Kenya: Krizin Kökleri
Kenya'daki ekonomik ve etno-politik faktörlerin birleşimi, patlamak için "yanlış" olayları bekleyen patlayıcı bir karışım oluşturdu.
Gérard Prunier
Dünyadaki pek çok insan için—hatta Kenyalıların kendileri için de—27 Aralık 2007'de Kenya'da gerçekleştirilen seçimlerin sonrasında gelen şiddet, bir sürpriz olarak ortaya çıktı. Maalesef bu böyle değildir. Kenya'daki ekonomik ve etno-politik faktörlerin birleşimi, patlamak için doğru, daha doğrusu "yanlış" olayları bekleyen patlayıcı bir karışım oluşturdu. 2002 seçimleri, işleyen ama sonra kendini tekrarlamayan uygun bir görüntü olarak kaçırılmış bir şanstı.
Kenya'nın "demokratik" politikası
Ulusal, bölgesel ve küresel durumu bağlamında Kenyalıların krizini anlamak için 1963 yılındaki bağımsızlıktan sonra oluşturulan rejimi analiz etmek gerekir. İngiltere'nin ülkeden çekilişi; 1952—1960'ın kolonyalizm karşıtı Mau Mau ayaklanmasının yeni devletin politikaları ile çatışabileceği ve ülkeyi daha derin bir şiddete sürükleyebileceği ile ilgili dikkate değer bir korkunun ortasında gerçekleşti. Böyle bir şey olmadı—kısmen gücü ele geçirdikten sonra radikal milliyetçilikten muhafazakâr burjuva politikalarına dönen ulusal hareketin lideri Jomo Kenyatta'nın başkanlığa yükselmesinden dolayı korkulan şey gerçekleşmedi.
Kenyatta bir Kikuyu'ydu (veya Gikuyu) ve Mau Mau hareketi büyük oranda bir Kikuyu fenomeniydi (vahşi bir kampanyada kolonyalist güçler tarafından öldürülen 12,000 isyancı veya "şüpheli" Kikuyu'ydu). Bu durum, yanlış bir şekilde İngilizlerin, Kenyatta'nın Mau Mau'nun lideri olduğu sonucuna varmalarına neden oldu. Fakat öyle veya böyle devlet başkanı olduğunda—fiili olarak bir tek parti devletinde Kenya Afrikalı Ulusal Birliği (Kanu) başkanı—Kenyatta aşırı kabileci politikalar benimsedi ve tercihen Kikuyu ve Embu, Meru gibi akraba kabilelerin üyelerini yeni "Kenyalı" burjuvalar olarak etrafına topladı. 1978'de öldüğünde ülkenin zenginliğinin ve gücün çoğu, bu üç kabilenin oluşturduğu organizasyonun ellerindeydi: Gikuyu-Embu-Meru Birliği (GEMA).
Kikuyu, Lou ve Luhyia kabilelerinin nüfusun %65'ini oluşturduğu Kenya, 48 kabileye sahiptir. Bu arada Kenyatta zamanında (1963—78) tümü merkez eyaletin dağlık bölgelerinde yoğunlaşmış olan GEMA kabileleri Kenyalıların %30'unu teşkil ediyorlardı. Bu oranların anlamı; Kenya'daki etno-politik grubu uzlaştırmak isteyen iktidar sahibi bu üç grup ve dört köşeyi de işgal eden değişken sürü arasında anlaşma yapmak zorundaydı.
Kenyatta'nın zamanında anlaşma basitti: azınlık kabilelerle bir anlaşma yaptıktan sonra Kikuyular ve onların daha küçük akraba kabileleri her şeyi yönetiyordu. İhtiyatlı Luhyia seyrederken bu düzenlemeye sonunda meydan okuyan Luo kabilesi güç kullanılarak marjinalleştirildi. 1978'de Kenyatta öldükten sonra Kalenjin azınlık kabilesinden olan başkan yardımcısı Daniel arap Moi, diğer iki büyük kabileyi (özellikle de Luo kabilesini) iktidarın dışında tutmak için düzenlenmiş anlaşmayı bozmayacağı anlayışıyla iktidarı miras aldı.
