• Nombre de visites :
  • 4195
  • 10/8/2008
  • Date :

Sosyal Bir Yara:“YOKSULLUK”

yoksulluk

    Dünyamızda pekçok insan yoksulluk içinde yaşıyor. Hedefleri arasında yoksullukla mücadele de olan birleşmiş milletler (BM) örgütü tarafından hazırlanan bir rapora göre dünyadaki her beş kişiden birisi yoksul durumdadır. Yoksulluk ve zenginlik eskiden de vardı. Ama durum bugünkü kadar yoksullar aleyhinde değildi. Yoksulları kendi hallerine bırakalım, onların ne halleri varsa görsünler demek, büyük bir insanlık ayıbıdır. Yoksulluk, sosyal bir âfettir.

     Her türlü kötülüğün besleyicisidir. Yardımlaşma, canlıların ortak özelliğidir. Asâyiş ve sosyal güvenliğin teminatıdır. Yoksulluğun toplumları hangi felâkete götürebileceğine dikkat çeken Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Fakirlik, neredeyse küfür olacaktı.” 1

     Fakirlik, insanın zorunlu ihtiyaçlarını bile karşılayamama durumudur. Bir başka ifade ile, dış bir destek olmadan fakir ve yoksul kimselerin ekonomik açıdan ihtiyaçlarını karşılayamama sebebinden dolayı, zor durumda/güçsüz kalmalarıdır.

    Makalemizin başında zikrettiğimiz hadiste, sevgili Peygamberimiz:Fakirlik neredeyse küfür olacaktıbuyurmakla çok önemli bir hususa dikkatlerimizi çekmiştir. Bizâtihi fakir insan olmak, kötü değildir; kötü olan fakirlik probleminin yol açabileceği tehlikelerdir. Özellikle bir toplumda gelir dağılımında ortaya çıkan adâletsiz paylaşım, toplumların temelinde her türlü yıkıcı düşünce ve inançların mayalanmasına zemin hazırlar.

Fakirlik, insanları aşağılık kompleksine sürükleyebilir. İnsan önce, aşağılık duygusundan kurtulmak için, her türlü kutsallarını ve değerlerini gözden çıkarmaya teşebbüs edebilir.

   Çünkü aç insan, inançlarını yer. Hatta, İslam dininin yasakladığı her türlü haram yollara tevessül edebilir. Daha da ilerisi, insanları, servet düşmanı haline bile getirebilir. Geçen yüzyılda görüldüğü gibi, bilhassa sosyalizm ve komünizm gibi yıkıcı fikirlere sahip olanlar, fakir insanları istismar ederek, toplumsal düzende asâyişin sağlanmasını güçlendirici eylemlere kalkışmışlardır. Geçmişte ülkemiz bundan çok acılar çekmiştir.

    Özellikle, yaşadığımız iletişim çağında, reklam gibi araçların devreye sokulmasıyla, toplum, aşırı derecede tüketimin körüklenmesi motive edilmiş, sonuçta israf almış yürümüş, toplumsal hayatta sosyal dengelerde ve gelir düzeyi dibe vurmuş aile yapılarında alt-üst olmalar yaşanmış ve sınıfsal farklılaşmaların artmasına yol açılmıştır. Elbette reklam, üretilen bir malın tanıtımı açısından önemlidir. Ama onun ötesinde, farklı gelir düzeylerine sahip olan toplum katmanlarında yönlendirici bir işlev yarattığı için, alım düzeyi düşük olan ailelerde bazı huzursuzlukların doğmasına da sebep olabilmektedir. Fakirlik ve işsizlik gibi sosyal problemler, halkın alım gücünü olumsuz yönde etkilediğinden, ailelerde boşanma davalarını alabildiğine artırmış ve aile kurumları büyük yara almıştır.

yoksulluk

    Elbette fakirlik milletlerin kaderi değildir. Bu sebeple İslam, “veren el, alan elden üstündür2 ilkesiyle tüketimden ziyâde, sürekli üretmeyi teşvik etmiştir. Ama bu konuda insanlarımıza gerek yeterince eğitim verilmemesi, üretime yönelik teşvik ve desteklerin yeterince sağlanamaması, diğer taraftan, kişinin kendisinden kaynaklanan beşerî zaaflar gibi çok yönlü sebeplerden dolayı, fakirlik bir yazgı gibi karşılanmıştır. Mesele, tamamıyla fakirliği ortadan kaldırmak olmasa bile, en azından fakir sayısını azaltmaktır.

