İbadetin Sırları (1)
Hürriyete kavuşmanın en faziletli yolu, ibadetlerin sırlarını kavramaktır.
İbadetlerin zahirleri ve batınları bulunmaktadır. Biz bunların sırlarını bilmek ve bunların ışığında amellerimizi yerine getirmeye davet edilmişiz. Namaz, oruç ve abdestin hepsi ilahi teklifler ve hükümlerdir.
Sübhan-ı Teala’nın mübarek ayı olan Ramazan ayı… Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen yegane ay… Allah(c.c) bu ayı Kur’an’ın indiği ay olarak tanıtmıştır.
O, şöyle buyurmaktadır: ‘Ramazan ayı ki, insanlar için hidayet olan Kur'an, doğru yolu gösteren ve hak ile batılı ayıran apaçık deliller halinde onda indirilmiştir.’ (2/el-Bakara/185). Anlaşılan şudur ki Ramazan Ayının azameti kendisinde orucun bulunmasından dolayı değil, Kur’an’ın nuzulünü barındırmasından dolayıdır.
Kur’an-ı Kerim’in hükümleri ve hikmetleri bulunmaktadır. Oruç da bu hükümlerdendir. Ramazan Ayı Kur’an’ın indirildiği aydır. İnsan bu ayda Allah-u Teala’nın konuğudur. Allah-u Teala misafirleri için ikramlar hazırlamıştır. İkram edilen şey ise Kur’an-ı Kerimdir.
Resulullah(saa)’ın ‘Bu Kur’an Allah’ın ziyafetidir’ dediği aktarılmıştır. (Kenzü’l-Ummal, hadis no:2356. Mizanü’l-Hikme, c.8, s.74) Kur’an, Allah’ın kullarına hazırladığı İlahi bir taamdır. O kesinlikle her şahsın taam için kendisine geldiği ve gıdalanmak için çevresine oturduğu bir sofra değildir. Hiçbir kimsenin kişisel görüşlerini Kur’an’a yükleme ve Kur’an’a söyletme hakkı bulunmamaktadır. Böyle yapıldığında bu görüşün Kur’an’dan olduğu zann edilecektir.
Kur’an kesinlikle bir sofra değildir, aksine donatılmış bir Allah (c.c) vergisi lütuftur.. Kur’an’ın marifetlerine iştiyak duyarak ulaşmak isteyen kimse, O’nun marifetlerinden kanarak yudumlanabilir. Bu içerikte hadisler hem Ehl-i Sünnet hem de Ehl-i Beyt (as) kaynaklı hadislerde geçmektedir.
Allah azze ve celle bu ayda bizi Kur’an okumaya davet etmektedir.
Ariflere göre oruç her ne kadar oruçluya yorgunluk ve meşakket verse de, Kur’an-ı Kerim ayetlerinin dinlenmesi bu meşakketi kaldırmaktadır.
Allah (c.c) ‘Ey İman Edenler! Oruç size farz kılındı…’(2/el-Bakara/183) buyurmaktadır.
Seyr-i ilallah’a giren salikin yolunun başlangıcı Ramazan ayıdır. Güz mevsimi çiftçinin yıllık ekiminin başlangıç zamanıdır. Çünkü yıllık ekiminin ilk mahsulü güz mevsiminden başlar. Ramazan ayı da seyri ilallah’a giren salikin o yılki ilk başlangıç ayıdır. O yılın Ramazan ayına ulaşan salik bir sonraki yılın Ramazan ayına kadar içinde bulunduğu irfani merhaleyi hesaplar.
Resul-u Ekrem’in Şaban ayının son Cumasında verdiği hutbede mübarek dilinden şu ilahi hikmetler dökülür
‘Ey İnsanlar! Nefisleriniz amellerinize rehinlidir. O rehini, istiğfarınızla çözünüz’.
