Adl ve Hikmet
Allah'ın adil oluşundan amaç şudur:
Allah, hiçbir varlığın hakkını ihlal etmez, yerde bırakmaz, herkese hakkettiğini verir.
Hakîm oluşundan amaç da şudur:
Yaratılış nizamı; en güzel, en uygun nizamdır, diğer deyişle mümkün olan en iyi nizamdır.
Hace Nasıruddin-i Tusî şöyle der:
Coz hukm-i Hakkî ke hukm-râ şâyed, nîst
Hükmî ke zi-hukm-i Hak fuzûn âyed, nîst
Her çîz ke hest, ân çenân mî bayed
An çiz ke ân çenan ne mî bâyed, nîst
Cenab-ı Hakk'ın hükmünden başka hüküm olmaya değer yoktur.
Hakk'ın hükmünden artık gelen hüküm olamaz.
Var olan her şey, olması gerektiği gibidir.
Böyle olmaması gereken hiçbir şey yoktur.
Allah'ın hikmet ve inayetinin gereği, evrenin bir amacı ve anlamı olmasıdır. Var olan şey ya başlı başına hayırdır, yahut hayra vesile olmak için yaratılmıştır.
Hikmet; Allah'ın Âlim ve Murid oluşunun, eksiksiz ilim ve mutlak irade sahibi oluşunun tecellisidir. Evrende bir "illet-i gaaî" (amaçsal neden, amaç) bulunduğunu gösterir.
Fakat adaletin "ilim" ve "irade" sıfatları ile ilişiği yoktur. Daha önce belirttiğimiz anlamı ile adalet, Allah'ın "fail" oluşunun tecellilerinden birisidir. Başka bir deyişle zat sıfatlarından değil, fiil sıfatlarındandır.
"Adl" ve "hikmet" konularında ortaya çıkan ortak güçlük; mutsuzlukların, kara günlerin varlığıdır, daha kapsamlı bir deyişle "şerrin varlığı sorunu"dur. Şer sorunu "zulm" adı altında "adl-i ilâhî"ye karşı bir tereddüt ve itiraz olarak ileri sürmek mümkün olduğu gibi, "amaçsız görüngüler" (anlamsız, hedefsiz fenomenler) adı altında Yaratıcı'nın hikmetinde bir eksiklik, bir kusur olarak da alınabilir. Bu sebeple, materyalizme (maddecilik) kapılmanın bir sebebi olarak da sayılmaktadır. Meselâ canlılardaki "savunma" ve "korunma" cihazlarını ilâhî hikmet ve düzenlemenin bir tanığı, bir kanıtı olarak ileri sürdüğümüzde, derhal şu soru ortaya atılır: Niçin, aslında tehlike olsun ki? Tehlikeye ne gerek vardı ki savunma ve korunma cihazına da gerek olsun? Zararlı mikroplara ne gerek vardı ki akyuvarların onlara karşı savaşmaları gereksin? Yırtıcı hayvanların keskin dişlerine ne gerek vardı ki, onların avlarında da seğirtici ayaklar, koruyucu boynuzlar ve benzeri savunma araçları bulunsun? Hayvanlar âleminde, bir taraftan zayıf av hayvanlarında korku ve tehlikeden kaçma duygusu, diğer taraftan güçlü ve yırtıcı hayvanlarda avlama ve paralama duygusu vardır. İnsan zihninde şu soru doğmaktadır: Niçin saldırı araçları vardır ki savunma araçlarına da gerek olsun?
Çözülmeleri ince ve derin tahlilleri gerektiren bu sorular ve tereddüt noktaları, korku verici bir girdap gibi, bazı toplulukları içine çekip almıştır. Burada demelidir ki:
Der in varta keştî füru şod hezar,
Ke n'âmed ez-û tahta-î der kenâr!
Bu vartada binlerce gemi batmıştır ki
Bir tahtası dahi kıyıya vurmuş da değildir.
Maddeci ve düalist felsefeler ile kötümser (bedbin, feminist) felsefeler işte bu korkunç girdapta oluşmuşlardır.