İslam Hareketinin Kahramanları Hz. Muhammed ve Hz. Ali (1)
Nâs ve Sünnet (İnsan'lar ve Mağduriyek karşında islam söz konusu edildiğinde: Tarihte ve toplumdaki kahramanların fonksiyonlar hakkında çeşitli tarih felsefeci filozofların ve sosyologlarının da görüşlerine yer verilmek maksadıyla hukuk'i bir kavramla islamı incelemek gerekir inancındayım.
Günümüzdeki köktenci, dinci'ler ve milliyetci devrimcilerle, köklü tarihi değişimlerle ilgili kahramanların şahsiyetlerinin rolü hakkında iki değişik grupda yer alan ünlü ve büyük tarih filozofları ve sosyalogların arasındaki bir çok fikri ve düşünsel ihtilafları, İslam Peygamberi vahyi'ye dayandırılan mesajları bir fikir'de bağdaştıramayız.Bilindiği üzere faşist ve nazist düşünürler kahramannın rolunu sosyal ve tarihi hareketler için belirleyici bir faktor sayıyorlar.Bu nedenle kahramnı bir süperman ( üstün insan ) olarak nitelendiriyorlar. Onları özel bir konumlara, ( rehberlik ) veya (öncülük ) önderlik - sevyesine yükseltiyorlar. Özel konum ve makam diye niteleyişimizin sebebi burada rehberlik v önderliğin yaygın anlamının üstünde bir anlam taşıdığı içindir.Bu düşünce tarzında rehber bir kılavuz yol gösterici öncü değil bir mutlak komutan her şeyi tayin eden bir kimsedir.Diğer insanlar onun karşısında kör ve sağırdırlar.Onun hareket maşası ve aracıdırlar. Diğerlerinin arasındaki farklılık onların insanı şahsiyetleri açısından değil herkesın değeri (önderi ) elindeki araç ve alet durumununda oluşuyla bağlatılıdır.Burada (önder, rehber ) mutlak komutandır; İzlenmesi gereken ve her şeyin kader ve sonunu belirleyen mutlak etken, toplumun temel ekseni, insan topluluklarının çığırını açan ana yola sevkedenlerdir.
Faşistlerden başka (özel ve genel anlamda ) bir çok bağımsız düşünürler de tarihteki büyük şahsiyetlere böyle bir rol ve fonsıyon yüklenmişlerdir. Örnek olarak ( Emerson ) Kahramanları, beşer türünün belirleyicileri, temsilcileri, seçilmişlerdir. ( 1803-1882, Amerikalı filozof Emerson Ralph Waldo ) Les represen tants de l'humanite ) olarak tanımlıyor.Ona göre kahramanlar insan üstü ultra gücü kendinden somutlaştırıp beşeriyete empoze eden kimselerdir. (o, Transcendantalisme ekolü'nün kurucusudur.) O şöyle diyor: Tarih yoktur, varolan sadece büyük önderlerdir. ( Rical'in kültürümüzdeki anlamı söz konusu. Biyografi demektir. İlm-ür-rical'in kısatılmışıdir. "Essays" Kitabı Kahraman ve kahramanlara Tapma- Kitabının yazarı. "French Revolution - kitabından nakledilmiştir. Yazarı Prof. R. Aron Sorbonne Üniversitesi sosyoloji dalı hocasıdır.)
Bu islam'i çalışmamızda değerle üstünde durduğmuzun kaynakların çoğunlukla ecnebi (yani ) yabancı filozaf ve sosyologların araştırmalarına yer verdiğimizin temel nedenleri onlar müslüman sosyologlar ve filozoflarından daha kapsamlı bir tarzda islam'i anlanamalarından dolayıdır.
Eğer, islam halk kitlesi Hz. Muhammed' ( s.a.v. )in ve Hz. Ali (a.s.) gerçek leştitdiği islam hukuk ve ana yasal kavramlığın anlamış olsalar idi bugün islam yapısı ve dayanağıyla değişik bir yönetmenlik yürütmenliğiyle daha değişik bir idari kanunu olurdu.
Onun içindir kiyabanci filozof, sosyologların, ve araştırmaya el vermiş detaylı konulardaki anlamadaki kolaylıklar onlarda mevcuktur.
