İslam Dininde Mead İnancı
İlahi dinlerin sonuncusu ve en mükemmeli olan İslam dininde hiçbir şeye mead ve kıyamete inanmak meselesi kadar önem verilmemiştir. Hemen hemen Kur'an-ı Kerim'in her sayfasında bir veya birkaç ayet doğrudan veya dolaylı olarak kıyamet gününe değinmiştir. Kur'an-ı Kerim'in iki bine yakın ayeti doğrudan veya dolaylı olarak mead konusu ile ilgilidir.
Kur'an-ı Kerim çeşitli açılardan mead meselesini ele alıyor. Bazı ayetlerinde mead konusunun akıl açısından mümkün olduğunu vurguluyor, bazı ayetlerinde onu zorunlu kılan delilleri zikrediyor, bazı ayetlerinde meadı inkar edenlerin herhangi bir burhan ve delile dayanmaksızın sırf kendi heva ve heveslerine meydan bulmak gayesiyle onu inkar ettiklerinden söz ediyor, bazı ayetlerinde de mead inancının bütün ilahi dinlerin temel inanç esası olduğunu ortaya koyuyor.
Bilahare Kur'an-ı Kerim, bir çok ayetinde kıyamet gününün vuku bulacağından şüphe etmenin imkansız olduğunu bildiriyor. Şüphesiz kıyamet gelecektir. Onda hiçbir şüphe yoktur. Ve muhakkak Allah, kabirdekileri diriltecektir.[1]
Kur'an-ı Kerim, yeryüzünün ilk insanı ve aynı zamanda Allah Teala'nın ilk peygamberi olan Hz. Adem'i, yasaklanan ağaçtan yemesi sonucu dünya hayatına gönderirken, Adem'e olan ilk hitabında, ona insanların dünya sürecinde yaptıklarından dolayı ahirette hesaba çekileceğini bildirdiğini buyuruyor.
Allah Teala şöyle buyuruyor: Hepiniz oradan inin! dedik. Tarafımdan size bir yol gösteren gelecektir. Kim, benim yoluma uyarsa, ona ne korku vardır, ne de üzülecektir. İnkar eden kimseler ve ayetlerimizi yalanlayanlar ise, onlar cehennemlik olanlardır, onlar orada temelli kalacaklardır.[2]
Yine Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de bütün Ademoğullarına şöyle hitap ediyor: Ey İnsanoğulları! Size aranızdan ayetlerimizi okuyan peygamberler geldiğinde, kim, onların bildirdiklerine karşı gelmekten sakınır ve gidişini düzeltirse, işte onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir de. Ayetlerimizi yalanlayıp onlara karşı büyüklük taslayanlar ise, işte onlar cehennemliklerdir, orada temelli kalacaklardır.[3]
Yine Kur'an-ı Kerim, ilahi elçilerin şeyhi unvanını alan Hz. Nuh (a.s)'ın ümmetine olan en önemli mesajının Allah Teala'nın onları bitki gibi topraktan yeşerttiği, sonra tekrar ona döndüreceği, sonra da ondan çıkararak hesaba çekeceği olduğunu bildirir.
Kur'an-ı Kerim Hz. Nuh'un kavmine şöyle seslendiğini haber veriyor: Ve Allah sizi topraktan bitirdi. Sonra sizi ona iade edecek ve bir daha oradan çıkaracaktır.[4]
Kur'an-ı Kerim, tevhid kahramanı Hz. İbrahim (a.s)'ın kavmine hitaben: Siz Allah'ı bırakıp sâdece bir takım putlara tapıyor, aslı olmayan sözler uyduruyorsunuz. Doğrusu, Allah'tan başka taptıklarınızın size rızk vermeye güçleri yetmez. Artık rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk edin. O'na şükredin. En sonunda siz O'na döneceksiniz buyurduğunu bildiriyor.
Yine Kur'an-ı Kerim, Hz. İbrahim'in Kabe'yi inşa ettiği sırada Mekke şehri sakinleri için: Rabbim! Burasını emin bir şehir kıl, halkından, Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızklandır şeklinde dua ettiğini, Allah Teala'nın da: İnkar edeni de az bir müddet geçindirir, sonra da onu ateşin azabına uğramak zorunda bırakırım, ne kötü sonuç [5] cevabını verdiğini bildirir.
Yine Kur'an-ı Kerim, Hak Teala'nın Hz. Musa'yı peygamberlikle görevlendirirken ona: Ey Musa! Verdiklerimle ve seninle konuşmamla seni insanlar arasından seçtim; sana verdiğimi al ve şükret Ona levhalarda her şeyden bir öğüt yazdık ve her şeyi uzun uzadığa açıkladık; onlara sıkıca sarıl, milletine de emret en güzel şekilde tutsunlar. Size Allah'a karşı gelenlerin yurdunu göstereceğim. Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları, ayetlerimden yüz çevirteceğim. Onlar bütün ayetleri görseler, yine de inanmazlar; doğru yolu görseler, yol olarak benimsemezler; azgınlık yolunu görseler, hemen onu yol edinirler. Bu, onların mucizelerimizi yalan saymaları ve onlardan habersiz görünmelerinden ileri gelir. Ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalan sayan kimselerin işleri boşa gitmiştir. Onlar işlediklerinin karşılığından başka bir şeyle mi cezalanırlar? [6] buyurduğunu ve Hz. Musa'nın hakka davet etmesine karşılık Firavun'un: Beni bırakın da Musa'yı öldüreyim, o, Rabbine yalvara dursun. Onun, sizin dininizi değiştireceğinden veya yeryüzünde bozgunluk çıkaracağından korkuyorum demesine karşılık Hz. Musa'nın: Doğrusu ben, hesap görülecek güne inanmayan böbürlenenlerin hepsinden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığınırım [7] buyurduğunu haber verir.
