Risalet Zaruridir (4)
İsa Polat
Birincisi bunu bize ihsan eden Allah’a hamdolsun ve o melekelerimizi Allah muhafaza eylesin. Akıl melekesi ile bizi birinci karanlıktan kurtardı. İlk insanı ilk elçi kılmakla Allah, bizimle kendi arasında bir ilişki kurdu. Kendisine nasıl teşekkür edeceğimizi varlık felsefemizi, niye var olduğumuzu maksadımızı, hedefimizi ve nereye gideceğimizi o elçilerle bize haber vermiş oldu. Bu açıdan elçilik müessesesi son derece önemlidir. Yani elçi Allah ile kulları arasında münasebet kuran bir insandır.
Bazı aydınlar, ‘Allah’la araya vasıta konmaz. İsteyen istediği gibi iman eder, herkes istediği gibi yaşar’ diyorlar. Ne yazık ki bu, Müslümanlar arasında da kabul görmüş bir söz olarak yavaş yavaş yerleşiyor. Halbuki Allah kendisi ile bizim aramızda bir vasıta kılmıştır. ‘Ben sizin için gönderilmiş bir elçiyim.
Bana itaat edin! Bunun karşılığında bir ücret istemiyorum.
Ücretim alemlerin Rabb’i olan Allah katındadır’ demedi mi bütün peygamberler? Yani peygamberler Allah ile bizim aramızda bir köprüdür, bir vasıtadır; bir vesiledir; bir ilim kaynağıdır; hikmet kaynağıdır; hukuk kaynağıdır; felsefe kaynağıdır; mantık kaynağıdır.
Allah kullarıyla elçiler vasıtası ile ilişki kurdu. İnsanlar ise üç sınıfa ayrıldılar. Bir kısmı dedi ki: ‘Doğrudur, Allah vardır. Birdir, O’ndan başka ilah yoktur. O Alimdir, Hakimdir, Kadirdir, Ezeldir, Ebeddir. Ve doğrudur Allah bizimle münasebet kurması gerekli idi. Bizim ne olduğumuz nereye gideceğimize dair bizi bilgilendirmeli idi. Dolayısıyla Adem hak bir elçidir. Biz onun getirdiği her şeye teslimiz.’
Bir kısmı da ‘ne Allah vardır ‘ haşa ‘ ne de peygamberlik. Bir şekilde var olmuşuz ve yaşıyoruz. Bir gün de ölüp toprak olacağız.’ dedi.
Üçüncü ekol ise ‘Evet! Allah vardır, birdir, yaratmıştır; ama Allah bize dönük herhangi bir talepte bulunmamıştır’ diyor.
İlk insanın dünyaya ayak bastığı ilk günden itibaren bu üç grubun arasındaki çatışma bugüne kadar gelmiştir. Münkirler ile Allah’ın varlığını kabul edip de bizden bir talebi olmadığını söyleyenler kimi zaman peygamberleri öldürmüşlerdir. Kendileri için bir nimet olan, kendileri için bir fırsat olan, kendilerinin karanlıktan aydınlığa çıkabilmesi için bir projektör olan insanları öldürdüler.
Üç ekole göre de insan toplumsal bir varlıktır. Tek başına yaşayamaz. Hem de hemcinsinin gerek bilgisinden, gerek tecrübesinden, gerek gücünden, gerek üretiminden faydalanmak zorundadır. Yani hem karşı cinsle beraber olmak zorundadır. Beraber olunca üremek durumundadır. Ve hemcinsleri ile beraber olmak, onların gücünden, tecrübesinden ve bilgisinden faydalanmak zorundadır. Tek başına yaşayamaz. Şimdi toplumsal bir varlık olunca, toplum halinde yaşamanın zarureti söz konusu olunca toplumsal bir düzene ihtiyaç var.
Problem de burada başlıyor. Birinci ekol diyor ki:
Bizi yaratan Allah bizi bizden iyi bilir. Bizim ihtiyaçlarımızı peygamberler vasıtası ile bize göndermiştir. Biz onlara itaat etmek sureti ile toplumsal ihtiyaçlarımızı tahakkuk ettirir ve biz de mutlu oluruz.
Kafirler diyor ki: Yok! Hayır. Ne Allah vardır. Ne peygamber vardır. Biz akıllıyız, bir şekilde var olduk. Toplumsal bir varlığız. Toplumsal bir varlık olmamız hasebiyle toplumsal bir disiplin gereklidir. O disiplini biz kendimiz icat edebiliriz. Öngörebiliriz. Kendi yanımızdan belirlediğimiz bir takım hukuki ve toplumsal kurallarla biz bunlarla temin edebiliriz.
Risalet Zaruridir (3)
Risalet Zaruridir (2)
Risalet Zaruridir (1)