Thomas Carlye, İngiltere'nin büyük yazarı ( 18. Yüz yılın tarihçi ve eleştirmeni )na göre gerçek tarih sadece ve sadece ilm-rical ( önderlerin özelliğini bilme )dır.Tarihteki kahramanların şahsıyetinin fonsıyonu hakkında Carlyle'nin düşünce tarzını açıkça gösteren örnek kahraman ve kahramanlara tapma adlı kitabında islâm hareketi ve beşeriyet tarihi bölümündeki Muhammed ve Ali'nin şahsıyeti hakkında yazdığı cümledir. O anda o büyük elin içinde yer alan o küçük el ( Muhammed ile Ali'nin ahidleşmesidir )insan tarihinin çığırını değiştirdi.
Bu kahraman perest düşünürlerin tersine sosyalistlerden demokratlardan bir grup özellikle marksıstlerden bir grup, toplumsal hareketlerdeki kahramanlarin şasiyetlerinin etkisini zayıf göstermek veya topyekün inkâr etmekle kitlelere şahsiyet kazandırmak ya da toplum ve tarihdeki bilimsel kanunlardan mutlak bir şekilde destek almaya ve bunlara dayanmaya çalışıyorlar. ( Uşak ruhluluk insan seviyesinin tam düşüşü ahlâki şerefliliğin tamamen yok oluşu.) İlke olarak da bu şahsiyetlerin etkisini redetmekle siyasi putperestlik ve şahısperestlik- ki ferdi diktatörlükler, halkın gücünün ve kişiliğinin yok oluşuşna sebeb oluyor, tarih ise devamlı böyle bir hastalığa tanıklık etmektedir- hastalığına karşı mücadele etmek istiyorlar. ( Kaynak kitap: Tarihte Şahsiyet Rolü Yazar Plekhanov.)
Ben Sünnet ve Nâs bölümünde değindiğin gibi;ne Emerson, Carlye ve Platon gibi kahramanları tarih yaratıcısı olarak biliyorum; ne de onların karşıtı bazı sosyalistler demokratlar ve bilimsel marksizm gibi onların şahsiyetlerinin etkisini tamamen tardırgıyorum.Ben tarihi; ( Sünnet, Nâs, Tesadüf, ve Kahraman )ın bir biriyle oyunu ve etkileşimi olarak tanımlıyorum. Evet bu dört faktör arasında böyle bir karmaşık bağlantı vardır. Bu bağlantıyı niteliksel ve niceliksel olarak kavrayıp, tahlil etmek ve bulmak ; tarihçinin tarih ilmine köklü çalışmasını gerektirir. Tarihçinin en büyük sorunu da budur. Bu kuram'a şu noktaları eklemek gerekir: ( Ünlü filozof Platon da bu gruba dahildir. O diyor ki; Toplum koyunlardan oluşmuştur."Hz. Peygamber'in de bir hadisi şerifinde İnsanlar bir suru'dur, Peygamber'lerde çobandırlar diyor." Bu koyunlar için de çoban gerekir. Çoban- sürü terimi özellikle Doğu dünyasının siyası kültüründe yaygındır.Bu terim doğu'da hükümet ve siyesetin gerçek ruhunu ve özel anlamını ortaya koyuyor. Yani: a ) Çoban başka bir cinstendir. Sürü de ayrı bir cinstendir. B ) Çoban, sürünün isteği üzerine seçilmez, onu bu göreve Malik seçer. O Malik te "Tanrı'dır. ( Bu arada Doğu dünyasındaki hükümetin varlığı din üzere yorumlanmış olur.) c-)Sürünün çobanı işten alma, geğiştirme, ona karşı devrim, isyan, itiraz ve eleştiri hakları yoktur. d-) Çoban, koyunlara karşı değil, Malik'e ( burada Tanrı'yıya, Yani Allah'a ) karşı sorumludur. Ve yapılacak her işi sadece Malik ile çoban daha iyi bilir. E- ) Çobanın cins, ırk, tür üstünlüğü ve fazileti, sürüce bilinmektedir ve hiç bir kuşku içinde bulunmamaktadır. f- )Sürünün çobana körü körüne itaatı mantıklı ve makbuldur. Çünkü bu ilahi namuslar (kanunlar ) ve doğa kurallarına uygundur.Burda bir konu üzerinde düşünülürse hükümetlerde kanun laştırılan yasalara toplumun karşı çıkma söz hakları yoktur.Burda kast edilen Malik idare şeklinin temsilciliğini yüklenen emirdir.Emir'indetoplumlaşmış hükümetin itiyacını karşilaması kendi var olan gücüyle bağlantılı olduğu için kimsenin baş kaldırmasına veya karşı koymasını hakkını vermez.g-)Çoban sürüyü yöneltme ve idare etmede koyunların rıza ve seçimine göre hareket etmemelidir. Çünkü bu ne makbul, ve ne de mümkün ve ne de yararlıdır. h-) Korkunç olan şey, çobanlığın ve sürü gözetmenin son amacıdır....? !Doğu dünyasındaki hükümetin siyaseti ilkelerinin tümünün, ilkerin nihahi hedefinin, hükümet tarzınınhükümetin halkla ilişkilerinin, bu iki kelimeden çıkarıldığını görüyoruz. Hükümet ve toplumu idare tekniğinin ( siyaset ) olarak adlandırılması rastlantıya bağlı bir adlandırma değil dir.
