İSLAM"DA BEDA
Yazar Allame Askeri
İslam"da BEDA
Bedânın Lügat ve Akidevî Anlamı
Bedânın lügat manası
Lügütta bedâ kelimesinin iki anlamı vardır:
a) Tamamen belli oldu
b) Kararın değişmesi, yeni bir karar almak
İslam Akâidi Ulemasında Bedâ
İslam akaidi alimleri Bedâ kelimesini şu anlamda kullanırlar: Kullardan saklı olanın, Allah Tealâ indinde tamamen belli ve aşikar hale gelmesi.
Kimi de, bedâ kelimesini Allah Tealâ"nın görüş ve rey değiştirmesi ve yeni bir karara varması şeklinde tamamen yanlış ve batıl bir manada yorumlamıştır ki Allah Tealâ bundan elbette ki münezzehtir.
Kur"an-ı Kerim"de Bedâ
a) Allah Teala Râ"d Suresi, 7 ve 27"de şöyle buyurmaktadır:Küfre sapanlar derler ki Ona Rabbinden bir ayet -mucize- indirilseydi ya. Ardından, aynı surenin 38-40. ayetlerinde buna açıklama getirmekte ve şöyle buyurmaktadır:. Allah"ın izni olmaksızın hiçbir peygamber herhangi bir ayeti -mucizeyi- getirmek, olacak iş değildi. Her zamanın belli bir kitabı vardır. ve:Allah Tealâ istediğini ortadan kaldırır, istediğini de bırakır, Kitab"ın aslı da 0"nun katındadır. ve Onlara -azab olarak- vaadettiklerimizden bir kısmını sana göstersek de, senin hayayatına son versek de, sana düşen yalnızca tebliğdir ve sorgulama da bize aittir
Ayetlerin Açıklaması
1-Bizzat âyet kelimesinin lügat anlamı apaçık alâmet ve besbelli nişânedir; bir arapça şiirde de geçtiği üzere herşeyde, Allah"ın bir olduğunu gösteren apaçık bir ayet -nişane, belirti- vardır derken âyet kelimesi arapçada iz, belirti ve nişane anlamında kullanılmaktadır.
Peygamberlerin gösterdiği mucizelere de ayet denilir. Çünkü peygamberin iddiasının doğruluğunu göstermekte ve Allah Tealâ"nın kudretini ispatlamaktadır. Allah Tealâ peygamberlerini mucizelerle takviye etmiştir; hz. Musa"nın -sa- âsası, hz. Salih"in -sa- devesi vb.gibi. (Şuara-67, A"raf- 73"te geçtiği üzere)
Bir diğer anlamı da azaptır; Allah Teala kafir ümmetlere indirdiği türlü azapları âyet kelimesiyle tabir etmektedid, nitekim Şuarâ Suresi"nin 120-121.ayetlerinde Sonra, bunun ardından, geri kalanları suda boğuk, hiç şüphe yok, bunda bir âyet -azap- vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler ve Hud kavmi için de Böylelikle onu yalanladılar, biz de onları helâk ettik, hiç şüphe yok, bunda bir ayet -ibret- vardır -Şuarâ,139- buyurmaktadır. Keza, A"raf Suresi 133"te de şöyle buyruluyor :biz de ayrı ayrı mucizeler ve ayetler olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık, yine büyüklük tasladılar ve suçlu -günahkar- bir kavim oldular
2-Ecel
Ecelin kelime anlamı süre, tanınan belli bir zaman, başlama veya bitme vakti vb"dir. Mesela eceli geldi denildiğinde de genellikle ölüm vakti geldi denilmek istenir. Aynı şekilde bu kelimenin arapçadaki bir diğer kullanılış biçimi de belli bir süre ve vakit tayin edilmesidir.
3-Kitab
kitab kelimesinin çeşitli anlamları vardır. Ancak, sözkonusu ayette geçen mana belirlenen yazı veya mukadder olan yazıdır ve ayette geçen Likulli ecelin kitâbın anlamı peygamberin mucize getirmesi için tayin edilmiş belli bir zaman vardır. şeklindedir.