Fakat Daniel arap Moi, yeni statüsünü, akıllı bir şekilde kendi Kikuyu müttefiklerini (onların arasında başkan olarak halefi olacak Mwai Kibaki'de vardı) aşamalı bir şekilde oyun dışı etme niyetiyle bölmek için kullandı. 1986 ile birlikte Moi, bütün gücü—ve gücün ekonomik avantajlarını—kendi kabilesi Kalenjin'in ve azınlık gruplarından birkaç müttefiğin ellerinde topladı (Bkz. Peter Kimani, ""A past of power more than tribe in Kenya's turmoil", 2 Ocak 2008).
Kikuyu üstünlüğü kontrol altına alınmıştı ama yok edilememişti. Jomo Kenyatta'nın önderliğindeki Kikuyu kabilesi, Mau-Mau "buhranı" sırasındaki kayıpları için şehit olduklarını iddia ederek ve zımni hükümet desteğine güverenek geleneksel bölgelerinin dışına yayıldılar ve ekiden diğer kabilelere ait olsa bile "beyazlar tarafından çalınan topraklara sahip oldular." Böylece Kikuyu "kolonicileri" genellikle güçlü kırsal düşmanlıklar yaratarak bütün Kenya'ya yelpaze gibi açıldılar.
Kenyatta'nın halefi Daniel arap Moi, kendisinin çıkarına çalışan etno-politik dengeyi korumak için mükemmel bir cambaz yeteneği kullandı. Aynı zamanda, Kanu'ya meydan okumak için diğer hareketlerin ortaya çıkmasından sonra gerçekleştirilen ilk iki çok partili seçim (1992 ve 1997 seçimleri) iki hedefe ulaşmak için tasarlanmış devlet yönetimindeki etnik şiddet için birer fırsat idiler: bu iki amaç; tehlikeli Kikuyu kabilesini kontrol tutmak ve onları daha iyi kontrol etmek için Kalejin'in azınlık müttefiklerini birbirine düşürmekti.
Yine de 2002 seçimi zamanında sistem normal seyrini izledi: yabancı yardımseverler yardım etmeyi kesmişti, (25 yıl iktidarda kalan) başkan Moi yaşlanmıştı ve "demokratik" muhalefet hız kazanmıştı. Fakat eğer herkes Kenya'yı Kalenjin kabilesi merkezli otoriter devletten kurtulma ilkesi üzerinde anlaşsaydı, kimin ve nasıl bir şeyin onun yerine geçeceği sorusu hala ortadaydı.
Moi parlak bir fikre sahipti: başkanlığı bıraktıktan sonra politika üzerindeki etkisini devam ettirmek için en iyi çözümün hükümet partisinin adayı olarak Kenyatta'nın oğlu Uhuru'yu önermek olduğunu düşündü. Moi, bu kurnaz hamlenin Kikuyu kabilesinin prestijli fakat boş (Uhuru fazla zeki değildi ve adı kişiliğinden daha baskındı) bir sembolün arkasında toplayacağını hesap etti. Fakat strateji bütünüyle geri tepti ve muhalefet deneyimli Kikuyu politikacısı Mwai Kibaki'nin arkasında toplandı böylece her iki öncü adayın Kikuyu olduğu önceden görülmemiş bir durum oluştu.
Aynı kabileden olmalarında karşın diğer yönlerde çok farklı idiler: Kibaki, demokratik bir açılımın önerisi olarak görülürken Uhuru, dünün diktatörlüğünün vücut bulmuş hayaletiydi. Bu zıtlık, seçimi yeni ve eski arasında bir yarışa döndürerek onu isabetli bir şekilde etnik olmaktan çıkardı. Seçim zamanında Luo kabilesinden önde gelen politikacı Raila Odinga yorulmak bilmez bir şekilde Kibaki için çalıştı ve değişim için aday olarak görülen—bir geçmişe sahip Kikuyu'ya karşı yeni bir Kikuyu'yunun—arkasında kabilesinden takipçilerini konuşlandırdı. Önceki yıllardaki ekonomik durgunluk Kibaki'den beklentilerin ekonomik bir tabiata sahip olduğu anlamına geliyordu: Kibaki'nin ekonomik canlılığı yeniden başlatacağı ve kazancı daha eşit bir şekilde bölüştüreceği umuluyordu.
Kibaki yönetimi
Mwai Kibaki, Aralık 2002'de %62'nin üzerinde bir oy oranıyla başkan seçildi. Ülkenin yabancı mali destekçileri sadece seçimleri "demokrasi için bir zafer" olarak selamlamakta acelecilerdi. Bir açıdan haklılardı, seçimler özgür ve adildi ve değişimin adayı seçilmişti. Fakat diğer açıdan bu acele bir hüsnükuruntu türüydü çünkü seçimlerin görünüşteki "etniksizleşmesi" etnik politikanın çekiciliğinde gerçek bir düşüşten çok bir dizi tesadüfi çakışmaya bağlıydı.