Bu arada Kur'an-ı Kerim, Hz. Musa ile Firavun arasında geçen bu tartışma esnasında Firavun'un ailesinden bir kişinin Hz. Musa'ya gizlice iman ettiğinden söz ediyor ve onun kavmine nasihat ederken: Ey milletim! Bana uyun, sizi doğru yola eriştireyim. Ey milletim! Şüphesiz bu dünya hayatı geçicidir, ama ahiret, doğrusu işte o, asıl kalınacak yurttur. Kim bir kötülük işlerse ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, inanarak salih amelde bulunursa, işte onlar cennete girerler; orada hesapsız şekilde rızıklanırlar. Ey milletim! Nedir başıma gelen? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz. Siz beni Allah'ı inkar etmeye, bilmediğim bir şeyi O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz; ben ise sizi, güçlü olan, çok bağışlayan Allah'a çağırıyorum. Beni kendisine çağırdığınızın, bu dünyada da ahirette de çağırabilecek kabiliyette olmadığında, hepimizin Allah'a döneceğinde, aşırı gidenlerin ateşlikler olduklarında şüphe yoktur. Size söylediğimi hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a bırakıyorum. Doğrusu Allah, kulları görür [8] dediğinden bahsediyor.
Yine Cenab-ı Hakk'ın, Hz. İsa (a.s)'a: Ey İsa! Ben seni eceline yetireceğim, seni kendime yükselteceğim, inkar edenlerden seni tertemiz ayıracağım; sana uyanları, kıyamet gününe kadar, inkar edenlerin üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz Bana'dır. Ayrılığa düştüğünüz hususlarda aranızda hükmedeceğim. İnkar edenleri de dünya ve ahirette şiddetli azaba uğratacağım. Onların hiç yardımcıları olmayacaktır. İnanıp salih amellerde bulunanların ecirleri ise tastamam verilecektir.
Allah zalimleri sevmez[9] buyurduğunu haber veriyor.
Velhasıl Kur'an-ı Kerim, bütün ilahi peygamberlerin davetlerinin, mebde ve mead olmak üzere iki temel üzere kurulduğunu beyan buyurmaktadır.
Sonra Kur'an-ı Kerim, bizzat kendi davetini de bu iki ilke üzerine temellendirerek, mead konusuna bütün ilahi kitaplardan daha fazla ehemmiyet veriyor. Şimdi Kur'an-ı Kerim'in kendi muhataplarına mead konusunda verdiği mesajlardan bazı örnekler verelim.
Allah Teala şöyle buyuruyor:
Biz, gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları hak olarak yarattık. Kıyamet günü şüphesiz gelecektir. O halde yumuşak ve iyi davran.[10]
Yine Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
Ey insanlar! Rabbinizden sakının; doğrusu kıyamet gününün sarsıntısı büyük şeydir. Kıyameti gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiğini unutur, her hamile kadın çocuğunu düşürür, insanların sarhoş olduklarını görürsün; oysa sarhoş değildirler, fakat Allah'ın azabı çok çetindir.[11]
Yine Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur:
Ey iman edenler! Alışverişin, dostluğun ve şefaatin olmayacağı günün gelmesinden önce, sizi rızıklandırdığımızdan hayra infak edin. İnkar edenler, işte onlar zalim kimselerdir. [12]
Bu ayetler, Kur'an-ı Kerim'in mead konusuna değindiği onlarca ayetlerden sadece birkaçıdır. Bütün bu ayetler İslam dininin mead konusuna ne kadar önem verdiğini göstermektedir.
Ancak ilahi elçilerin meadın gerçekleşeceği hususundaki bu ısrarlarına karşılık, genellikle müstekbirlerden oluşan materyalist düşünceli bir grup, meadın gerçekleşmesinin bilim açısından imkansız olduğunu ileri sürerek, böyle bir iddianın ortaya atılmasının, ya çıkar amaçlı bir iftira olduğunu, ya da bu iddiada bulunan kimsenin aklını yitiren deli bir kimse olduğunu ortaya atmışlardır.
---------------------------------------------------------------------------------
[1]- Hac: 7
[2]- Bakara: 38, 39
[3]- A' raf: 35, 36
[4]- Nuh: 17, 18
[5]- Bakara: 126
[6]- A'raf: 144. ayetten 147. ayete kadar
[7]- Mü'min: 26, 27
[8]- Mü'min: 38. ayetten 44. ayete kadar
[9]- Al-i İmran: 55. ayetten 57. ayete kadar
[10]- Hicr: 85
[11]- Hac: 1, 2
[12]- Bakara: 254