4-Yemhu
Yemhunun lügat anlamı ortadan kaldırmak, iptal etmek ve silmek ve kimi yerde de izni, etkisini ortadan kaldırmak şeklindedir. Nitekim Esrâ-İsrâ- Suresi"nin 12.ayetinde de buyurulduğu üzere:
a-Biz geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık, gece ayetini -gecenin izi olan karanlığı- sildik de, Rabbinizden bir fazl aramanız, yılların sayısını ve hesabın öğrenmeniz için gündüzün ayetini aydınlatıcı kıldık.
b-Şûrâ Suresinin 24. ayetinde de yemhu=ortadan kaldırmak, yok etmek anlamında geçer:
Allah, batılı yokedip ortadan kaldırır ve kendi kelimeleriyle hakkı hak olarak pekiştirir.
Bu AyetlerinTefsiri
Allah-u Azze ve Cell bu ayet-i kerimelerde Kureyş kâfirlerinin hz.Resulullah"tan -sav- birçok mucize istediklerini haber vermektedir. Nitekim Esrâ Suresi"nin 90 ve92. ayetlerinde şöyle buyrulur:
Dediler ki, bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız(.) veya öne sürdüğün gibi gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah"ı ve melekleri karşımıza getirmelisin
Daha önceki bahsimizde Ra"d Suresi"nin 38.ayetini hatırlatmış ve Allah Tealâ"nın şöyle buyurduğunu belirtmiştik:Allah"ın izni olmaksızın hiçbir peygambere herhangi bir ayeti -mucizeyi- getirmek olacak iş değildir. Her ecel -tayin edilmiş her zaman- için belli bir kitap -yazı, hüküm, son- vardır.
Buna ilişkin olarak, bir sonraki ayette bir istisna belirtilmekte ve Allah Teala bu kitapta yazılı olan rızık, ecel, mutluluk, mutsuzluk.vb. şeylerden dilediğini iptal eder ve o kitapta henüz yazılı olmayan -dilediği bir- şeyi yazar ve belirler; hiçbirşeyin değişmediği ve değiştirilemez olduğu Kitabın aslı (Levh-i Mahfuz) ise Allah Tealâ"nın indindedir. buyrulmaktadır.
Bu nedenledir ki Rabb"ul Alemin hazretleri bunun ardından şöyle buyurur:onlara vaadettiğimiz azapların bir kısmını-n ne olduğunu- sana göstersek veya ondan önce seni öldürecek olsak.
Buraya kadar aktardığımız mevzuları Taberi, Kurtubâ ve İbni Kesir"in mezkur ayetin tefsiriyle ilgili kayıtlarında da bulabilmek mümkündür, sözkonusu eserlerden birkaç örnekle yetiniyoruz:
Hattaboğlu Ömer, Allah"ım! Eğer beni bahtiyar kullarından etmişsen -yazmışsan adımı o zümreden sil de bahtiyarlar zümresine yaz, zira Sen dilediğini yazar, dilediğini silersin, asıl kitab Senin katındadır.
İbni Mesud"dan da onun şöyle dediği rivayet olunur:Allah"ım! Beni bahtiyarlar zümresinden ettiysen orada kalmamı sağla. Bedbahtlar zümresine yazmışsan oradan sil de bahtiharlar zümresine yaz beni.Sen dilediğin yazar, dilediğini silersin, kitabın aslı Senin katındadır.
Ebu Vâil"den de, onun şu duayı pek sık okuduğu olunur:Allah"ım! Eğer bizi bedbahtlar zümresine yazdıysan,oradan silde bahtiyarlar zümresine yaz; bahtiyarlar zümresine yazmışsan hep orada kalmamızı sağla! Nitekim Sen dilediğini yazar, dilediğini silersin, kitabın aslı Senin katındadır.[1]
Allâme Meclisi"nin Bihâr"ul Envâr"ında da şöyle geçer:
Allah"ım! Bizi bahtiyarlar sınıfına yazdıysan öylece kalmamızı sağla, bedbahtlar sınıfına yazdıysan, onu sil de, bahtiyar sınıfına yaz bizi. Şüphesiz, Sen dilediğini yazar, dilediğini silersin, kitabın aslı Senin katındadır![2]
Kurtuba da, Sahih-i Buhari"yle Sahih-i Müslim"de geçen bu istidlâle istinad ederek hz.Resulullah"ın -sav- şöyle buyurduğunu yazar:
ömrünün uzun ve rızkının bol olmasını isteyen, akrabalarını ve yakınların gözetsin, onlara sılâ-i rahimde bulunsun.