Yine de kampanyadaki anahtar kelimeler "umut" ve "değişim"di ve bir dereceye kadar yeni Kibaki yönetimi iyi işler yaptı. Ekonomi düzeldi ve Kenya büyük oranda Keynezyen ekonomik reçetelerden ve lütufkâr uluslar arası bir çevrenin yardımlarından kaynaklanan harikulade bir ekonomik düzelmeye şahitlik etti.
Bu durum, 2002'de %1,6'dan 2004'te %2,6'ya, 2005'te %3,4'e ve 2007'de tahminen %5,5'e kadar yükselen aşamalı bir gelişmeyi ortaya çıkaran 2002—07 yılları arasındaki yıllık büyüme oranlarıyla açıklanabilir. Fakat bu ekonomik madalyonun sadece bir yüzüdür. Aynı zamanda sosyal eşitliksizlerde arttı; ekonomik büyümenin meyveleri orantısız bir şekilde zaten hali hazırdaki zenginlere gitti (bu zenginler arasında da Kikuyu zenginlerine); yolsuzluk Moi iktidarındaki bazı aşırılıklarla eşitlenerek yeni yüksek boyutlara ulaştı. Başkan Kibaki tarafından yolsuzlukla mücadele etmesi için atanan John Githongo, Ocak 2005 te yolsuzluklarla ilgili açıklama yaptığında hayatından endişe ettiğinden İngiltere'ye kaçmak zorunda kaldı (Bkz. Michael Holman, "Kenya: chaos and responsibility" 3 Ocak 2007). Githongo bir Kikuyu'dur ve onun yüz milyonlarca doların ortadan kaybolduğu bir dizi ekonomik skandal ile ilgili açıklama yapması, hizmet ettiği hükümete olduğu kadar kendi kabilesine de ihanet olarak görüldü.
Dahası Kenya'daki güvenlik durumu bu yıllarda aşamalı bir şekilde bozuldu ve sıradan insanlar üç nedenden dolayı zorlaşmış bir sürecin yükünü çekiyor:
Şehir bölgelerinde rutin suçların büyüyen bir dalgası
Toprak ilgili birbirine rakip istekler, özellikle Mount Elgon civarında ve Kisii'de toprak için kavga eden etnik gruplar arasında şiddetli ve uzun bir çatışmaya öncülük ediyor
Sadece Mayıs—Kasım 2007 tarihleri arasında 120 ölüye neden olan polis ve Mungiki tarikatı arasında devam eden bir kan davası.
Mungiki, Hıristiyanlık öncesi Kikuyu neo-gelenekçiliği ve haraçcı bir çete arasındaki arasında tuhaf bir karışımdır. Tarikat, minibüsçülüğün en fakir şehir mahalleleri ve merkez eyaletin topraksız köylü varoşları arasında gelişmesine yardım ederek matatu (minübüs) güzergahlarını koruma haraçlarını alıyor, Mungiki aynı zamanda seçim kampanyaları sırasında politik adaylara adeleli gençlerini kiralama geleneğine sahiptir. 2002'de Mungiki, kaybeden Uhuru Kenyatta'nın kampanyasını destekledi. Bu destek politik etki gücü bağlamında pahalıya mal oldu ve Mungiki kaybettiği zemini kazanmak için ölesiye yoksul halk ve minübüs sahipleri üzerinde korku salarak onları kontrolü altına aldı.
Bu farklı süreçlerin toplam sonucu, derin bir hoşnutsuzluk hissiydi—bir şahıs olarak başkan Kibaki ile ilgili değil fakat onun çevresine, soyguncu arkadaşlarına, onun fakir Kenyalıların kötü vaziyetini anlama ve buna yönelik bir şeyler yapma yetersizliğine yönelik bir hoşnutsuzluktu (ülkenin gerçekleştirdiği ekonomik büyüme düzeyi ile hepsini fazlasıyla şoke ederek). Turuncu Demokrasi Hareketi'nin adayı Raila Odinga farklı güdüleyicileri birleştiren bir tarzda bu kızgınlıktan yararlanabildi. Bunlar güdüleyiciler:
Etnik (Kikuyu kabilesi her şeyi kaptı ve diğer kabileler kaybettiler)
Politik (Kibaki politik değişim sözünü tutmadı)
Sosyal (suç ve şiddet kontrolden çıktı)
Ekonomik (sıradan vatandaşa herhangi bir yarar sağlamadıktan sonra ekonomik büyümenin işareti nedir).
