Alimlerin Konumu (3)
Hüseyin Beheştî
Âlimin Konumu
Gelgelelim âlimin konumu sorunsalına. Âlim kimilerinin dediği gibi toplumu ‘metafizik’ olandan ayrıştırma çabası içinde olan değildir. Aksine âlim öylesine bir ülkücüdür ki hiçbir şekilde toplumu da o ülkü dışına çekmeye çabalamaz.
Öyle ki âlimin toplumdaki ilk konumu Hz. İbrahim’in(a.s) konumu nispetindedir. Şöyle ki âlimin ilk kendini gösterdiği yer put yıkıcılıktır.
Hz. İbrahim’in putları kırması görevi âlim kitlenin üzerine yüklenen ilk sorumluluklardan biridir İslam için. Bu arada şu uyarıyı yapmadan geçemeyeceğim, âlimin ilk konumu toplumda iyiliği emredip, kötülükten sakındırmaktır diyen kitleye kesinlikle katılıyorum ancak benim âlimi konuşlandırdığım nokta zaten bahis konusu olan iyiliği emredip kötülükten sakındırma çerçevesine dâhildir. Bu yüzden neden böylesi bir konum belirtilmedi gibi bir soru aklınıza çalınmasın.
Dedik ki âlimin konumu ilk aşamada put-yıkıcılıktır. Ve bu konu üzerine de Hz. İbrahim(a.s) örneğini verdik. Bu put-yıkıcılık İslam’ın kendi doğasında olan ve âlim bir insanın da tecrübe ettiği bir olgudur. Bu yüzden İslam’ı pratik alanda çok iyi bir şekilde tecrübe eden âlim put-yıkıcılık görevini ifa etme konumunda da olacaktır. Elbette ki ileride açıklayacağımız üzere toplumun rehberi olan âlimin böylesi bir konumda bulunması olağandır.
Âlimin toplumdaki diğer bir konumu ise toplumun mizanı olmaktır. Onlar öylesine bir terazidirler ki toplum onların kefelerinde tartılır ve bu şekilde kendi konumlarını belirler. Bu yüzden de daha âlimin tanımını yaparken üzerinde durduğumuz ve geçilmesinin gerekliliğini vurguladığımız merhalelerin söz konusu olmasının sebebi de işte şu an ortaya çıkıyor. Öyle ki nefis terbiyesi yapmamış bir düşünce adamının âlimliğinden bahsedemememizin sebebi tam da budur. Onlar toplumun terazileridirler ve onlar sayesinde insanlar bir yol bulurlar.
Âlimlerin efendisi Hz. Ali’nin(a.s) ziyaret duasında şöyle bir ibare göze çarpar: ‘Selam ey ameller tartısı!’.
Nasıl da âlimin konumunu gözler önüne seriyor öyle değil mi’ Öyle ki âlim öylesine davranmalı ki amellerde bile etkili olduğunu unutmamalıdır. Bu büyük görevi ifa edemediği takdirde de, daha doğrusu bu konumda gevşek davrandığı takdirde de toplumu da amel boyutunda etkileyeceğini bilmeli. Bu konuda yüce Allah(a.c) mübarek Yasin suresi 12. ayette şöyle buyurmaktadır
: ‘Şüphe yok ki biz, ölüyü diriltiriz ve yazarız önceden, dünyada yaptıklarını ve sonradan bıraktıkları izleri ve her şeyi apaçık bir kitapta sayıp yazdık, takdir ettik.’
Allah genelde insanları ve özelde de âlimleri böylece uyarmaktadır. Altan alta şöyle demektedir: ‘bilin ki sizlerin dünyada yaptıklarınızın yanında bir de bıraktığınız izler var. Bunlara da dikkat edin’. İşte bu ayet bizlere de şöyle bir yol göstermektedir: Âlim olanlarınız dışında her biriniz fetva vermekten kaçının çünkü bilin ki dünyada bıraktığınız izlerden de sorumlusunuz. İmam Cafer-i Sadık(a.s) da Unvan-ı Basri’ye verdiği nasihatlerden birinde bu konunun altını çiziyor: ‘Fetva vermekten kaçın’. Hâsılı, âlimin konumlandığı bir diğer nokta da topluma hareket yönünden tartı olmasıdır. Onun verdiği ölçülerde adım atar toplum ve onun önerilerine uyar.
Alimlerin Konumu (2)
Alimlerin Konumu (1)