• Nombre de visites :
  • 2209
  • 20/1/2009
  • Date :

Mehdilik Doktrini 2

ya eba salih

      1. İnsanlık Nereye Gidiyor?

       Tarihin başlangıcından günümüze kadar toplumların ileri gelenleri ve fikir adamlarının hep sordukları soru bu olmuştur; “ insanlık nereye gidiyor?”ve “insanlık tarihinin sonu nasıl olacaktır?

      Bu soruları cevaplamadan önce, neden bu gibi soruların sorulmasına gerek duyulmuştur? Bu gibi soruların insanın kafasında oluşmasının ve onlara cevap aramasının sebepleri nelerdir? Öncelikle kafamızda oluşan bu sorulara cevap bulmamız gerekmektedir. Alt başlıklar halinde bu sorulara cevap bulmaya çalışalım.

 

       1.1 Mevcut Düzenden Razı olmamak

 

        Beşeri toplumların geneli, insan haklarının yağmalanmasını gördüklerinden, tecavüz ve haksızlıkların bütün toplumu sarmasından, huzur ve emniyetin olmayışından, güçlünün zayıfı ezdiğini gördüklerinden mevcut düzenden razı olmadıklarını dile getirir. Ve bu rahatsızlıkların, düzensizliklerin olmayacağı bir yarının özlemini duyarlar. Ama insanın kurtuluşunu sağlayacak bu yarının nasıl olduğunu bilmeksizin ve bunun nasıl gerçekleşeceğinin bilincinde olmadan arzularlar bunu. Bu düşünceye sahip olanlar, mevcut düzenden kurtulmak istiyorlar. Ama kurtuluş günü olacak beklenen yarın hakkında hiç bir bilgiye sahip olmadıklarından meçhul bir yarını bekleyen, hayallerinin kurbanı olan insanlardır. Kısacası; çözümü hakkında bir bilgisi olmaksızın dünyanın mevcut düzeninden rahatsızlığını dile getiriyorlar, mutlu bir yarın bekliyorlar.

 

      1.2 Tekamülün Olmayışından Rahatsızlık

 

      İnsan toplumunun ilerlediğini ve tekamülünü savunan bir grup ise, insanın yaşamış olduğu zamanda mevcut ilerleme ve tekamülü yeterli görmediğini, içinde bulundukları medeniyet ve sahip oldukları sosyal hayat ile yetinmeyip daha ilerisini, daha mükemmelini istediğini savunuyorlar. Onlara göre, insanın, dünyadaki hayatında bulunduğu duruma kanaat etmemesi ve daha iyisini mükemmelini istemesi onun içindeki “ben” dediği kendisini sevme duygusundan kaynaklanıyor. İnsanın geçmişinden daha iyi bir gelecek istemesinin temelinde insanın kendisinin bütün dünyaya hakim olması duygusu olduğundan içinde bulunduğu her durumu, duvar ve çatısını kendisinin yaptığı bir zindan olarak görür. Bu zindan, en iyi medeniyet, en iyi kültürel ve sosyal hayat dahi olsa.  Bu medeniyetler, her türlü nicelik ve nitelikler ile onun hayatını sınırlıyorlar. İnsan, varlığını oluşturan “ben” duygusunu asla sınırlayıp zindana hapsetmeyi kabullenmez. Çünkü insanın bulduğu ve ulaştığı her merhale, “ben” dediği zatından daha küçüktür. Dolayısıyla insanın geçmişinden ve mevcut düzenden razı olmaması ve daha mükemmel bir gelecek peşinde olması onun sınırsız bir hakimiyete sahip olma duygusundan kaynaklanmaktadır.

       Bu şekilde düşünen insanlar önceki gruptan daha iyi düşünüyor olsalar da, mevcut düzenden kaçışın, bulunulan durumdan razı olmamanın ve daha iyi bir gelecek peşinde olmanın gerçek hikmetini ve felsefesini gerektiği gibi açıklayamamışlardır.

 

       1.3 Kutsal Rahatsızlık

 

       İnsan, çok değerli bir sermayeye, bir çok yetenek ve istidatlara, batini güçlere sahiptir. İlk iki kısımda değinilen  en yüksek medeniyet ve  ilerleme insanı doyuramaz ve onu sınırlayamaz.

      Mevcut durumda en iyi seviyede  olsa  dahi, razı olmama ve onunla yetinmemenin sebebini insanın metafizik alem ile ilişkisi ve madde ötesi alemle olan bağında aramak gerekir. Çünkü insanın zatının ve fıtratının temelini metafizik alem oluşturuyor. İnsanın ruhunun  derinliklerindeki bu ilişki anlaşılmadığı sürece insanın bu var olanlarla yetinmemesinin sebepleri anlaşılmayacaktır.