Seçim kampanyası Aralık 2007'de zirvesine yaklaşmışken TDH muhalefeti anketlerde öndeydi ve Kibaki'nin Ulusal Birlik Partisi'ni (PNU) iktidardan düşürecek gibi görünüyordu.
Aralık 2007 seçimi
27 Aralık 2007 tarihinde gerçekleştirilen seçimler hem parlamento hem de başkanlık seçimleriydi. Parlamento için 108 partiden 2,548 aday 210 koltuk için yarışıyordu; başkanlık için üç aday—görev başındaki Mwai Kibaki, TDH lideri Raila Odinga ve TDH'den ayrılan eski dışişleri bakanı Kalonzo Musyoka yarışıyorlardı.
Kendisi de dâhil olmak üzere herkes Kalonzo Musyoka'nın kazanma şansı olmadığını ve ek politik destek ihtiyacı durumunda olası bir azınlık galibine desteğini satmak için seçim sonrası stratejik bir müttefik pozisyonunu elde etmek için yarıştığını biliyordu. Kalonzo Musyoka, bir Kamba'dır ve Kamba—Kikuyu'ya yakından bağlı olmasına rağmen—Mau Mau buhranı döneminde İngiliz kampında yer aldı. Bu pozisyon onlara Kenyalıların etno-politik alanında Kikuyu'ya karşı veya yanlarında durabilme kapasitesi verdi.
Seçimler birkaç nedenden dolayı karmakarışıktı. Seçmen kartları nerdeyse hiç yenilenmemişti. Bazı ölülerin seçmen kartları vardı ve mekân değiştiren seçmenlerin terk ettikleri yerdeki kayıtları silinmemişti ve yeni adreslerindeki seçmen kayıtları yapılmamıştı. Okuma yazma bilmeyen (bazı uzak seçim bölgelerindeki seçmen sayısının %80'i okuma yazma bilmiyordu) seçmenlere yardımı düzenleyen kurallar nerdeyse hiç uygulanmadı. Yabancı ve ulusal gözlemcilere her zaman için seçim bölgelerine ve gizli oylamaya katılma izni verilmedi.
Fakat bir bütün olarak ele alındığında seçimlerin parlamento seçimi boyutu sorunsuz yapıldı. Kesin sonuçlar yazım aşamasında resmi olarak yayınlanmadı fakat geçici bir hesap (210 koltuktan 181'i için) yapmak mümkündür. 22 parti mecliste koltuk kazanmış olmasına rağmen bunların dört tanesi "ciddi" olarak dikkate alınabilir (diğer 18'i bir ila 3 koltuk arasında başarı gösterdiler, 28 koltuğu aralarında paylaştılar):
Raila Odinga'nın TDH, 92 koltuk kazandı.
Mwai Kibaki'nin UBP, 34 koltuk kazandı.
Kalonzo Musyoka'nın parçalı ODM-K, 16 koltuk kazandı.
Uhuru Kenyatta'nın Kanu, 11 koltuk kazandı.
Sonuçlar açıkça şunu gösteriyor: Meclisin %45'ini kazanan muhalefet görev başındaki yönetim üzerinde açık bir üstünlüğe sahiptir.
Bu durum, başkanlık seçimleri sonuçlarını açık bir şekilde şüpheli hale getiren şeydir. Kenya Seçim Komisyonu (ECK), 30 Aralık'ta Kibaki'nin, 4,352,993 oy alan rakibi Raila Odinga'ya karşı 4,584,721 oy topladığını ilan etti ve hiç vakit kaybetmeden görev başındaki başkanı seçimin muzafferi olarak kutladı. Bu küçük fark (230,000 oydan biraz fazla, sayılan oyların yaklaşık %2,5'u) aşağıdaki gerçekleri düşündüğümüzde fazlasıyla problemlidir.
