olmasa bile, o şahıs Müslüman ve mümin sayılır. Bütün İslam ve iman hükümleri de onun hakkında geçerlidir. Ancak dinin zarurî [=Müslümanların hepsinin kabullendiği tartışma götürmeyen kesin] hükümleri dışında ya müçtehit olup hükümleri delillerden çıkarabilmeli ya bir müçtehidi taklit etmeli; yani onun emirlerine göre hareket etmeli ya da üzerine düşen görevini yerine getirdiğinden emin olabilecek bir şekilde ihtiyat yoluyla amel etmelidir. Örneğin müçtehitlerden bazılarının görüşüne göre haram, bazılarının görüşüne göre de haram olmayan bir ameli yapmamalı ve yine bazılarına göre farz ve bazılarına göre müstehap bilinen bir ameli de yapmalıdır. Böylece müçtehit olmayan ve ihtiyata uyamayan kimselerin bir müçtehidi taklit etmeleri gerekir. |
Hükümlerde taklit etmek; bir müçtehidin fetvalarına göre amel etmek demektir. Taklit edilecek müçtehit erkek, bulûğ çağına ermiş, akıllı, Şia-i İsna Aşeriyye (=İmamiyye Şiası), helâlzade, yaşayan ve adil olmalıdır. Adil ise; üzerine farz olan farizeleri yerine getirip, ona haram olan şeylerden sakınan kimsedir. İnsanın görünüşte adil olması bunun belirtisidir; öyle ki onunla aynı yerde yaşayan halktan, komşularından veya onunla ilişkili olan kimselerden onu sorduklarında, iyi bir insan olduğunu tasdik ederler. İhtiyaç duyulan meselelerde müçtehitler arasında görüş farklılığı olduğu bilindiği taktirde, insanın taklit ettiği müctehit a'lem olmalıdır. Yani Allah'ın hükümlerini anlamada kendi zamanının müctehitlerinin hepsinden daha bilgili olmalıdır. |
Müçtehit ve müçtehitler arasında en bilgili olanını üç yolla tanımak mümkündür: a) İnsanın kendisinin bu hususta kesin bilgi edinmesi; meselâ, kendisi ilim ehlinden olup müçtehidi ve müçtehitler arasında en bilgili olanı tanıma gücüne sahip birisi olması gibi. b) Müçtehidi ve müçtehitler arasında en bilgili olanını tanıma gücüne sahip iki adil ve âlim şahıs, bir kimsenin müçtehit veya müçtehitler arasında en bilgili olduğunu tasdik etmeleri ki, bu da diğer iki adil âlimin onların sözlerine karşı çıkmaması şartıyla olur. Hatta daha güçlü görüşe göre, bir kimsenin müctehit ve a'lem oluşu, insanın güveni olan bir tek kişinin sözüyle de ispatlanır. c) Müçtehit ve müçtehitler arasında en bilgili olanını tanıyabilecek güçte olan ve sözleri insana güven veren bir grup ilim ehlinin [=ulemanın] bir kimsenin müçtehit veya müçtehitler arasında en bilgili olduğunu tasdik etmesiyle. |
Müçtehidin fetvasını elde etmenin dört yolu vardır: 1) Müçtehidin kendisinden işitmek. 2) Müçtehidin fetvasını nakleden iki adil kişiden işitmek. 3) Güvenilir bir kimseden işitmek. 4) Müçtehidin doğruluğuna güvenilen ilmihâl kitabında görmek. |
İnsan müçtehidin fetvasının değiştiğine dâir kesin bilgisi olmazsa, ilmihâl kitabında yazılı olana göre amel edebilir; fetvasının değiştiğine ihtimal verse bile, araştırması gerekmez. |
En bilgili müçtehidin fetva verdiği konuda [şer'î hükümde], onun mukallidi, yani onu taklit eden kimse, başka bir müçtehidin fetvasına uyamaz. Ama eğer fetva vermez de "İhtiyata uygun, şu şekilde amel etmektir." derse, meselâ; İhtiyat, namazın birinci ve ikinci rekâtında, fatihayı okuduktan sonra bir kâmil süre okumaktır derse, mukallit, ya farz ihtiyat denen bu ihtiyata göre amel etmeli ya da taklit edilmesi caiz olan diğer bir müctehidin fetvasına göre amel etmelidir. Bu durumda eğer o, yalnızca fatiha okumayı yeterli görürse, fatihadan sonra ayrı bir süre okumayabilir. En bilgili müçtehit; "Hüküm, üzerinde teemmül edilmesi (=genişçe durulması) gereken veya sakıncalı bir hükümdür." derse, yine aynı durum geçerlidir. |
En bilgili müçtehit, bir konuda fetva verdikten sonra veya önce o hususta ihtiyata uygun bir hüküm açıklarsa, meselâ, "Necis kap, bir defa kür suda yıkanırsa pak olur; ancak üç defa yıkamak ihtiyata uygundur." derse, onu taklit eden şahıs bu konuda ihtiyata amel etmeyebilir. Buna, "müstehap ihtiyat" denir. |
İnsanın taklit ettiği müctehit dünyadan giderse, vefatından sonra da, hayat zamanının hükmünü taşır. Buna göre vefat eden müctehit hayatta olan müçtehitten daha bilgili olursa "ihtiyaç duyulan meselelerde fetva farklılığına sahip oldukları bilindiği taktirde" onun taklidinde baki kalması gerekir. Ama eğer hayatta bulunan müctehit ondan daha bilgili ise, hayatta olan müctehide dönmesi gerekir. Onların arasında a’lem olan belli olmaz veya eşti olurlarsa, onlardan herhangi birinin fetvasına göre amel edebilir. Fakat icmali bir ilim olduğunda veya teklif için icmali bir delil bulunduğunda -Seferi ve tamam olarak namazı kılma konusunda olduğu gibi- farz ihtiyat gereği her iki fetvaya da riayet etmelidir. Meselenin başında geçen taklit etmekten kasıt, müctehidin fetvasına amel etmeyi kendisine görev olarak bilmesidir. Onun fetvasına amel etmiş olması şart değildir. |
Mükellef bir meseleyi bilmediğinden dolayı günaha düşeceğine -yani vacip bir ameli yerine getiremeyeceğine veya haram bir işi yapacağına- ihtimal verirse, onu öğrenmesi gerekir. |
İnsan, hükmünü bilmediği bir konuyla karşılaşırsa, ihtiyat etmelidir. Ya da zikredilen şekilde davranmalıdır. Ama o konuda en bilgili müctehidin fetvasına ulaşamazsa, a'lem olmayan müçtehitten taklit edebilir. Fakat onun da diğer müctehitlerden daha bilgili olması gerekir. |