Bir diğer rivayette de şöyle geçer:Ömrünün uzun ve rızkının bol olmasını isteyen, Allah"tan çekinsin ve akrabalarıyla yakından ilgilenip onları gözetsin.[3]
İbni Abbas, kendisine sorulan bir soruya verdiği cevapta şöyle der:
Allah-u Azze ve Cell O öyle bir yaratıcıdır ki sizi çamurdan yarattı ve ecelle, belirlenip muayyen edilmiş ecel O"nun katındadır buyurmaktadır.
Bu ayette geçen ilk ecel insanın doğduğu andan ölüm anına kadarki zamandır.Belirlenmiş olarak adlandırılan 2.ecel ise ölümden sonrasından başlayıp kıyamete kadar sürecek olan berzahtır ki, bunun ne kadar süreceğini Allah"tan gayrı kimse bilemez. O halde eğer bir insan, Allah"a kullukta bulunur da akrabalarını ve yakınlarını dolaşıp gözeterek onların gönlünü alırsa Allah Teala onun berzahta bekleyeceği süreden dilediğince alıp ömrüne verir ve ömrünü uzatmış olur; Allah"a itaatsizlikte bulunur, isyan eder, kulluk vazifesini ihmal eder ve akrabalarıyla ilişkilerini keserse o zaman da Allah Tealâ onun dünya hayatındaki ömründen alıp berzahına ekler ve dünya ömrü kısalmış, berzahı ise uzamış olur.[4]
İbni Kesir bu istidlâle bazı noktaları daha ekliyor ki, bunları kısaca şöyle özetlemek mümkün:
Bunlar, Ahmed"le Nesâi ve İbni Mâce"nin hz.Resulullah"tan -sav- naklettiği şu hadisle uyumludur:
Günah işlemek insanın rızkını yok eder ve kazayla kaderi ancak dua değiştirir ve ömür, ancak başkalarına iyilik, ihsan ve bağışta bulunmakla uzar.[5]
Bir başka hadiste de şöyle buyrulur:
Dua, kaza ve kader gökle yer arasında dolaşıp durur -sabit değildirler, değişirler.[6]
Buraya kadar aktardıklarımız, mezkur ayetin tevilinin sadece bir yüzünü göstermektedir; bu hususta ileri sürülen farklı görüşleri şöylece örnekleyip özetlemek mümkündür:
Maksat bir hükmün iptal edilip ve bir başka hüküm verilmesidir, daha basit bir deyişle bir hükmün diğerini nashedip geçersiz kılmasıdır. Bunun her konuyu kapsadığını söylemek hiç de yanlış olmaz
Yukarıdaki görüşün sahibi Kurtuba, bir diğer yerde de şöyle diyor:
Mezbur ayet herşeyi kapsar, her mevzu için geçerli olduğu apaçık ortadadır, yine de en iyisini Allah bilir.[7]
İbni Abbas"ın Allah dilediğini yazar, dilediğini bozar, kitabın aslı O"nun katındadır ayetiyle ilgili görüşünü ise Taberi"yle Siyuti şöyle aktarmaktadır:
Allah Teala her yıl olacakları o yılın Kadir Gecesi"nde mukadder edip belirler; sadece mutlulukla mutsuzluk buna dahil edilmez[8]
İki kitap vardır, birinde olacaklar yazılır ve bozulur - silinir- diğeriyse kitabın aslı, özüdür[9]
b-Allah Tebarek ve Tealâ hazretleri Yunus Suresi, 98"de şöyle buyurur:
İsyan ve sapmadan sonra iman edip de bu imandan fayda gören yegâne kavim hz.Yunus"un kavmidir; iman edince dünya hayatında onlardan aşağılatıcı azabı kaldırdık ve onları belli bir zamana kadar yararlandırdık
Ayette geçen kelimelerin şerhi
1- :ondan üzüntü ve kaderi
2-: Aşağılık, zillet, horluk, alçaklık
3-:Uzun veya kısa, ama belirsiz bir süre
Ayetin Tefsiri
Hz.Yunus -as- hadisesi Taberi, Kurtubâ ve Mecme"ul Beyân tefsirlerinde[10] ilgili ayetin tefsir kısmında şöyle anlatılır:
Bugünkü Musul"un çevresinde yeralan Neynevâ adlı mıntıkada yaşayan Yunus -as- kavmi puta tapmaktaydı. Allah Tealâ onları putperestlikten kurtararak islamla hidayetlerini sağlamak için hz. Yunus"u -s- o kavme gönderdi. Ama onlar hz.Yunus"un -s- davetini kabul etmediler.
