• Nombre de visites :
  • 2936
  • 14/12/2008
  • Date :

İlmin Fazileti

kitap okuyan çocuk

"Hz. Sadık (a) şöyle buyurdu: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Her kim ilim öğreneceği bir yolda yürürse Allah onu cennete giden bir yola koyar ve melekler ondan razı olarak kanatlarını ilim talibi için gerer. Yer ve göklerde olanlar hatta denizde olanlar bile onun için yarlığanma diler. Alimin abide üstünlüğü bedir gecesindeki ayın diğer yıldızlara üs­tünlüğü gibidir. Şüphesiz ki alimler peygamberlerin varisle­ridir. Peygamberler dinar ve dirhem miras bırakmazlar. (Onlar) miras olarak ilim bırakırlar. O halde ilimden nasibi­ni alan büyük bir nasib almıştır." (Usul-i Kafi, C. 1., s. 34. 1. hadis. Ki tabu Fazli'1-İlm ve Bab-u Sevabi'1-alim ve Müteallim.)

       İlk etapta bilmek gerekir ki mutlak ilim iki kısma ayrıl­maktadır. Birincisi dünyevi ilimdir ki nihai hedefleri dünye­vi hedeflere ulaşmaktır. İkincisi de uhrevi ilimlerdir ki bun­ların da nihai hedefi melekuti makamlara nail olmak ve uh­revi derecelere erişmektir. Önceden de açıklandığı üzere bu iki çeşit ilmin üstünlüğü niyet ve maksadlarm üstünlüğündendir. Gerçi bu ilimler de haddi zatında iki kısma ayrılır. Hadiste ilim ehli için beyan edilen vasıflardan anlaşıldığı üzere ilimden maksat ahiret ilmidir.

       Daha önceden de beyan edildiği üzere uhrevi ilimler üç çeşittir. Ya Allah hakkındaki ilim ve meariftir, ya nefis teh-zibi ve ilallaha suluk ilmidir ya da ubudiyet sünnetleri ve adabı ilmidir. Dolayısıyla diyoruz ki ahiret neşetinin imarı bu üç şeye bağlıdır. O halde cennet de tümel olarak üç çeşit­tir. Birincisi zat cennetidir ki Allah'ı bilmenin ve ilahî meari-fin gayetidir. İkincisi ise sıfatlar cennetidir ki bu da nefsin riyazet ve tenzihinin neticesidir. Üçüncüsü ise ameller cen­netidir ki ubudiyete kıyam etmek ve bunun neticelerinin su­retidir. Bu cennetler bayındır ve mamur değildir. Ameller cennetinin zemini de nefsin evvel emirdeki safhası gibi düm­düz ve tertemizdir. Bunların imarı nefsin imar ve bayındır olmasına bağlıdır. Nitekim nefsin gayb makamı; ilahi mari­fetler ve zati-gaybî cezbelerle bayındır kılınmazsa insan için asla lika ve zat cenneti hasıl olamaz. Eğer batın tehzib edil­mez, derun tahliye kılınmaz, azim ve irade güçlenmez ve kalb ilim ve sıfatların tecelligahı olmazsa orta cennet olan esma ve sıfatlar cenneti de insan için hasıl olmaz, insan ubu­diyete kalkışmaz, hareket ve sekenatı şeriata uymazsa "ora­da nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet aldığı her şey var" cenneti olan ameller cenneti hasıl olmaz.

      Felsefî burhan, marifet ehlinin zevki, enbiya ve evliyanın rivayetleri ile mutabık ve Kur'an'dan istifade edilen bu önbil­giler esasınca tüm bu ilimler kendilerine mütenasib olan cennete vusul yoludur. Önceden de bahsettiğimiz gibi ilim mutlak olarak amelin yoludur. Hatta mearif ilmi bile böyle­dir. Ama mearif ilmi, kalbi ve batmî cezbelerdir. O amel ve cezbelerin neticesi ve batmî sureti ise zat ve lika cennetinin, suretidir. İlim yolunun süluku cennet yolunun yolcusunun sülûkudur. Yolun yolu da yoldur.

      Önemli Nükte

      Bu hadiste Rasulullah ilmi süluku kula, cennete süluku ise Allah'a isnad etmiştir. Zira kesret makamında kulun kes-betme yönüne ağırlık vermiş, vahdete dönüş makamında ise Hakk yönüne ağırlık vermiştir. Yoksa bu açıdan cennete sü­lük da kula isnad edilebilir.

"Yapıpettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır." (Kehf, 49)

"Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onu görür ve her kim zerre ağırlığınca bir şer işlerse onu görür." (Zilzal, 7-8)

      Bu cihetten ilmi sülük işini de Allah'ın tevfik ve teyidine ve zat-ı mukaddes'e isnad etmek caizdir. "De ki hepsi Allah indindendir."

      Molla Sadra'nın bu hususta bir beyanı vardır ki, mülayim idrakin nefsi cennet ve münafir (mülayim olmayan) idrakin nefsi ise ateştir. Dolayısıyla ilimler nefsin mülayimatından, cehalet ise nefsin münafiratındandır. Aslında bu Molla Sad­ra'nın İmam Gazali'ye Esfar kitabında itiraz ederken savun­duğu görüşüne aykırı bir görüştür. Gazali cennet ve cehen­nemi nefiste hasıl olan lezzetler ve elemler olduğunu söyle­miş ve vücud-i aynisini (dış varlığını, özdeğini) inkar etmiş­tir. Gazali'den bu görüş nakledilmiştir. (Tehafetu'l-Felasife, s. 268).

 


  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)