Adalet Nedir?
Adl kelimesi Arapça bir kelime olup aşağıda zikredeceğimiz anlamlarda kullanılmıştır:
1- Varlıkların ölçülü ve düzenli olması anlamında. Eğer, belli bir amaca yönelik olan, çeşitli parçalardan oluşan bir bileşim veya mecmuayı nazara alırsak, kendinden güdülen amacın sağlanması ve varlığının devam edebilmesi için, onun parçaları arasında nicelik ve nitelik açısından teadül ölçüsüne riayet edilmesi şarttır. Aksi taktirde ne varlığını devam ettirebilir, ne de kendinden güdülen amaç elde edilebilir.
Hz. Resulullah (s.a.a)'in Gökler ve yer adl üzere ayakta durmuştur hadisi-i şerifi işte bu anlama işaret etmektedir. Yani yerküre ve göklerdeki varlıklarda nicelik ve nitelik açısından kendilerinden beklenilen amaca uygun olarak teadül ilkesine riayet edilmiştir. Aksi taktirde, ne bu düzen var edilirdi, ne de farz-ı muhal var edilse bile, varlığını devam ettirebilirdi. Bu anlamdaki adlin karşıtı uyumsuzluk olur.
Gerçi, ilahi fiillerde bu açıdan bir kusur ve uyumsuzluk söz konusu değildir. Ama bu anlamdaki adlin karşıtı zulüm değil de uyumsuzluk olduğundan, bu bahsimizle bir ilişkisi yoktur.
2- Adaletin ikinci anlamı, hak sahiplerinin hakkına riayet edip, her şahsın hakkını kendisine vermektir. Bu anlama göre adalet: Her hak sahibinin hakkını kendisine vermek olarak tanımlanmıştır. Bunun karşıtı olan zulüm ise, hak sahiplerinin hakkına riayet etmemek olur.
Bu anlamdaki adalet Eş'arî ve Adliye grubu arasında bahis konusu edilmiş ve Allah'ın adil olduğunu savunan Adliye grubu, Allah Teala'nın bu açıdan adil olması, yani her hak sahibinin hakkını kendine vermesi gerektiğini belirtmiştir.
Ancak burada bazıları şöyle bir itiraz söz konusu etmişlerdir ki, hiçbir kimsenin Allah'a karşı bir hak sahibi olduğunu veya bir şeye istihkak kazandığını söylemek mümkün değildir ki, Allah Teala'nın hak sahiplerinin hakkına riayet etmesi veya istihkak sahiplerinin istihkak ettikleri şeyleri, adaleti gözeterek sahiplerine vermesi gerektiğine hükmedilsin. Buna göre, Allah Teala'nın fiillerinde bu anlamdaki adaletin yeri yoktur.
Bunun cevabı şudur ki; gerçi hiçbir kimsenin bizatihi Allah Teala üzerinde bir hakkı yoktur. Ancak ihsan sahibi olan Allah Teala'nın kendisi, mü'min ve salih kulları için bir takım hakları belirlemiş ve bunları kendi elçileri vasıtasıyla kullarına bildirmiştir. Dolayısıyla O'nun emirlerine iman edip riayet eden insanlar, bu sayede bir takım şeylere istihkak kazanıp hak sahibi olurlar.
Öte yandan akıl, Allah Teala'nın verdiği sözlere riayet etmesi gerektiğine hükmediyor. Çünkü akıl, verilen sözde durmamayı çirkin kabul etmektedir. Yine aklın hükmü gereği, Allah Teala da her türlü çirkinliklerden münezzeh olduğundan; akıl, bu hakların sahiplerine verilmesini zorunlu görmektedir.
Hz. Ali (a.s)'ın: Ey Allah'ın kulları! Allah Teala'nın sizleri yarattığı amaç ve sizleri kendinden sakındırdığı doğrultuda hakkıyla O'ndan sakının. Sizlere va'dettiği doğrultuda da sözünü gerçekleştirmek açısından O'na karşı hak kazanın.[1] buyruğu aklın bu hükmüne işaret etmektedir.
Bu durumda, gerçi bir açıdan Allah'ın kullarına olan nimet ve mükafatları tamamıyla O'nun bir ihsanıdır. Ama Allah'ın verdiği va'd göz önüne alınırsa da, bir çeşit istihkak ve hak söz konusu olmaktadır. O halde Allah Teala'nın sözüne ve va'dine sadık olması açısından, bu haklara ve istihkaklara riayet etmesi bahis konusu olabilir.
