Savm/Oruç; Anlam ve Mâhiyeti (2)
Oruç, riyânın en az karışacağı bir ibâdet olduğu için sevâbı en fazla olan ibâdetlerden sayılmıştır.
Peygamberimiz’den nakledildiğine göre, orucun bu yönüne ilişkin olarak Allah, “Oruç Benim içindir; onun karşılığını Ben vereceğim” buyurmuştur.
Bu bakımdan oruç tutmanın sevap olarak karşılığı oldukça yüksektir. Cennetin özel olarak oruç tutanların girmesi için ayrılmış bulunan “Reyyân” adlı kapısından girme hakkı bu karşılığın mukaddimesi sayılmıştır.
İ bâdetlerde Hikmet Aramak ve Orucun Hikmeti: Allah’ın emirleri ve yasakları, kulların iyiliği içindir. İslâm âlimleri, bütün hükümlerin insanların faydalarını gerçekleştirme amacına yönelik olduğu konusunda görüş birliği etmişlerdir.
Bu bakımdan, Allah’ın yapılmasını istediği şeylerde kullar için çok büyük faydalar, yasakladığı şeylerde ise büyük zararlar bulunduğu kesindir.
Kur’ân-ı Kerim’de akla aykırı hiçbir emir ve yasak bulunmamakla birlikte, bütün emir ve yasakların yarar ve hikmetlerini bilmek de mümkün değildir.
Kaldı ki, ibâdetler dinin bir yönüyle akıl üstü ve bir yönüyle sembolik törenleri kapsamında değerlendirildiği vakit, o dinin mensupları, benimsemiş oldukları dinin bu gereklerini bir hikmet, bir yarar arama telâşına düşmeden yerine getirmek durumundadırlar. Bununla birlikte öteden beri İslâm bilginleri çeşitli ibâdetlerin yarar ve hikmetleri konusunda kafa yormuş, bunların kişisel pratik yararlarından çok, insan nefsinin arındırılması ve yükseltilmesi yolunda fonksiyonel hale getirmeye çalışmışlardır.
İbâdetleri, bir hedefe erişmenin yolu olarak görebilenler için bu kulluk görevleri, artık sırtta taşınan ve bir an önce indirilmeye çalışılan bir yük olmaktan çıkar ve âdeta üzerinde yükseklere ulaşılan bir araç haline gelir. İbâdet esâsen Hakk’ın emrine riâyet olduğu gibi, sonuç itibarıyla, halkın hakkına riâyeti de içerir. Bu sebeple de ibâdette Hakk’ın ve halkın hukukuna riâyet birlikte gerçekleşir.
İmam Gazzâlî, orucun üç derecesinden bahsederken, bedende iştah ve şehvetin tatmin yeri ve aracı olan iki âzâyı, yani mide ve cinsel organı, iştah ve şehvet duyduğu şeylerden mahrum etmekten ibâret olan orucu, “sıradan insanların orucu” (avam orucu) olarak; buna ilâveten gözü, kulağı ve diğer âzâları günahtan korumayı “özel kişilerin orucu” (havas orucu) olarak ve tüm bunlara riâyet ettikten başka, kalbini düşük emellerden, dünya düşüncelerinden kısaca, mâsivâdan arıtarak bütün varlığıyla Allah’a bağlanmayı ise “daha özel kişilerin orucu” (ehassü’l-havâs orucu) diye tanımlar. Orucun hangi derecesi alınırsa alınsın, ibâdetin bireysel olgunluğa ve toplumsal ilişkilere, sosyal hayata, kısaca “huzur” ve “iyi geçim”e yönelik olumlu sonuçları açıkça görülecektir.
İnsanların arasındaki çekişmenin, haksız kavganın temel sebeplerinden biri insanların, iştah ve şehvetlerini ölçüsüzce tatmin etmeye çalışması ve belki bu amacı gerçekleştirmek üzere mal ihtiraslarıdır.
Birinci kademedeki oruç bile, bu ihtirası dizginlemenin, iştah ve şehveti kontrol altına almanın bizzat gerçekleştirilen ve tecrübe edilen bir yolu olmaktadır. İştah ve şehveti alabildiğine ve ölçüsüzce tatmin peşinde koşmak şeytanî bir tutum olup oruç tutmak bu anlamda şeytanı zincire vurmak anlamına gelir.
Savm/Oruç; Anlam ve Mâhiyeti (1)
Oruç ve Allah’a Şükretmek