Cüâle; insanın kendisi için yapılan bir iş karşılığı, işi yapan kimseye muayyen bir malı vermeyi kararlaştırmasına denir. Mesela, bir kişinin, "Kim benim kaybettiğim şeyi bulursa, ona şu kadar ödül vereceğim." demesi buna örnektir. Bu kararı alan kimseye "câil", işi yapan kimseye de "âmil" denir. Cüâle ile icare yani, bir işi yapmak üzere ecîr olmak arasındaki fark ise şundan ibarettir: İcarede akit okunduktan sonra ecîrin işi yapması ve ecîr tutan kimsenin de kararlaştırılan ücreti ecîre vermesi gerekir. Ama cüâlede âmil isterse işi yapmayabilir ve o işi yapmadıkça da câilin ona herhangi bir şey vermesi gerekmez. |
Câilin akıllı ve bâliğ olması, anlaşmayı bilinçli ve isteyerek yapması ve şer'an kendi malında tasarruf hakkına sahip bulunması gerekir. Dolayısıyla malını faydasız yerlere harcayan ve sefihlik nedeniyle şer'i hakim tarafından kendi mallarında tasarruf hakkını kullanması yasaklanan kimsenin cüâlesi sahih değildir. |
Câilin kendisi için yapılmasını istediği iş, haram olmamalıdır. Yine akıllı insanlarca boş sayılan faydasız iş türlerinden olmamalıdır. Buna göre insan, "Kim şarap içerse veya geceleyin karanlık bir yere giderse, ona on bin lira vereceğim." derse, bu cüâle sahih olmaz. |
İş mukabilinde verilmesi vaat edilen mal muayyen olur örneğin; "Kim kaybolmuş bineğimi bana geri getirirse, ona şu buğdayı vereceğim." derse, mükâfat olarak belirtilen buğdayın cinsini ve değerini yani, nerenin malı olduğunu ve kıymetinin ne kadar olduğunu bildirmesi gerekmez. Ama eğer malı muayyen etmez de, "Atımı bulan kimseye on kilo buğday vereceğim." derse, onun bütün özelliklerini belirtmesi gerekir. |
Eğer câil, iş için belirli bir karşılık tayin etmez ve "Çocuğumu bulana bir miktar para vereceğim." diyerek miktarını belirtmezse, o işi yapana yapılan işin halkın nazarındaki değeri kadar karşılık vermelidir. |
Eğer âmil böyle bir karardan önce veya ücret almamak kastıyla işi karardan sonra yaparsa, karşılık alma hakkına sahip olmaz. |
Âmil işe başlamadan önce hem câil, hem de âmil cüâleyi feshedebilirler. |
Âmil işe başladıktan sonra câil cüâleyi bozabilir; fakat yapılan iş miktarının ücretini âmile ödemesi gerekir. |
Âmil, isterse işe başladıktan sonra işi yarı bırakır ve tamamlamaz. Ancak işi tamamlamadığı takdirde câilin zararı söz konusu olursa, tamamlaması gerekir. Meselâ câil, "Gözümü ameliyat eden kimseye şu kadar para vereceğim." der ve bir doktor da bunu kabul ederek ameliyata başlarsa, eğer yarıda bırakmak göz için zararlı olacaksa, ameliyatı yarıda bırakamaz. İşi tamamlamadığı takdirde de câilin vaat ettiği ücreti veya mükâfatı talep edemez. |
Kaybolan bir atın bulunması gibi tamamlanmadan önce câile bir yarar sağlamayan bir işi amil yarıda bırakırsa, câilden bir şey alamaz. Bunun gibi câil, akdi okurken işin tamamlanmasını şart koşar ve ücreti onun karşılığında karar verir örneğin, "Elbisemi diken kimseye on bin lira vereceğim." derse, hüküm aynen geçerlidir. Ancak câilin maksadı, işten yapılan her miktarın karşılığını vermekse, yapılan iş miktarının karşılığını âmile vermesi gerekir. Yine de sulh yoluyla birbirlerini razı etmeleri ihtiyata daha uygundur. |