Ey İnsanlar! Sizler hür değilsiniz. Aksine hapistesiniz, fakat bilmemektesiniz. İşlediğiniz günahlar sizin hapislerinizdir. Nefislerinizi hürriyete kavuşturmak ve azad olmak için, bu mübarek ayda Rabbinize istiğfar ediniz. Günahkar insan kendisinden talep edilen ve borçlu olan insandır. Borçlu olanın borcunu ödemesi gerekmektedir. Bu borç da evi veya arsayı ödemekle tamamlanan bir borç değildir. Aksine bizzat nefsin kendisi bu borcu ödemekle yükümlüdür. Nefsinin kendisini her dilediği ve arzuladığı şeyi yapmakla sürüklediği şahıs, kendi zatını haps eden zattır. Bu zat, şehvetlerinin ve canının çektiği her şeyin esiridir.
İşte İslamiyyette bu sahada hürriyetten daha büyük bir değer yoktur. Masum Zatlar (as), insanlara bu anlamda bir hürriyeti, birçok hadislerinde öğretmişlerdir. Bu noktada önemli olan kişinin kendisini harici düşmanlarından azad edip, hürriyete kavuşturması değildir. Ancak önemli olan kişinin kendisini şehvetinin prangalarından ve içsel saldırılarından kurtarması ve azad olmasıdır.
Bu noktada kendimizin hürr mü yoksa köle mi olduğunu öğrenmek istiyorsak, kriterlerimiz amellerimizdir. Şayet amellerimiz, rağbet ettiklerimizle ve meyillerimizle uyum gösteriyorsa ve bizi istedikleri mecraya sürüklüyorlar ise bizler şehvetlerimizin köleleri, rağbet ettiklerimizin esirleriyiz. Ama amellerimiz, Allah’ın iradesine ve razı olduğu eylemlere göre şekillenmekte ise bizler hür insanlarız. Hür, Allah’tan gayrısını düşünmeyendir.
İmam Ali (as) şöyle buyurmaktadır: ‘Dikkat edin! Acaba ağızda kalan bu yemek artığını (bu değersiz dünyayı) ehline bırakacak hür bir insan yok mu?
Dünyanın saraylarını, makamlarını ve servetini terk etmeyen bir hür düşünülebilir mi? Bunca süsüyle dünya, geçmiş kavimlerin dişleri arasında kalan ve bize terk ettikleri yemek artıklarından başka bir şey midir? Ancak hür bir insan, bu dünyevi, süslü makamlara ve servetlere teveccüh etmeksizin hayatına devam edebilir. Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır: ‘Her nefis, kazandıkları karşılığında rehin alınmıştır.’(74/el-Müddessir/38) ‘İman edenler ve soyları kendilerini imanda izleyenler; biz onların soylarını da kendilerine katıp-ekledik. Onların amellerinden hiç bir şeyi eksiltmedik. Her kişi kendi kazandığına karşılık bir rehindir.’ (52/et-Tur/21) Ama hür insanlara gelince oldukça azdırlar. ‘Ancak sağ ehli hariç.’ (74/el-Müddessir/39). Yemin ashabı bereketli ve uğurlu insanlardır. Zira onlardan bereketten başka bir şey sadır olmaz. Onların amelleri ancak ve ancak berekettir ve uğurdur. Bu bizi Allah-u Teala’nın çağırdığı nimetlerin en efdalidir. İşte bu ay özgürleşme ve prangaları kırma ayıdır. Bize de düşen görev, bu muazzam ayın her bir gününde nefsimize ördüğümüz prangaları birer birer kırıp özgürlüğe ulaşmaktır. Hürriyete kavuşmanın en faziletli yolu, ibadetlerin sırlarını kavramaktır.
Ayetullah Abdullah Cevad Amuli
İbadetin Siması
Akıl Gücü ve İbadet
İslamda İbadet ve Temizlik
Gerçek İbadet
İbadet Sadece Allah’a Mahsustur