Mehdilik ve Küreselleşme (4)
Dördüncü ayrılık noktası: Mehdilik doktrininde insan ile yaratıcısı arasında manevi ve imani, diğer insanlarla ise şefkate dayalı ve duygusal bir bağ vardır. Yaratıcı ve toplum bireyleri arasındaki bu irtibat hissedilir ve zati bir irtibattır. İnsan, yaratıcısını dikkate almadan hiç bir şeyi düşünümez ve yapamaz. İnsan „ilahi mihverli“ oldu mu, yaratıcısı ile arasındaki zati olan bu manevi bağdan ve toplumun bireyleriyle arasındaki şefkate dayalı bağdan dolayı sorumluluk üstlenir ve kendisinin dışındaki insanları da düşünmek inceliğini göstererek egoistlik ve bencillik sıfatını kendisinden uzaklaşır ve evrensel düşünür.
Kendisini yalnız hissetmeyen insan, kendisini Allah’ın muhitinde ve velayet sınırları içinde görür. Ama bu özellik batılılaştırma doktrininde yoktur.
İnsan eksenli, humanist, madde ötesi alemle irtibatı önemsemeyen hatta gayb alemini inkar eden rasyonalist, gelenekselliği kabullenmiş sekuler düşünceye sahip bir doktrinde bu bağ ve sorumluluk duygusu kesinlikle söz konusu olmadığı gibi bencillik, menfaatperestlik, sömürü, tahakküm düşüncesi kendisini göstermektedir.
Beşinci ayrılık noktaları: Mehdilik doktrininde, insan kendisini, ilahi iradenin dünyaya hakim olması için mücadeleye hazırlar ve her şeyi şeriat hükümleriyle yapar. Bütün yapacaklarını şeriat belirler; haramlar, vacipler, mekruhlar, sünnetler hepsi insanın amellerinin tümünün niteliğini tayin eder.
Yani mehdilik doktrininde bir insan ilahi hükümlerden bağımsız sınırsız bir özgürlüğe- ekonomi, fikir, siyaset, kültür, ahlak v.s alanlarında - sahip değildir.
Ama insan eksenli doktrinde bunlar söz konusu değildir. Bu düşünce tarzında her şey mubah olarak görülür, böyle bir düşüncenin hakim olduğu toplumda haram, helal, vacip, müstehab, mekruh gibi terimlerin manası yoktur ve tamamen „liberal“ bir düşünce hakimdir. Dünyanın batılılaştırılması gerektiğini düşünen doktrinde hem toplumun liberal, hem de bireylerin liberal olması öngörülür. Bu hedefe ulaşmak için her şeyi mubah görür ve her alanda sınırsız bir özgürlüğü savunur.
Mehdeviyet doktrini, İslam medeniyetinin özüdür. Her medeniyetin, insan gibi bir doğuşu, bir gençlik ve gelişme dönemi, bir de yaşlanma ve neticede yok oluş dönemi vardır. Her medeniyet doğduğu günden itibaren her gün sona doğru bir adım daha yaklaşmaktadır.
Resulullah’ın(s.a) getirmiş olduğu İslam medeniyeti, tarih boyunca “velayet” inancıyla garanti altına alınması ve her masum imamın bu medeniyeti bütün yönleriyle; itikadi, ilmi, ahlaki, siyasi korumuş olmaları, özellikle Şia mektebinde velayet inancının bu medeniyetin mihverini oluşturması İslam medeniyetinin günümüze kadar gelmesini sağlamıştır. Ve İslam medeniyetinin son aşaması, ahir zaman diye tabir edilen kıyamet kopmadan önceki zamanda yok oluşuyla değil kemale ulaşmasıyla son bulacaktır.
İslam medeniyeti, "Kadir Hum Mektebi" ile garanti altına alınmış, "Kerbela Mektebi" ile korunmuş ve daha sonra gelen ilahi hüccetler bu mektebleri tebliğ edip yaşatmış ve kıyamet kopmadan öncede "Mehdilik Mektebi" ile bütün dünyaya hakim kılınacaktır.
İslam medeniyetini hakim kılacak Mehdilik doktrinin ön şartı mehdevi toplumun oluşmasıdır. Mehdevi toplumun oluşması, mehdiliğin teorik ve düşünce olarak globalleşemesine, mehdevi kültürün yaygınlaşıp küreselleşmesine bağlıdır.
Velayet Güneşinin Doğması Ümidiyle...
Mehdilik ve Küreselleşme (3)
Mehdilik ve Küreselleşme (2)