Seçim bölgelerinin 72'sinde Kenya Seçim Komisyonu'nun seçim görevlileri ve adayların gözlemcileri tarafından imzalanan gizli oylama formlarının sayısı ile ulusal hesaplama merkezinin verdiği sayı birbirinden farklıdır. Örneğin, Ole Kalou seçim bölgesinde yerel KSK, 102,000 kayıtlı seçmenden Mwai Kibaki'ye 72,000 ve Raila Odinga'ya 5,000 oy vermektedir. Fakat aynı seçim bölgesi için hesaplama merkezinin hesabı yayınlandığında Kibaki'nin oyları 100,980'e fırladı (yani kayıtlı oyların %99'u).
Bu durum başka yerlerde de tekrarlandı. Elmolo seçim bölgesinde yerel KSK yetkilileri Kibaki'nin 50,145 oy kazandığını söylediler fakat bu sayı ulusal düzeydeki sayım hesaplarında 75,261'e çıkarıldı. Kieni seçim bölgesinde tutarsızlık 54,337 (yerel düzey) ve 72,054 (ulusal hesaplama) arasındaydı. Diğer değişik seçim bölgelerinde (Lari, Kandara, Kerugoya) her iki seçim aynı anda yapılmış olmasına rağmen parlamento seçimlerinde oy kullanan seçmen sayısından binlerce daha fazla seçmen başkanlık seçiminde "oy kullandı."
Bütün bunlar sınırlı fakat yaygın bir hesaplama saptırmasına işaret etmektedirler. (Ne de olsa eğer birkaç seçim bölgesinde 10,000 ila 30,000 arasında hesap saptırılmışsa 230,000 oyluk farkı oluşturmak zor olmaz.) 1 Ocak'ta KSK'nın saygın başkanı Samuel Kivuitu durumu kabul etti: Seçimi kimin kazandığını bilmiyorum ve mahkeme onaylamayana, asıl kayıtları görmeyene kadar da bilmeyeceğim".
Mwai Kibaki'nin oyları, Raila Odinga'nın oyları üzerinde yapılan değişiklikten daha fazla şişirilmiş gibi görünüyor. Bu durumun delili açık bir şekilde görünüyor: Velev ki seçim görevlileri parlamento seçimlerinin oylarını, başkanlık seçimlerinin oylarıyla mukayese edildiğinde hesaplamayı saptırmış olsunlar, o halde nasıl oluyorda parlamento seçimlerinde TDH lehine olan hesaplama başkanlık seçiminde tersine dönüyor? Azınlık partileri için oy kullanan bütün seçmenlerin Kibaki için oy kullanmış olmalarını gerektirdiğinden böylesi parçalı bir kişiliğe sahip oylama olasılığı uzak bir ihtimaldir.
Kanlı seçim sonrası
Manipülasyonun sonuçları felaket oldu. Nerdeyse KSK aceleden Kibaki'yi seçimin muzafferi olarak ilan eder etmez hem Nairobi varoşları hem de batı eyaleti patladı—varoş sakinlerinin kızgınlığının şiddeti ve batı eyaletinde bulunanların kundaklama saldırıları Kikuyu "kolonicileri"nden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla şiddet, rejimden nemalananlar Kikuyular olduğundan hem kabilevi hem de sosyo-ekonomik olarak görülebilir. Böylesi bir durum özellikle de Luo kabilesi için 1960'ların ve 70'lerin hüsranını hatırlatmaktadır.
Bununla birlikte oylar kabaca Kikuyu'ya karşı olmaktan çok aslında hükümete karşıydı: kabinenin sadece altı üyesi siyasi hayatta kaldılar ve aralarında başkan yardımcısı Moody Awori, planlama bakanı Henry Obwocha, ulaştırma bakanı Simeon Nyachae ve turizm bakanı Moses Dzoro'nun da bulunduğu kurbanların çoğu Kikuyu değildi. Hatta birkaç Luo ve aynı zamanda UBP üyesi olan diğer batı eyaletinden yetkililer koltuklarını kaybettiler.Eski bakan Nicholas Biwott veya Moi'nin kendi oğlu Gideon Moi gibi Moi yönetiminden siyasi hayatta kalanlar da konumlarını kaybettiler ve nerdeyse hiç bilinmeyen adaylar kolaylıkla onların yerlerini aldılar. Azınlık partilerinin neden bu kadar çok parlamento üyesi çıkardıklarının nedenlerinden sadece biri: görev sahibi olma farklı bir mükellefiyettir şeklindeki gerçektir ve seçmenler, değişimi teşvik etmeye hazır görünen herhangi birini seçmeye hazır görünüyorlardı.
