CENNET-ÜL BAKÎ
Hak nasib eyledi vardım bir gece
Bakî' kenarında durdum bir gece
Sürûrla karışık garip bir hüzün
Sarmıştı canımı o an büsbütün
Biliyor musunuz nereye gittim?
Birden on dört asır geriye gittim
Ya Rab, nakşolunmuş bu topraklara
İbretlerle dolu bin bir hâtıra
Ya Rab, buralarda Resûl gezerdi
Ali'yle Zehrâ-yı Betûl gezerdi
Burada oynardı Hasan, Hüseyin
Buraya inerdi Cibril-i Emin
Burada dururdu saf saf mu'minler
Tekbir sesleriyle inlerdi her yer
Burada açardı iman gülleri
Buradan coşardı cihad selleri
Nereye bakarsan Resûl kokuyor
Sanki Bilâl çıkmış ezân okuyor
Ama ey Allah'ın yüce Resulü
Gidişinle soldu, hakikat gülü
Korktukların bir bir hakikat oldu
Makam, dünya hırsı kalplere doldu
Tenha kaldı, hakkın mîzânı Ali
Büküldü yeniden İslâm'ın beli
Ya Rab, nerede o vefâlı dostlar?
Selmân u Ebûzer, Mikdâd u Ammâr?
Bir Ravza'ya, bir de Bakî'ye baktım
Bağrım parelendi, ağıtlar yaktım
Bakî'den göklere gurbetin sesi
Yükselip ağlatır âşık herkesi
Baba kucağında mazlum evlâtlar
Nice yükselmesin göğe feryatlar?
Dedim adın senin cennetti hani?
Sana kıyan vallah cânîdir cânî!
Âh ey Bakî' senin gül bağın nerde?
Neden karanlıksın, çerağın nerde?
Biliyorum sözün çoktur ey Bakî'
Ama söze hacet yoktur ey Bakî'
Bu lisân-ı hâlin yeterdir bize
Oktan, kılıçlardan beterdir bize
Bu hâlin ârife irfândır senin
Sessizliğin gizli tufândır senin
Neredesin Mevlâ Sâhib-ez Zamân
Gel gör dostlarının hâli perişan
İsâ nefesli Yâr, anan bekliyor
Acıları henüz dinmek bilmiyor
Yaradır henüz sır dolu sinesi
Dinmemiş göz yaşı, vaveyla sesi
Gel de dinsin artık Zehrâ figânı
Beyt-üs Sürûr olsun "Beyt-ül Ahzân"ı
Gel ey Mevlâ göster "Gizli Makber"i
Gel beyan eyle o "Sırr-ı Etheri"
Musa Aydın
1-Ramazan-1421 / 28-Kasım-2000
EHL-İ BEYT-İ RESULULLAH
ONDANDIR İHSÂN BANA
CANSIN YA RESULALLAH