Hz.Yunus"un -s- Hakk"a davetini kabul eden az sayıda insanlar arasında bir âbîd, bir de alim vardı ki âbid olan -çok ibadet eden- adam hz. Yunus"a -s- bu kavmi lanetlemesini ve Allah Tealâ"dan Neynevâ ahalisine azabını göndermesini istemesini söylüyordu. Alim ve bilge olan zat ise hz.Yunus"a -s- sakın bunu yapma, Allah Tealâ senin duanı kabul ediverir de kavmin helak olur gider sonra; halbuki Allah Tealâ kullarının helâk olmasını istememektedir diye tavsiyede bulunuyordu.
Sonunda hz.Yunus -s- âbidin ısrarını kabul ederek kavmini lânetledi, bunun üzerine hz. Allah-u Azze ve Celle"den falan ayın falan günü şöyle bir azap gelecek diye hitab olundu ve hz.Yunus da -s- bu haberi kavmine iblağ etti.
Vaadolunan belânın inme vakti yaklaşınca hz.Yunus -s- ilahi azaba yakalanmamak için kendisine iman eden abidle birlikte kavmini terkedip o bölgeden uzaklaştı. Alim ve bilge olan mümin ise oradan ayrılmayarak kavmine Eğer vaadolunan gece Yunus burada, sizin aranızda olursa azap size inmeyecektir, ama o aranızda bulunmazsa şafak sökerken azaba yakalanacaksınız dedi. O gece Yunus -s- kavminin arasında yoktu, bi gerçeği anlayan ve vaad olunan azabın belirtilerini de gözleriyle bizzat görerek helâk olacağından artık hiç şüphesi kalmayan kavim hemen bilge mümine koşarak pişmanlık duyduklarını ve kendilerine bir kurtuluş yolu öğütlemesini istediler. Bilge mümin Allah Tealâ"ya samimi bir yönelişle yönelmekten başka yolunuz yokdedi ve şöyle ekledi:Gerçekten pişmansanız Allah"a yönelip tövbe edin ve ağlayıp sızlanın, el açıp yakarın O"na, ola ki size acır da rahmetini indiriverir ve azabını göndermez size. O halde hemen şehirden çıkın, başınızı alıp dağa, bayıra gidin, kadınlarınızla çocuklarınızı birbirinden ayırın, hayvanlarınızı da yavrularından ayırın, can-u gönülden tövbe ederek af dileyip ağlaşın hepiniz, ağlayın, sızlayın ve samimiyetle özür dileyin.
Neyneva ahalisi bu tavsiyeye kulak asarak hemen şehri terkettiler, çoluk çocuklarını ve hayvanlarını da yanlarına alarak oradan uzaklaştılar, rahat olmayan elbiseler giydiler, anneleri evlatlarından, hayvanları yavrularından uzaklaştırdılar, kendileri de onlardan uzak durup kendi hallerine bakarak ağladılar, tam bir ihlasla tövbe edip pişmanlıklarını var güçleriyle vurguladılar, ah-u figan edip pişmanlıklarını var güçleriyle vurguladılar, ah-u figan edip ağlaşarak Allah Tealâ"dan affedilmelerini istediler Rabbimiz! Peygamberin Yunus"un -s- tebliğ ettiği herşeye iman ettik biz! dediler.
Bu samimi tevbe ve kukla yaraşır yakarış üzerine Rahman ve Rahim olan Allah Tealâ onları affetti, gölgesi başlarının üzerine kadar inmiş olan azabı onlardan uzaklaştırdı. Böylece tövbelerinin kabul edilmiş olduğunu görerek işledikleri bütün suç ve günahları bir daha işlememecesine terkettiler; haksız yere elde ettikleri eşya ve malları sahiplerine geri verdiler; hatta bir binanın temelinde haksızlıkla alınmış bir taş varsa, onu söküp iade ettiler. Bu nedenledir ki Allah Tealâ samimi tevbelerinden sonra, vaadedilen azaptan kurtardı Yunus -s- kavmini, nitekim Allah dilediğini yazar, dilediğini de siler; Kitab"ın aslı O"nun katındadır!
C-Allah Teala hazretleri A"raf Suresi"nde- 142. ayet- şöyle buyurur:
Musa"yla otuz gece için sözleştik ve buna 10 gün daha ekleyerek tamamlamış olduk, böylece Rabbi"yle görüşmesi kırk geceyle tamamlanmış oldu.
