Resulullah (saa) ve On İki İmamın Dilinden Hz.FATIMA
Biz Hz. Fatıma (a.s)’ın şahsiyetini tanımak için Hz. Peygamber (s.a.a) ve On İki İmamların O’nun hakkındaki sözlerini gözden geçirmek zorundayız. Çünkü Hz. Peygamber kendi kızını, Hz. Ali kendi eşini, on iki İmamlar da kendi annelerini herkesten daha iyi tanımaktalar. Bu yüzden ilk önce O’nların, bizler için güzel örnek ve eğitici dersler olacak olan nurlu sözlerini teenni ile canı gönülden okuyup gözden geçirelim.
Hz. Resulullah (s.a.a) Selman’a şöyle buyurdular:
“Ey Selman! Kim kızım Fatıma’yı severse cennette benimle birlikte olur; kim de ona düşman olursa ateşe atılır.
Ey Selman! Fatıma’ya sevgi beslemenin yüz yerde insana faydası dokunur; o yerlerin en kolayı şunlardır: Ölüm zamanı, kabre koyulurken, terazi kurulduğunda, mahşer günü, sırat köprüsünde ve sorgu sual zamanı.
Ey Selman! Kızım Fatıma kimden razı olursa ben ondan razıyım; ben de kimden razı olursam Allah Teala ondan razı olur; Fatıma kime gazap ederse ben ona gazap ederim; ben de kime gazap edersem Allah ona gazap eder.
Ey Selman! O’na ve kocası Emir’ul Müminine, onun torunları ve Şialarına zulüm edenlerin vay haline!” [1]
Yine Resulullah (s.a.a) uzun bir hadiste buyurmuştur ki:
“Ey Fatıma! Beni peygamberliğe seçen Allah’a and olsun ki, ben cennete girmedikçe diğer kimselerin cennete girmesi haramdır; sen benden sonra cennete girecek olan ilk şahıssın...
Ey Fatıma! Beni hak olarak meb’us kılana and olsun ki, sen kadınların hanım efendisi olarak cennete gireceksin...
Beni hak olarak peygamber gönderene and olsun ki, Hasan ve Hüseyin de senin sağ ve solunda oldukları halde cennete girecekler; sen cennetin en yüksek yerinden halka bakacaksın, Hamd bayrağı da Ali bin Ebu Talib’in elinde olacaktır...
Beni Peygamber seçene and olsun ki, senin düşmanlarına düşman olacağım; senin hakkını gasp edenler, seninle dostluk bağını kesip bana yalan atanlar pişman olacaklar, benim karşımda yer üzerinde süründürülecekler...” [2]
Resulullah (s.a.a) vefatına yakın bir zamanda Hz. Fatıma’nın elini Hz. Ali’nin eline koyarak şöyle buyurdular:
“Ya Ali! Bu, Allah’ın emaneti ve O’nun resulü olan Muhammed’in senin yanındaki vediasıdır. Öyleyse beni, O’nun hakkında gözet ve biliyorum ki sen bunu yapacaksın.
Ey Ali! Allah’a and olsun ki O (Fatıma) geçmiş ve gelecekteki cennet kadınlarının en üstünüdür. Allah’a and olsun ki O, büyük Meryem’dir. Bil ki Allah’tan O’nun ve senin için dua ettim, Allah da duamı kabul buyurdu...
Ey Fatıma! Allah’a and olsun ki, sen razı olmadıkça ben razı olmayacağım.” (Bu sözü üç defa tekrarladı)[3]
Resulullah (s.a.a) vefat anında Fatıma (a.s)’a şöyle buyurdular:
“Ey Fatıma! Allah’a and olsun ki senin ağlamandan dolayı, Allah’ın arşı ve onun etrafındaki melekler, gökler ve yerler ve onlarda olan her şey ağlayacaktır.” [4]
Ebu Eyyub-i Ensari şöyle diyor:
Hz. Resulullah (s.a.a) hastalandı, Fatıma (a.s) da Hazretin ziyaretine gelerek ağladı. Resulullah (s.a.a) onun bu durumunu görünce şöyle buyurdular:
“Ey Fatıma! Allah Teala seni çok sevdiğinden dolayı seni, geçmişi herkesten parlak olan ve ilmi herkesten daha çok olan biriyle evlendirdi. Allah Teala yeryüzündeki insanlara özel bir şekilde teveccüh edip onların arasından beni seçti, beni mürsel bir peygamber kıldı; yine yeryüzüne teveccüh etti, onların arasından kocanı seçti ve seni O’nunla evlendirmek ve O’nu vasi kılmam için bana vahyetti.
