Borç Hükümleri
Borç vermek, Kur'ân ayetlerinde ve rivayetlerde çokça tavsiye edilen müstehap işlerdendir. Resul-i Ekrem'den (s.a.a) rivayet edilen bir hadiste şöyle yer almıştır:
"Müslüman kardeşine borç veren kimsenin malı artar ve melekler ona rahmet dilerler. Kendisine borçlu olan kimseye müsamahalı davranan kimse, sırat köprüsünü hesap vermeden hızla geçer. Kendisinden borç isteyen Müslüman kardeşine borç vermeyen kimseye cennet haram olur."
- Borçta [sözlü olarak özel bir] akdin okunmasına gerek yoktur. Eğer bir şeyi borç niyetiyle başka birine verir, o da aynı niyetle alırsa, [borç olayı gerçekleşir ve] sahihtir. Fakat borç verilen miktarın iyice belli olması gerekir.
- Belli bir vakitte ödenmesi şart koşulan bir borç, vaktinden önce [ödenecek olursa,] alacaklı bunu kabul etme zorunluluğunda değildir. Fakat vakit tayini yalnızca borçluya kolaylık içinse, alacaklının o vakitten önce ödenen bu borcu kabul etmesi gerekir.
- Borç akdinde, borcun ödenmesi için belirli bir zaman tayin edilirse, alacaklı, belirtilen vakit gelmeden önce alacağını talep edemez. Fakat belirli bir zaman tayin edilmezse, alacaklı istediği zaman alacağını talep edebilir.
- Borç veren kimse, borcunu ister ve borçlu da verebilecek durumda olursa, hemen vermesi gerekir. Eğer ertelerse günahkâr olur.
- Oturduğu ev, ev eşyası ve ihtiyaç duyduğu diğer gerekli şeylerden başka bir şeye sahip olmayan borçludan, alacaklısı alacağını talep edemez; borcunu verebileceği zamana kadar sabreder.
- Borçlu olup borcunu ödeyebilecek güçte olmayan kimse, kazanç (=meslek) sahibiyse, borcunu ödemek için çalışması gerekir. Kazanç sahibi olmayan kimse de kazanç sağlayabilir durumda olursa, farz ihtiyat gereği çalışıp, borcunu ödemelidir.
- Alacaklısına ulaşamayan kimse, onun bulunmasından umudu kesilmişse, şer'î hâkimin izniyle borçlu olduğu miktarı [onun adına] fakirlere verir; fakirlerin seyit olmaması da şart değildir.
- Ölenin bıraktığı tereke, onun ancak farz olan kefenlemek, defnetmek masraflarıyla borçlarına yetecek kadar olursa, sadece bu yerlere sarf edilir; vârislerine bir şey verilmez.
- Borç olarak alınan altın veya gümüş paranın değeri düşer veya birkaç kat artarsa, alınan miktar kadar geri verilmesi yeterlidir. Fakat [her iki durumda da] borçlu ve alacaklı borç miktarından başkasına razı olurlarsa, sakıncası yoktur.
- Borç olarak alınan mal telef olmaz, borçlunun yanında aynen mevcut bulunur ve sahibi de onu isterse, müstehap ihtiyat gereği borçlu o malın kendisini vermelidir.
- Bir kimse, verdiği miktardan daha fazlasını almak şartıyla birisine borç verirse, örneğin bir kilo buğday mukabilinde bir kilo yüz gram buğday almayı veya on yumurta karşılığında on bir yumurta almayı şart koşarsa, bu iş faize girer ve haramdır. Hatta borç alanın, borç veren kimse için bir iş yapması veya borç olarak verilen şeye başka cinsten olan bir şeyin de ilave edilmesinin örneğin, borç olarak alınan bin lira ile birlikte bir kibritin de verilmesinin şart koşulması faiz ve haramdır. Bunun gibi borç olarak verilen şeyin özel bir şekilde örneğin, işlenmemiş altın mukabilinde işlenmiş altın iade edilmesi şart koşulursa, yine faiz olur ve haramdır. Ama herhangi bir şart söz konusu olmaksızın borçlunun kendisi borç olarak aldığı miktardan fazlasını verirse, sakıncası olmadığı gibi böyle yapması müstehaptır da.
- Faiz vermek, aynen almak gibi haramdır. Faizli borç alan kimse, borç almakla haram işlese de aldığı borç sahihtir ve onda tasar-ruf hakkı vardır.
- Buğday ve benzeri bir şeyi faizli borç olarak alıp ekerse, elde edilen mahsul borç alanın malıdır.
- Satın aldığı bir elbisenin bedelini sonradan faiz olarak aldığı paradan veya faizle karışmış helâl bir paradan veren kimse, eğer elbiseyi satın alırken bizzat bu haram paradan ödemeyi kastetmiş olursa, o elbiseyi giymek ve o elbiseyle namaz kılmak caiz değildir. Bunun gibi faizle veya haramla karışmış helâl parası olan kimse, elbiseyi alırken satıcıya, "Bu elbiseyi bu para ile alıyorum." derse, o elbiseyi giymesi haramdır. Eğer giyilmesinin haram olduğunu bilirse, onunla kılacağı namaz da batıldır.
- İnsanın başka bir şehirde daha az almak üzere ticaretle uğraşan birisine [havale senedi karşılığı, alacağından fazla] bir miktar para vermesinin sakıncası yoktur. Bu tür anlaşmaya "Poliçe Sarfı" denir.[1]
- İnsan, birkaç gün sonra başka bir şehirde daha fazla almak üzere bir kimseye bir miktar para örneğin, on gün sonra başka bir şehirde 1000 lira almak üzere 990 lira verirse, faize girer ve haramdır. Fakat fazla alan kimsenin buna karşılık bir mal vermesi veya [fazla veren kimse için] bir iş yapması suretinde fazlalığı almanın sakıncası olmaz.
------------------------------------
[1]-[Poliçe; belirli bir sürenin sonunda belirli bir parayı kendi adına veya bir başkasının emrine ödemesi için alacaklının borçluya yazdığı bildiri, havâle kâğıdı, havâle senedi demektir. "Poliçe sarfı" ise poliçe karşılığında para miktarı olarak alınan fazlalık ve verilen azlıktır.]