Bakara, 51"de de şöyle buyrulup:Hani Musa"ya 40 gece vaid vermiştik, ama siz onun yokluğunda buzağıya taptınız ve zalim oldunuz
Hulefâ Okulunun Rivayetlerinde Beda
Teyalisi, Ahmed, Sa"doğlu ve Tirmizi hz. Resulullah"ın-sav- şöyle buyurduğunu yazarlar.
Allah Teala hz.Âdem"e -s- evlatlarını gösterdi. Âdem aleyhisselam, evlatları arasında ilginç, çekici ve pek nurlu birini görerek;
- Ya Rabbi! Bu kim? diye sordu.
Allah Teala"dan -cc- şu nida geldi:
-O , senin evlatlarından, Davut"tur.
-Rabbim, o ne kadar yaşayacak?
- Altmış yıl.
- Rabbim, onun ömrünü uzat.
- Bu mümkün değil, ama sen kendi ömründen ona verilmesini isteyebilirsin.
- Rabbim, benim ömrüm ne kadar olacak?
- Bin yıl.
- O halde ben ömrümün 40 yılını ona bağışlıyorum!
Hz. Âdem"in -s- ölüm vakti gelip çatınca melekler ruhunu kabzetmeye geldiler. Hz.Adem aleyhisselam,henüz ömrümün 40 yılı kalıyor dediğindeOnu daha önce evladın Davud"a -s- bağışlamıştın ya! diye hatırlattılar.[11]
Hulefa okulu mensuplarının kaynaklarından sılâi rahim -akrabaları görüp gözetme- vb. amellerin etkileri ve tesirleri konusunda yazılanlara daha önce de kısaca değinmiştik, bu örneği ise Allah dilediğini yazar,dilediğini bozar, Kitab"ın aslı O"nun katındadır buyruğunun bâriz misdaklarından biri olması hasebiyle aktardık.
Hz.Resulullah"ın -sav- Ehl-i Beyt"inin İmamları da -s- bu yazma ve bozmayı bedâ olarak adlandırmışlardır ki aşağıda bunu da birkaç örnek belgeyle aktarmayı yeterli buluyoruz.
Ehl-i Beyt İmamları"nın -s- Rivayetlerinde Bedâ
Allame Meclisi"nin Bihar"ul Envâr"ında İmam Sâdık -s- hazretlerinden şu rivayette bulunulur:
Allah Azze ve Cell hazretleri hangi peygamberini peygamberlikle görevlendirmişse, ondan önce şu üç hususta söz ve ikrar almıştır: Kulluğunu itiraf ve ikrar, bencillik ve benmerkeziyetçilikten tamamen sıyrılma, Allah Tealâ"nın -cc- dilediğini öne alıp dilediğini ertelemesini kayıtsız şartsız şimdiden kabul etme [12]
Bir başka rivayette de hz.İmam Sadık-s- bu mevzuyu yazma ve bozma tabirleriyle beyan ederek şöyle buyurur:
Allah Tealâ şu üç hususta ahitleşip söz almadıkça hiçbir peygamberi mebus kılmamıştır:Kulluğunu ikrar etmek, bencillikten tamamen sıyrılmak, Allah Tealâ"nın -cc- dilediğini yazıp dilediğini bozacağını şimdiden kabullenmek.[13]
Üçüncü bir rivayette de aynı mevzuda yazıp bozmayı bedâ kelimesiyle tanımlamaktadır:
Allah Tealâ şu üç hususta kendisinden söz almadıkça hiçbir peygamberi mebus kılmamıştır ve bedâ[14]
İmam Rıza -s- hazretlerinden de şöyle rivayet olunur:
Hiçbir peygamber şarap içmeyeceği ve bedâyı kabul edeceği yolunda kendisinden söz alınmadan peygamberlikle görevlendirilmemiştir.[15]
Bir diğer rivayette de hz.İmam Sadık -s- bedânın zamanına değinmekte ve şöyle buyurmaktadır:
Kadir Gecesi gelip çatınca melekler, Ruh ve yazıcılar dünya semasına iner ve Allah Tealâ"nın o yıl mukaddes kıldığı şeyleri yazıp kaydederler. Allah Tealâ birşeyi öne almayı veya ertelemeyi, ya da azaltmayı irada ederse bir meleği bununla vazifelendirir ve o, istenileni silip, emrolunduğu üzere yazar.[16]
Yine bu konuda İmam Bakır"ın -s- kâtipler- dünya semasina iner ve kuların bir yıllık mukadderatını yazıp kaydederler