Ey Fatıma! En üstün peygamber bizdendir, O da babandır; en üstün vasi bizdendir, O da eşindir; en üstün şehitler bizdendir; Onlar da babanın amcası Hamıza ve iki kanadıyla cennette uçan ve istediği yere giden babanın amcası oğlu Cafer’dir; cennet gençlerinin efendileri olan Hasan ve Hüseyin bizdendir; O’nlar da senin evlatlarındır; canım elinde olan Allah’a and olsun ki, bu ümmetin Mehdisi bizdendir, O da senin torunlarındandır.” [5]
Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Eğer iyilik ve güzellik bir şahıs olmak isteseydi, o mutlaka Fatıma olurdu; oysa Fatıma ondan daha üstündür. Kızım Fatıma soy, yücelik, keramet ve bağış bakımından yeryüzündeki insanların en üstünüdür.” [6]
Emir’ul-Muminin Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“Allah’a and olsun ki şimdi öyle bir söz söyleyeceğim ki benden başka kim o sözü söylerse yalancıdır: Ben rahmet olan Peygamberden miras aldım, eşim (Fatıma) ümmetin kadınlarının en üstünüdür; ben de halife ve vasilerin en üstünüyüm.” [7]
Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma (a.s) hakkında şöyle buyurdular:
“Allah’a and olsun ki, ben O’nu (Fatıma’yı) kesinlikle öfkelendirmedim; hayatta olduğu müddetçe onu sevmediği bir işe mecbur etmedim; O da beni öfkelendirmedi, bana karşı gelmedi; O’na baktığımda bütün gam ve üzüntüler kalbimden yok oluyordu.” [8]
Yine Hz. Ali (a.s)’dan şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Allah’a and olsun ki Fatıma’yı kendi gömleğinde yıkadım, tertemiz idi. Resulullah’ın henutundan kalan henutla onu henutladım. Onu kefenledikten sonra; ‘Ey Ümmü Gülüsüm! Ey Zeyneb! Ey Sekine! Ey Fizze! Ey Hasan! Ey Hüseyin! Gelin annenizden vedalaşın, ayrılık vakti yetişmiştir; görüşmek, cennet ve kıyamete kalmıştır’ diyerek onları çağırdım. Hasan ve Hüseyin öne gelip ağlayarak; “Ey Hasan’ın annesi! Ey Hüseyin’in annesi! Ceddimiz Muhammed Mustafa’yı gördüğünde selamımızı O’na ilet ve O’na de ki senden sonra yetim kaldık” annelerini sesleyip O’nunla konuştular.
Allah şahittir ki Fatıma, sızladı, feryat etti, ellerini kefenden çıkarıp onları bağrına bastı, bu esnada gayıptan şöyle bir ses geldi: “Ey Ebe’l-Hasan! O ikisini annelerinin göğsünün üzerinden kaldır. Allah’a and olsun ki, göklerin meleklerini ağlattılar, dost (Allah), dostu (Fatıma’yı) görmeğe müştaktır...” [9]
İmam Hasan (a.s) da annesi hakkında şöyle diyor:
“Cuma gecesi annem Fatıma (a.s) mihrapta durup ibadete koyulmuştu, şafak atıncaya kadar hep rüku ve secde halindeydi; mümin erkek ve kadınların ismini zikredip onlar için çok dua ettiğini, fakat kendisi için Allah’tan bir şey istemediğini gördüm. Bunun üzerine anneme; “Ey anne! Neden diğerlerine dua ettiğin gibi kendin için de dua etmiyorsun?” dedim. Buyurdular ki: “Evladım! Önce komşu sonra insanın kendisi.” [10]
İmam Hüseyin (a.s) Resulullah (s.a.a)’ten şöyle buyurduğunu naklediyor:
