Beslenmede Denge ve İrade (1)
Üniversiteden kalabalık bir arkadaş grubuyla bir Kutlu'nun sofrasına davet edilmiştik. Bu Allah Dostu'na İzmir'in ilçelerinden iki kasa iştah kabartan kiraz gönderilmişti. Kirazlar bize ikram edildi. Kendisine yakın bulunuyordum. İçimden, "Şimdi bu mübarek insanla aynı sofraya oturursam, bu kirazlardan edep gereği fazla yiyemem." düşüncesi geçti. Gerçekten de aynı sofraya oturmak nasip oldu. Ben "Nasıl yapsam da, şu kirazlardan çok miktarda yesem." diye düşünürken, o zât kirazlardan sadece bir tane alarak bizden müsaade istedi ve sofradan kalktı. O an, düşüncelerimden dolayı ne kadar utandığımı hâlâ unutamam.
Yukarıdaki iki hâdisenin ışığında, insan vücudunda mükemmel şekilde gerçekleştirilen faaliyetler üzerinde düşünmeye başladım. Yeme, içme ve sindirim sırasında vücudun iç işleyişine bütünüyle hâkim olan dinamik denge durumuna tıp dilinde homeostazi denmektedir.
Dengenin müşahede edildiği en hayatî vücut sıvısı kandır.
Kanda her faktör sâbit bir miktara, ölçüye veya konsantrasyona sahiptir. Kan basıncı her damarın özelliğine göre sâbit tutulur. Meselâ büyük atardamarlarda ortalama kan basıncı 100 mmHg'dır. Basınç bu değerin üstüne çıkarsa, yüksek tansiyon gözlenir. Yüksek tansiyon; beyin kanamasına, felce, böbrek yetmezliğine, kalb büyümesine, yetmezliğine ve krizine sebep olarak ölüme yol açabilir. Düşük tansiyonda ise, beyin başta olmak üzere organlara kan akımı azalır. Dengeye başka bir misâl de, birçok faktörün kandaki şeker (glikoz) konsantrasyonunu dinamik bir denge hâlinde tutmakla görevlendirilmiş olmasıdır. Kan şekeri yükselirse, hayatı tehdit eden şeker koması meydana gelebilir. Aksine, kan şekeri düşerse, başta beyin olmak üzere organlar enerjisiz kalır. Hattâ beyin açısından hipoglisemi (kan şekerinin düşmesi) koması, hiperglisemiden (kan şekerinin yükselmesi) daha tehlikelidir.
Kanda sodyum, potasyum, klor, kalsiyum ve yağ asidi gibi birçok faktörün konsantrasyonları da şeker gibi dinamik bir denge durumunda tutulur.
Bu durum bozulduğunda hastalık veya ölüm meydana gelebilir. Küllî İrade ve Sonsuz Rahmet Sahibi, vücudumuza yerleştirdiği birçok harika mekanizmayla bunları dengede tutmaktadır; ancak sindirim faaliyetlerinin öncesinde, cüz'î irademize taalluk eden yeme-içme hususunda bizi serbest bırakmıştır.
Beslenmede denge
Tıbbın son yıllarda meşgul olduğu konulardan biri, çok yemeye bağlı şişmanlıktır. Bu; şeker hastalığı, damar sertliği (ateroskleroz), karaciğer yağlanması, siroz, kalb yetmezliği ve kalb krizleriyle irtibatlı hayatî tehlikeler ihtiva eden önemli bir sağlık problemidir. Hekimler, şişmanlığın tedavisinde, iradeyi kullanma ve az yeme dışında fıtrî ve zararsız başka bir yol gösterememektedir.
Şişmanlık, kişinin hareket (egzersiz) kâbiliyetini kısıtlamakta, hareketsizlik ise, daha fazla şişmanlığa sebep olmaktadır.
Kadîr-i Alîm beslenme konusunda kullarını serbest bırakmıştır. Elbette midemizin bir kapasitesi vardır, bu kapasite dolunca tokluk hissi duyar ve yiyemez hâle geliriz. Ancak yine de, doymuş olmamıza ve vücudumuzun sıhhati açısından yemememiz gerekmesine rağmen, nefsimize mağlup olarak israf ölçüsünde aşırı yeriz. Yemek aralarında bile durmadan atıştıran Amerikalıların şişmanlık problemi herkesin mâlûmudur.
Mucizevi Besin
İsraf etmeyiniz!