Yunan'da demokrasinin beşiğinde bunu ( politic )diye adlandırılmaları da rastgele bir adlandırma değildır. Bilindiği gibi (politi) şehi anlamındaki(police) kökünden kaynaklanmaktadır.
Siyaset kelimesi, (Çobanlık ) için öngörülen bütün özellikleri kapsadığı gibi, siyasetin >hedefi< de çobanlık gibi olup, hükümetin ( yönetimini )de ortaya koyuyor.Nitekim Siyaset at'ı azarlayip kırbaçlayarak itaat ettirmektir.
Özellikle , özü özgürlük ve isyancılıkla bütünleşmiş genç atı, kırbaçla korkutarak itaat ettirip sakınleştırmek anlamındadır siyaset.
Bu Doğu ve Yunan'a has iki kavramda iki zıt siyaset görüşün varlığı ortadadır. Politik'te yönetici halk içindir.Siyaset'te halk, yöneten içindir. (binmek, yük taşimak şütünü etini yemek derisini yüzmek için ). Politik , bir şehir ( Toplum ) " idare etmek Siyaset ise onu " hazırlamaktır.
Söz konusu dört faktöru, bir tarihi haretket ve sosyal değişimin oluşumunda yönünn belirlenişinde süreki olarak aynı oranda etkiyapmazlar; üstelik onların her birinin etkisi çeşitli durumlarda ve zamanın sosyal şartlarda birbirinden ayrılıklı farklar doğura bilir. Bu farklı etkenlerin her birinin nitelik ve nicel açısından ( zaâfı şiddeti ve değeğri ) tarihi sosyal harekette ayrı ayrı etkileri vardır.
Bu hususu değişik açıklamalarda değişik deyimli örneklerle örnekler verebiliriz. Kapalı ve baskı altında tutulmuş toplumlarda ( Bergson'un deyimiyle ) ; Toplumsal geleneklerin olduğu antik ve baskıcı radıklar dinci yönetmenliklerin toplum ve toplumsal gelenek ve anne ve anne annelerin din ve mezhep eğitimiyle yoğrulup taşlanmış her türlü değişim ve gelişim karşısında şiddetle dinin toplunlarda tesaduf ve kahrmanın fonsiyon ve etkisi zayıflar. Nâs insan ise böyle bir toplumda öylesine gelenek ve adetlerine tutsaktırki bağımsız olarak kendi varlığını gösterip , sosyal ağırlırklı değişiminde canlı ve göz alıcı bir rol üstlenemez. Böyle durumlarda kahramanlarda gelenekçi efsanelerle ve muhazafakardırlar ve yapacakları tek iş ; olay çıkarmaktan başka bir şey değildirler. Bu kahramanlar diğer ülkelerede saldırabilirler. Yüzeysel ıslahat ve reformlar yapabilirler, görüşlerinin sosyal açılarla değiştirebilirler, bu ve bunlardan çok kötü sonuçlarda doğar. Fakat toplumsal sünnetlere ( yerleşik geleneklere , geleneksel değerlere ) toplumun alt yapısına onun temel daynaklarıyla kişi ve kişilik çıkarlarını koruyamazlar. ( Kurum "institution " iki türlüdür: Aile , hükümet, malikiyet, din, toplumun asıl kurumlarıdır.
Toplumsal müesseseler; emekli sandığı, sıgorta kurumu gibileri tali kurumlarıdır.) Başka bir deyişle ( dakik bir şöyleyiş ile ) organizasyonları ( organisations ) değiştirebilirler fakat toplumsal yapı (structure ) yı olduğun gibi korurlar.
Hz. Muhammed (saa) Evrensel Bir Elçi
Resulullah’ın Mizahı
Hz. Peygamber’in Sabrı
Resul-i Ekrem ve Tebliğ Metodu
İslam Peygamberi (saa) Ve Kısas
Allah Resulü’nün Güzel Ahlâkı
Hz. Resulullah'ın (saa) Hz. Ali'ye Vasiyeti