ÇOCUK VE DİNİ İNANÇLAR
Allah ve dine yönelişin fıtri bir kökeni olup insanın içinden kaynaklanmaktadır. Allah Teâla Kur'an'da şöyle buyuruyor: "O halde, yüzünü doğru olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki, O, insanları onun üzerine yaratmıştır."[1]
Her çocuk fıtratı gereği Allah'a tapar, ancak bazen dış etkenlerin etkisiyle fıtratı bozulabilir ve doğru yoldan sapabilir.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Bütün çocuklar, eğer anne ve babaları, onları Yahudiliğe veya Hıristiyanlığa doğru çekmezlerse, ilahi bir fıtratla dünyaya gelir ve gelişirler."[2]
Çocuğun, fıtratında gizli olan inançların yavaş yavaş ortaya çıkması ve daha da gelişip kamilleşmesi için, çocuğa münasip bir ortam yaratmak anne ve babanın görevidir. Çocuk, tabiatı gereğince küçüklükten beri isteklerini yerine getirebilecek olağanüstü bir güç ve kudrete ilgi duyar. Fakat onun anlayışı, merkezleşen ilgisini açıklayabilecek kadar gelişmemiştir. Ama, yavaş yavaş açığa çıkar ve canlanmaya başlar. Normalde dindar bir ailede yaşayan bir çocuk, "neden'ler yaşı" diye adlandırılan dört yaşlarından itibaren Allah'a yönelmeye başlar ve ara-sıra Allah'ın adını söyler. Soru ve konuşmalarından, fıtratının canlandığı ve bu konuda bilgilerini genişletmek isteği anlaşılır. Güneşi kim yarattı? Ayı ve yıldızları kim yarattı? Acaba Allah beni seviyor mu? Acaba Allah tatlılığı seviyor mu? Bize kim yağmur indiriyor? Babamı kim yaratmış? Allah bizim sözlerimizi işitiyor mu? Allah'la telefonla konuşulabilir mi? Allah nerede? Nasıl bir şekli var? Allah gökyüzünde midir?
Dört yaşından çocukların bu gibi yüzlerce soruları başlar. Sorulardan, onların Allah'a tapma fıtratının uyandığı ve bilgilerini tamamlamak istedikleri anlaşılır.
Küçük çocuğun, Allah hakkında ne gibi bir tasavvuru olduğu pek açık değildir. Belki de, Allah'ın, babası gibi, ama biraz daha büyük, daha güçlü ve daha zengin olduğunu düşünmektedir. Çocuğun anlayışı geliştikçe Allah'ı daha iyi tanır. Anne ve babanın konu hakkında büyük bir sorumluluğu vardır. Onlar, çocuklarının inançlarının daha da kuvvetlenmesi için, onlara yardım edebilirler. Eğer bu konuda kusur ederlerse kıyamette sorumlu olacak ve bu konuda sorgulanacaklardır. Anne ve baba, çocuğun bütün sorularını, neden ve niyelerini cevaplandırmaları gerekir. Aksi durumda, çocuğun araştırma ve merak ruhu sönebilir. Onların sorularına cevap vermek de kolay bir iş değildir. Cevapların doğru, kısa ve çocuğun kavrayabileceği bir şekilde olması gerekir. Çocuğun zihni ve anlayışı geliştikçe, cevapların da ona göre derin olması gerekir. Bu iş ise, her anne ve babanın üstesinden gelebileceği bir şey değildir. Önceden kendilerini hazırlamış olmaları gerekir. Ağır ve yorucu konular söylemekten mutlaka kaçınmaları gerekir. Çünkü, bu konuların faydası olmadığı gibi, çocukların bıkmasına da neden olur. Küçük çocuğun, zor konuları anlamaya hazırlığı yoktur. Dini öğretilerin, çok tabii bir şekilde ve çocuğun anlayışına, zekasına göre olması gerekir.
İmam Sadık (a.s) buyuruyor ki: "Çocuğa üç yaşındayken "Lailahe illellah" demesini öğretin. Sonra onu üç yıl yedi ay yirmi günlük olana kadar bırakın. Sonra ona "Muhammedun Resulullah"ı öğretin. Daha sonra onu bırakın dört yaşına yetişsin ve dört yaşında ona Muhammed'e (s.a.a) salavat göndermesini öğretin.[3]
Kısa ve kolay dini şiirleri, özellikle marşları ezberlemek çocuklar için faydalı ve zevklidir. Aynı şekilde, yavaş yavaş nübuvvet ve imamet hakkında da çocukla konuşmak gerekir. Öncelikle Hz. Muhammed'i (s.a.a) ona peygamber olarak tanıtmak gerekir. Sonra yavaş yavaş Resulullah'ın (s.a.a) sıfatlarını ve özelliklerini ve peygamberliğin şartlarını ona anlatmalıdır. Nihayet, genel peygamberlik, peygamberliğin gerekliliği ve şartlarını ona açıklamak gerekir. Aynı şekilde, imameti de anlatmak gerekir.
Ama kıyameti anlamak için çocuğun zihni, başka meseleleri anlamaktan daha geç hazırlık kazanır. Küçük çocuk, ölümün manasını iyice anlayamaz. Belki de kendisinin, annesinin ve babasının her zaman yaşayacaklarını hayal eder. Belki de ölümü, uzun bir yoluculuğa benzetmektedir. Ölümün ne olduğu çocuğun ilgisini çekmedikçe, bu konudan ona bahsetmek gerekli değildir ve hatta uygun da değildir. Ama bazen, bazı olayların vuku bulması sonucu ölümün ne olduğu çocuğun ilgisini çeker ve anne ve baba bu hakikati çocuğa açıklamak zorunda kalır. Akrabalardan, dost veya tanıdıklardan birisinin ölümünün, çocuğun zihninde ölümün ne olduğu sorusunu uyandırabilir. Anne ve babasından, "büyükbaba nereye gitti, ne oldu?" gibi sorular sorması mümkündür. Burada, hakikati doğrudan doğruya çocuğa anlatmak gerekir. Olayın kapatılması ve yalan konuşmak uygun değildir; çocuğa bu şekilde cevap verilebilir: Büyükbaba öldü, artık nefes almıyor, yemek yemiyor ve hareket etmiyor. O, ahiret diyarına göçtü. Allah'ın, ahiret diye başka bir dünyası da var. Ölen herkes, o dünyaya gider. Eğer iyi biri olursa, cennette mutlu ve şen bir hayat yaşar ve eğer kötü birisi olursa cehenneme gider.
Ahireti anlamaya hazırlanması için yavaş yavaş bu dünyadan öbür dünyaya göçmekten ibaret olan ölümü, cenneti, cehennemi, hesabı ve kıyameti çocuğa açıklamak gerekir. Cevapların oldukça kısa ve çocuğun anlayabileceği şekilde olması, alışılmayan ve zor konulara değinmekten kaçınılması gerekir.
Anne ve baba bu şekilde, çocuklarının inancı için temel atabilirler. Ama bu programın takip edilmesi ve ilkokul, orta okul, lise ve hatta üniversitede de devam ettirilmesi gerekir. Böyle bir program hazırlayacak olan ve gerekli imkanları çocuklarına sağlaması gereken anne ve babadır.
--------------------------------------------------------------
[1]- Rum, 30.
[2]- Bihar-ul Envar, c.3, s.281.
[3]- Mekarim-ul Ahlak, c.1, s.254.
İslâm’da Kız Çocuğunun Değeri
Çocuğun Ahlaki Eğitimi