3- Bazen adalete daha geniş bir anlam yüklenerek; Adalet, her şeyi kendi yer ve mevkiine koymaktır şeklinde tarif edilir. Buna göre, adalet her şeyi kendine layık yer ve mevkie koymak ve her işi layık ve uygun şekliyle yapmak anlamını ifade eder.
Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: Adalet işleri kendi yerlerine koyar. [2] Bu anlamdaki adaletin karşıtı olan zulüm ise, şeyi kendine layık yer ve mevkiine koymamak ve işi layık ve uygun olduğu şekliyle yapmamak olur.
Rağib El-Müfradat adlı kitabında zulmü şöyle tanımlıyor: Zulüm, lügat ehli ve bir çok ilim ehlinin nezdinde, bir şeyi kendi yerine koymamaktır.[3]
Bu anlamdaki adalet, hikmet ile aynı anlamı taşır ve adilane iş ile hekimane iş, aynı manayı ifade ediyor. Bu anlamdaki adalet, daha genel olup önceki anlamları da içermektedir.
Allah Teala bu anlamda da adildir. Yani hem her hak sahibinin hakkına riayet eder, hem de bütün işleri hikmet ve adalet ölçülerine uygun olarak yapar. Bu anlamdaki adalet gereğince, Allah Teala hem yaratma, hem kanun koyma, hem hükmetme, hem de mükafat ve ceza vermede adildir.
Dolayısıyla Allah'ın adil olmasının anlamı, bütün insanlara ve bütün yaratıklara eşit davranması değildir. Çünkü bütün insanlara ve bütün yaratıklara aynı gözle bakıp aynı şekilde davranmak, her şeyi aynı mevki ve konuma getirmek, bir çok yerde onları layık oldukları yer ve mevkie koymamayı icap ettirir. Bu ise adalete aykırıdır.
Nasıl ki, bir öğretmenin adil olmasının anlamı, bütün öğrencilerine, ister çalışsın, ister çalışmasın aynı notu verip, aynı şekilde mükafatlandırması değilse, aksine öğretmenin adil olmasının anlamı, her öğrenciye hak ettiği notu verip, hak ettiği derecede mükafatlandırması ise, Allah Teala'nın adil olmasının anlamı da, bütün yaratıklarını her açıdan eşit tutup, hepsine aynı şekilde davranması değildir. Aksine, Allah Teala'nın adil olmasının anlamı her varlığa hak ettiği mükafatı verip, layık olduğu kemal ve mevkie ulaştırmasıdır.
Yine Allah Teala'nın adil ve hekim olmasının anlamı, bütün varlıkları aynı şekilde yaratması ve birine ne vermişse, hepsine de aynı şeyleri vermesi değildir. Meselâ, bir hayvana kanat veya boynuz vermişse, bütün hayvanlara ve insanlara da onun aynını vermesi asla adalet ve hikmetin gereği değildir. Aksine, Allah'ın adil ve hekim olması, varlıkları, en çok hayır verecek, birbirleriyle en fazla uyum içerisinde olacak ve kendilerinden amaçlanan nihai hedefe ulaşmalarında ve varlıklarını sürdürmelerinde ihtiyaç duydukları gerekli araç ve gereçlerle donatılmış şekilde yaratmasıdır.
Nitekim, Allah Teala'nın adil olması, her yükümlü yaratığına, onların istidat ve imkanları dahilinde görev vermesi ve onların imkanları dahilinde onlar hakkında hüküm verip herkese hak ettiği karşılığı vermesidir.
Buna göre adalet, Allah Teala'nın hiçbir kimseye zulmetmediğine ve akıl sahiplerinin kötü gördüğü şeyleri işlemediğine inanmaktır.
Adalet, herkese ve her şeye gereken hakkının verilmesi ve fertler arasında, nedensiz ayrım yapılmamasıdır.
Başka bir deyimle adalet, Allah Teala'nın her şeyi gerçek ve uygun hedef ve kemaline ulaşabilecek şekilde yaratması, her varlığı kendine layık mevki ve yerine koyup, hakkı hak sahibi olana vermesidir. Yoksa insanları veya bütün varlıkları bir şekilde ve eşit haklara sahip olarak yaratmaya ve ister çaba harcasın, ister harcamasın, ister ihsan ehli olsun, ister fesat ehli, herkese aynı hakkı tanımaya adalet denmez.
En açık şekliyle ilahi adalet, Allah Teala'nın hiçbir kimseye zulmetmediğine ve işlerinin doğruluk ve hikmet üzere olduğuna inanmaktır.
------------------------------------------------------------
[1]- Nehc-ül Belağa: Hutbe no: 82
[2]- Nehc-ül Belağa: 427. özdeyiş
[3]- Müfradat-i Rağib: s. 315