“Fatıma kalbimin sevincidir; iki oğlu kalbimin meyvesidir; eşi gözlerimin nurudur; evlatlarından olan İmamlar, Rabbimin eminleri ve O’nunla yaratıkları arasında ilişki bağıdırlar; kim o bağa sarılırsa kurtulur, kim de ondan ayrı kalırsa helak olur.” [11]
İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) da buyurmuştur ki:
“İslam’ın zuhuru döneminde, Fatıma (a.s)’dan başka Hatice’den bir evlat dünyaya gelmedi.” [12]
İmam Muhammed Bakır (a.s) da babalarından naklen şöyle buyurmuştur:
“Resulullah (s.a.a)’in kızı Fatıma (a.s)’ın “Tahire” lakabıyla adlandırılmasının sebebi, her denes ve refesten (kir, leke ve çirkin şeylerden) tertemiz olduğu içindir...” [13]
İmam Sadık (a.s) da buyurmuştur ki:
“Fatıma (a.s) hayatta olduğu sürece Allah Teala diğer kadınları Hz. Ali (a.s)’a haram kılmıştı; çünkü Hz. Fatıma (a.s) kadınların gördüğü adetten pâk idi.” [14]
İmam Musa Kazım (a.s) da şöyle buyurmuştur:
“Her evde Muhammed, Ahmed, Ali, Hasan, Hüseyin ve kadınlardan da Fatıma ismi olursa, o eve fakirlik ve yoksulluk girmez.” [15]
İmam Rıza (a.s) da babalarından naklen Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Miraca gittiğimde Cebrail (a.s) elimden tutup beni cennete götürdü, cennet hurmasından bana verdi, ben de onu yedim. O hurma benim sırtımda nütfeye dönüştü. Yeryüzüne döndüğümde Hatice’yle birlikte olduk, O Fatıma’ya hamile oldu. Binaenaleyh Fatıma insan şeklinde olan bir huridir. Cennetin kokusunu özlediğimde kızım Fatıma’yı kokluyorum.” [16]
Musa bin Kazım şöyle diyor:
İmam Muhammed Taki (a.s)’a; “Peygamber (s.a.a) ve İmamlardan taraf tavaf etmek câiz midir? Çünkü câiz olmadığını bana söylediler” dediğimde İmam (a.s); “Edebildiğin kadar O’nlardan taraf tavaf et, bu iş câizdir.” buyurdular. Ben de Peygamber (s.a.a) ve İmamlardan taraf, bazen de Hz. Fatıma (a.s)’dan taraf tavaf ediyordum. Üç yıldan sonra İmamın yanına gittiğimde bu durumu İmam’a anlattım ve annen Fatıma’dan taraf da bazen tavaf ediyor, bazen de etmiyorum dediğimde İmam (a.s) buyurdular ki: “Annemden taraf çok tavaf et. Çünkü bu iş yapmış olduğun en iyi bir iştir.” [17]
İmam Ali Naki (a.s) da babalarından naklen Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Kızım Fatıma’nın “Fatıma” adlandırılmasının sebebi, Allah Teala’nın O’nu ve dostlarını, cehennem ateşinden ayırıp uzaklaştırmış olduğundan dolayıdır.” [18]
İmam Hasan Askeri (a.s)’a; “Hz. Fatıma (a.s) neden “Zehra” olarak adlandırılmıştır?” dediklerinde İmam (a.s) şöyle buyurdular:
“Hz. Fatıma (a.s)’a “Zehra” denilmesinin sebebi şunun içindir: Günün başlangıcında yüzü Emir’ul-Muminin (a.s) için güneş gibi nur saçardı, öğle vakti dolunay, akşamleyin ise yıldız gibi parlardı.” [19]
Ebu Ömer el-Amiri şöyle diyor:
İbn-i Ebu Ganim-i Kazvini ile bir grup Şia arasında hilafet konusunda niza çıktı. İbn-i Ebu Ganim, Ebu Muhammed (İmam Hasan Askeri)’in, kimseyi yerine tayin etmeden öldüğünü söylüyordu. Şiiler de tayin ettiğini savunuyorlardı. Bunun üzerine İmam Mehdi’ye bir mektup yazarak durumu ona ilettiler.