Değişime yönelik eğilim bir kez daha 2002 sonrasında ona ihanet eden adam tarafından engellenecek gibi göründüğünde şiddet patladı. İki ilişkinin görünümü—Luo-Kikuyu ilişkisi ve Kikuyuların güçle ilişkisi—olayların içinde öyle olmasa bile Kikuyu karşıtı anlamına geliyor. Bu yazıyı yazarken "resmi" olarak açıklanan 600 kadar ölü vardı (hastanelerde kaydedildiğine ve gövenilir kaynaklara göre) fakat bu sayı kesinlikle bir düşük göstermedir özellikle de eğer bilgi eski sayıların dikkate alındığı tamamen izole edilmiş kırsal bölgelerden geliyorsa bu tamamen gerçek ölü sayısını bilmediğimiz anlamına gelmektedir.
Luo kabilesi batıda aralarındaki Kikuyu yerleşimcilerini katlederken Mungiki eşkiyaları, kendilerini Kiambu, Nyeri ve Murang'a'nın büyük patronlarına sevdirmeyi umarak kabileyi toplayıp Nairobi varoşlarındaki Luo kabilesine mensup olanları öldürmekle meşkuler. Hali hazırda Kenya'nın içinde 250,000 kadar insan yer değiştirmiş durumda ve Uganda'ya göçen mülteciler var. Fabrikalar boş duruyor, yollar kapalı, yiyecek ve insani krizler çok yakın. Uganda, Raunda ve doğu Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde, Mombasa'dan gelen petrol kaynaklarının kesilmesi taşımacılığı tehdit ediyor. Tanzanya bile karışıklıkların artçı şoklarını hissetmeye başlıyor. İyimser bir tahminle Kenya ekonomisi bir günde 30 milyon dolar kaybediyor ve bütün bölgenin kaybı bundan çok daha büyük olmalıdır.
2 Ocak 2008 de başkan Kibaki "ilgili partilerle diyaloğa hazır" olduğunu ilan etti. Bu iyi bir başlangıçtır fakat bir kez daha 76 yaşındaki başkan kendi geçmişinin (ve belki de arkadaş çevresinin) tutsağı olmuş görünüyor. Kibaki, uzlaştırma çabalarında bulunmak için Güney Afrika'dan gelen piskopos Desmond Tutu ile görüşmeyi erteledi (onun tavrının aksine Raila Odinga hemen Tutu ile görüştü) ve başsavcı Amos Wako 3 Ocak'ta krize bir çözüm bulmaları için düzenlenmiş üç komitenin (barış ve uzlaşma, durumun medya boyutları ve yasal sorunlarla ilgili üç komite) oluşturulmasını ilan ettiğinde, onlar seçimde koltuklarını kaybetmiş Simeon Nyachae, Nijenga Karume veya George Saitoti gibi bezmiş politikacıları komitelere doldurdular.
7 Ocak'ta Kibaki'nin, Gana devlet başkanı John Kufuor'u, şiddet tırmandığında önerilen uzlaşma çabalarını yeniden başlatması için davet ettiği ve (bir yetkilinin dediği gibi) "sadece Kenyalıları birleştirmeyecek aynı zamanda süreci iyileştirip tarafları uzlaştıracak" olan muhalefetle bir ulusal birlik hükümetinin kurulmasını önerdiği ile ilgili haber yapıldı.
Bu, başkan Kibaki'nin "Kenyalılar, sizler bize beş yıl önce başlattığımız değerler ve ilkelere güvenoyu verdiniz. Sizler önümüzdeki beş yılda size etmesini istediğiniz liderleri seçtiniz" dediği aceleci 30 Aralık zafer konuşmasındaki övünmesinden zekice bir ayrılıştır.
Bu şartlar altında iddia, ne doğrudur ne de gerçekçidir. Mwai Kibaki'nin son manevralarının gerçek bir pozisyon değişimi mi yoksa tehlikeli şartlara yönelik taktik bir düzenleme mi olduğu belli değildir. Eğer Kenya'nın şiddeti kontrol altına alınacaksa ve bu kâbusun ötesinde bazı ilerlemeler gerçekleştirilecekse, her ne kadar sancılı bir çözüm hâlihazırda mümkün olsa da her durumda bir ulusal birlik hükümetinin oluşturulması şu an için çözümdür. Bundan sonra Kenya'da neyin yaşandığı ile ilgili doğru düzgün bir muhasebenin yapılması gerekir.