    Bilindiği gibi her türlü toplumsal felâketin başı, cehâlettir. Bundan dolayı peygamberimiz: “İlim ve mal her kusuru örter. Cehâlet ve fakirlik de her kusuru ortaya çıkarır” 3 buyurarak, sonuç itibariyle cehâlet ve fakirliği yenmenin gerekliliğine değinmişlerdir. Açlık, yoksulluk ve geri kalmışlığın arkasında cehâlet yatar. İslam dünyasında hâlâ, çocuklar ve ebeveynler, bir deri bir kemik kalmış ve açlık kamplarında bulaşıcı hastalıklar ve kitlesel ölümler kol geziyorsa, bunda eğitimsizlik kadar, o toplumlarda geçerli olan gelir dağılımındaki adâletsizliklerin ve kötü yönetimlerin de büyük payı vardır. Açlık ve yoksulluk problemi sadece fakir olan İslam ülkelerinde değil, Latin Amerika ülkeleri gibi ülkelerde de geçerlidir. Bu sorun lokal değil, küresel düzeyde ele alınıp çözülmesi gereken bir sorun olarak değerlendirilmesi gerekir.

    İslam’a göre fakirlik, istenmeyen bir durumdur. Fakirliğin, çaresizlikten kaynaklanan bir iç güdüyle, sosyal hayatta yol açacağı tehlikelerden dolayı peygamber efendimiz, fakirlikten dolayı Allah’a sığınmayı tavsiye etmişlerdir. Bu konuda ondan bazı duâlar şöyledir:

“Allah’ım! Fakirlikten, yoksulluktan, düşkünlükten, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan sana sığınırım.” 4

  Elbette fakirlik probleminin üstesinden gelmek için beyin ve el ile işbirliği yapacağız, bu arada duâyı da unutmayacağız. Sebeplere sarılmadan tevekkül, İslam’ın ruhuna aykırıdır.

    İslam dininde fakirlerin durumunu düzeltmeye ve iyileştirmeye yönelik çeşitli tedbirler alınmıştır. Bunların başında; zekât, fıtır sadakası, karz-ı hasen, infak, nafaka, sadaka, keffâretler gibi fakirleri koruyup gözetmeye yönelik dinî-mali sorumluluklar getirilmiştir. Bu soruya kapsamlı cevaplar vermek zorundayız. Eğer bir mahallede fakir, düşkün bir insan varsa, dinî ve cinsiyet kimliği ne olursa olsun, orada oturan bütün zengin Müslümanlar o sorunu çözmek zorunda oldukları bilincini taşımaları gerekmektedir.

    Bütün bu olumsuz şartlara rağmen fakirlik övünülecek bir durum değildir. Maalesef bizim geleneksel din anlayışımızda ’fakirliği’ teşvik edici birçok argüman mevcuttur. Bunlar gerek hadis olarak ve gerekse İslam büyüklerinin sözleri olarak tedâvülde dolaşmaktadır. Sanki İslam dini fakirliği teşvik ediyormuş gibi yanlış sonuçların doğmasına sebebiyet vermektedir. Çalışmayı ve bir saatlik tefekkürü bin yıllık ibadete denk gören bir din nasıl olur da fakirliği özendirici motivasyon işlevi görebilir?

     Ayrıca fakirlik, aşağılanacak bir durum da değildir. Bütün gayret ve çabalara rağmen herkes ekonomik gelir bakımından eşit düzeyde olmayabilir. Mülkün gerçek sahibi Allah’tır.5

İnsanlar, fakirlik problemini yenmek için ellerinden gelen çabayı gösterdikleri halde ekonomik durumlarında bir iyileşme sözkonusu değilse, kesinlikle Allah’a ve topluma isyan etmemelidirler.

  Sadece zenginlik değil, fakirlik de bir imtihan sebebidir. Kesinlikle sabredilmeli, ama, kurtulmak için tek çözüm yolu olan çalışmak, asla elden bırakılmamalıdır. Herkes mahallesindeki fakir ve yoksulların ihtiyaçlarını giderirse, o ülkede ihtiyaç sahipleri olabildiğince asgari düzeye indirilmiş olur. Ayrıca, inanç fakirliğinin yolunun mide fakirliğinden geçtiği unutulmamalıdır.

NECİP YOLCU


1 - Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, IV, 542 (6199)

2 - Buhari, Vasaya 9.

3 - Münavi, a.g.e., IV, 391 (5720(

4 - Nesei, İstiâze 14-15.

5 - Âl-i İmrân 3/26.

Yoksulların Hissesi (ZEKÂT)

Zekâta Müstahak Olanların Şartları

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)