      İnsanın doymamasının ve sınırlandırılmayı kabullenmemesinin nedenini onun maddi boyutunda ve tabiat aleminde aramak tamamen yanlıştır. Çünkü, insanın maddi boyutu  değiştirilmeye müsaittir. Ve insanın  zati tekamülünü tahrif edip, bencil olmasına  bunun sonucunda ise  kendisinin ve toplumu tahrip  etmesine sebep olur. İnsan, metafizik alemine eğilimi ve yönelişi ile, ilahi vaadin gerçekleşmesini beklemekte ve bundan dolayı mevcut düzenden, yaşadığı ortamdan razı olmadığını, kutsal rahatsızlığını ve sahip olduklarıyla yetinmemesi gerektiğini dile getirir.

      İnsanın içinde olan “umut” duygusu herkesin bildiği bir gerçektir. İnsanın batını her ne kadar karanlık ve ruhu her ne kadar kirlenmiş olsa da, ruhunun derinliklerinde ışığı görebilecek, nurun oraya girmesini sağlayacak bir delik vardır. Bu durumu en güzel “gelecekten ümitli olma“”terimi açıklamaktadır. İşte bu “ümit nuru” varlığıyla herkesi yaşantısında hayata bağlayan ve yokluğuyla ölüme sürükleyen bir güçtür. Sosyologlar, insani ilimlerle uğraşanlar, insanın ruhunun derinliklerine yolculuk yaparak, onun batıni yeteneklerinin derinlikleri ve bütün boyutlarını inceleyerek, insanın bu hakikat sayesinde yaşadığını aynı zamanda hayata sarılmanın ve yaşama sevgisinin onun maddi boyutu ve tabiat alemiyle bir alakası olmadığını bilirler. Bu ümit ve yaşama aşkının, tabiat ötesi ile olan bağından kaynakladığı inkar edilemez bir gerçektir.

 

      Bu ümit ateşinin ve tabiat ötesi aleme aşkın üzeri  iki şekilde örtülebilir.

 

     1- Dünya yaşantısındaki, maddi araç gereçlerin süslü ve renkli bir şeklide insana sunulması, maddi  dünyanın sınırsız olduğu, hayatta makam ve servetin asıl olduğu düşüncesinin empoze edilmesi bu ümidin üzerinin kapanmasına sebep olan faktörlerden biridir.

 

      2- Her geçen gün ilim ve teknolojinin gelişmesiyle bu araçların çoğalması ve çeşitlerinin yaygınlaştırılması insanı sarhoş edecek kadar reklam edilmesi, gafil olmasını sağlamasını ve bu ümit aşkının sönmesine sebep olan diğer bir etkendir.

 

      Halbuki, bunların hakikat ve özelliklerine bakıldığında; bunların hiçbirisinin insanın hakikatini oluşturan ve ümit bağladığı o madde üstü, tabiat ötesi hakikatin yerini dolduramayacağı açıkça görülmektedir. Çünkü bunların her birisi sınırlı ve nispi olmasıyla birlikte sadece insanın maddi boyutlarından  birini doyurur.Eğer dengesiz, sınırsız ve kanunsuz bir şekilde insana sunulursa, insanın isteği  ve arzusu doğrultusunda olsa dahi, insanın sadece menfaatçi , çıkarcı olmasını sağlayan maddi  boyutuna yönelik olacaktır.

      İnsanın içindeki bu “ümit” onun pak batınından beslenmekte ve temiz fıtratı üzere harekete geçerek alevlenmektedir. İnsanın, bütün ferdi ve toplumsal olumsuzluklara rağmen, ölüm karşısında teslim bayrağı çekmesini engelleyen budur. Bu ümit, insanın hakikat ve batınının da olmasaydı, hakikate ulaşmak için çaba gösteren, adalet, hak ve özgürlük aşığı,  beşeri toplumunun ilerlemesini isteyen hiç bir insan bulunmaz ve bu kadar zulüm, haksızlık, adaletsizlik ve olumsuzluklarla dolu bir hayat sürmeye tahammül eden bir şahıs ve toplum görülemezdi. İnsan hayatının en yüce hedefi olan ebediyete ulaşma ümidinin bu dünyada da gerçekleşmesi mümkündür çünkü insanların batıni yeteneklerinin fiiliyata geçmesi, ebediyet tadını, lezzetini alması ve evrensel adalet hükümetinin dünyaya hakim olmasıyla gerçekleşecektir.

       Bu açıklamalar ile insanın dünyanın mevcut düzeninden rahatsız olma sebeplerini ortaya koymaya çalıştık.

        Tekrar asıl konuya yani gelecek hakkındaki sorulara ve verilen cevaplara dönelim; dünyanın geleceği nasıl olacaktır? Dünyanın sonu nasıl bitecektir? İnsanlık tarihi nasıl sonuçlanacaktır? İnsanları kıyamet kopmadan önce nasıl bir gelecek bekliyor? Dünya böyle mi devam edecek?


Mehdilik Doktrini 1

Kur’an’da Hz. Mehdi (a.s)

İSLAM"DA MEHDİLİK

Hadislerde Hz.Mehdi (a.s.)

Bekleyişin İslami Öğretilerindeki Yeri

Yeryüzü Asla Hüccetsiz Kalmaz

 

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)