İmam Mehdi (a.s) cevaben kendi yazısıyla şöyle yazdı:
“Bismillahirrahmanirrahim. Allah bizi ve sizi fitnelerden korusun ve yakin ruhunu bizlere bağışlasın... Allah Teala Adem (a.s)’ın zamanından Ebu Muhammed (a.s)’ın zuhuruna dek hidayete ermenizden dolayı sizin için hidayet nişaneleri karar kılmıştır; bir yıldız (İmam) battığında (öldüğünde), diğer yıldız aşikar olmuştur. Allah Teala O’nun ruhunu kabzettiğinde, Allah’ın kendi dinini batıl ettiğini ve kendisiyle yaratıkları arasındaki sebep ve irtibatı kestiğini zannettiniz. Oysa kesinlikle böyle bir şey olmamış ve kıyamete kadar da olmayacaktır...
Ben size nasihat ettim, Allah bana ve size şahittir... Resulullah’ın kızı Fatıma (a.s)’da benim için örnek vardır; (buyurmuştur ki:) “Cahil, kötü amelleri neticesinde yakın bir zamanda helakete uğrayacaktır; kafir de ahiret yurdunun kimin olduğunu yakın bir zamanda anlayacaktır.”
Allah Teala bizi ve sizi kendi rahmetiyle tehlike ve kötülüklerden, afet ve belalardan korusun. Allah Teala istediği şeye kadirdir. Allah’ın selamı, rahmet ve bereketi bütün vasi, evliya ve müminlerin, Muhammed ve Ehl-i Beyti’nin üzerine olsun.” [20]
Burada Vesile Arayanların Münacatı’yla sözümüze son veriyoruz:
“Allah’ım! Sana kavuşmam için senin rahmet ve şefkatinden başka bir vesilem, alemlere rahmet olarak gönderilen ve ümmeti üzüntüden kurtaran Peygamberinin şefaatinden başka bir aracım yoktur.
Allah’ım! Senin bağışına kavuşmam ve rızana erişmem için bunları vesile kıl. Benim umutlarım senin kerem dergahına yönelmiş, arzularım ise cömertliğinin kapısına serilmiştir. Öyleyse Sana olan ümidimi kesme ve çabamı hayırla sonuçlandır. Beni, cennetinde yerleştirdiğin ve keramet evinde yer verdiğin ve kıyamet gününde sana (rahmetine) bakmakla gözlerini aydınlattığın, kendi indinde doğruluk menzillerinde menzil verdiğin kimselerden eyle.
Ey kapısından daha keremli bir kapı bulunmayan ve merhametinden daha üstün bir merhamet olmayan; ey yalnız kalanın birlikte olabileceği en hayırlı ve kovulanın sığınabileceği en şefkatli zat! Senin geniş affına ellerimi açmış ve kerem eteğine sarılmışım; beni eli boş olarak geri çevirme, hayal kırıklığı ve hüsrana uğratma; ey duayı işiten Allah; ey merhametlilerin en merhametlisi!”
--------------------------------------------------------------------------------
[1] - Feraid’us- Simtayn, c. 2, s. 67.
[2] - Bihar’ul- Envar, c. 22, s. 491.
[3] - A.K. c. 22, s. 484-491.
[4] - A.K. c. 22, s. 484- 491.
[5] - Yenabi’ul- Mevedde, s. 436. Müntahab’ul- Eser, s. 192.
[6] - Feraid’us- Simtayn, c. 2, s. 68.
[7] - Bihar’ul- Envar, c. 43, s. 143.
[8] - A.K. c. 43, s. 134.
[9] - A.K. c. 43, s. 179-180.
[10] - A.K. c. 43, s. 81.
[11] - Feraid’us- Simtayn, c. 2, s. 66.
[12] - Revzat’ul- Kafi, hadis: 536.
[13] - Bihar’ul- Envar, c. 43, s. 19.
[14] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 3, s. 33.
[15] - Sefinet’ul- Bihar, c. 1, s. 662.
[16] - Avalim’ul- Ulum ve’l- Mearif, c. 11, s. 10.
[17] - Bihar’ul- Envar, c. 50, s. 101.
[18] - Avalim’ul- Ulum ve’l- Mearif, c. 11, s. 30.
[19] - A.K. c. 11, s. 33.
[20] - Bihar’ul- Envar, c. 53, s. 179-180.