İmam -s- daha sonra şöyle buyurdu:Buna rağmen -o gece de - herşey yine Allah Tebarek ve Tealâ hazretlerinin iradesine bağlıdır, dilediğini öne alır, dilediğini de erteler, nitekim kendisi şöyle buyurmuştur. Allah dilediğini yazar, dilediğini bozar, Kitab"ın aslı O"nun katındadır[17]
Yine hz.İmam Bâkır"dan -s- gelen bir rivayette o hazretin şöyle buyurduğu geçer:
Allah Tealâ"nın Kur"an"da buyurmuş olduğu Oysa Allah, kendi eceli gelmiş bulunan hiçbir kimseyi kesinlikle ertelemez(Münafıkun,11) ayetin anlamı Allah Teala"nın katında herşeyin belirlendiği kitaplar bulunduğu ve bunlarda dilediğini öne alıp dilediğini ertelediğidir.Kadir Gecesi gelip çattığından Allah Tealâ o - kitapta belirlenen işleri- gelecek Kadir Gecesi"ne kadar yansıtır, nitekim bu nedenledir ki Allah, kendi eceli gelmiş bulunan hiçbir kimseyi kesinlikle ertelemez buyrulmaktadır, yani mukadder olup da göklerin yazıcıları tarafından yazıldıktan sonra artık gecikmez ve ertelenmez.[18]
Hz.Âdem"in -s- ömrünün 40 yılını hz. Davud"a -s- bağışladığı yolunda daha önce hulefâ okulu mensuplarının kaynağından aktardığımız rivayeti Allame Meclisi de nakletmiştir.[19]
Ehl-i Beyt İmamları"nda -s- gelen rivayetlerde bedâ mevzuu, özetle yukarıda aktardığımız şekilde geçmektedir.
Şimdi, gelelimYeni olaylar karşısında Allah Tealâ"nın -daha önceden belirlemediği- yeni kararlar verdiği veya - neüzübillah- Allah Tealâ"nın daha önceden bilmediği yeni bir görüş ve karara varması -ki bu sözü misalen zikretmekten dahi Allah"a sığınırız- mevzuuna. Ehl-i Beyt İmamları -s- bu hususta da meseleyi aydınlığa kavuşturmuşlardır, bu cümleden olmak üzere Meclisi, İmam Sâdık hazretlerinin -s- şöyle buyurmuş olduğunu rivayet eder:
Allah Azze ve Cell hazretlerinin daha önce bilmediği veya farketmediği birşeyi -şu veya bu durumda- bildiği ve farkettiği şeklinde bir zanna kapılan birini görürseniz ondan uzaklaşın ve beri durun -teberrîde bulunun-[20]
Bedâya İnanmanın Tesiri
İnsanoğlunun isminin bahtiyarlar ve mutlular listesine yazılması halinde artık kesinlikle bedbahtlar ve zavallılar güruhuna yazılmayacağı veya adı kötüler listesine yazılmış birinin artık ne yaparsa yapsın iyiler listesine adını yazdıramayacağı ve yazılanın değişmesinin kesinlikle mümkün olmadığı ve herkesin kendi yazgısına katlanmak zorunda bulunduğu şeklinde bir inanç taşıması halinde kötülükte bulunanlar kötülük işlemekten asla vazgeçmeyecekleri gibi giderek daha da kötüleşeceklerdir. Zira bu durumda birey, kötülüğün bir alınyazısı olduğu ve ne yaparsa yapsın kendisini değiştirmesinin kesinlikle mümkün olamayacağı gibi son derece yanlış ve tutarsız bir zanna kapılmış olacaktır.
Diğer taraftan iyi ve bahtiyar kullar da böyle bir zanna kapılmaları halinde artık hiçbir şekilde yazgının değişmeyeceği ve ne olursa olsun kendisinin daima iyi kullar listesinde yazıldığını düşünerek pekalâ şeytanın vesveselerine kapılabilecek ve Rabbine itaat ve kullukta kusur işleyebilecektir.
Bugün ne yazık ki birçok müslüman, Allah Tealâ"nın iradesi ve kaderle ilgili mevzularda Kur"an-ı Kerim ve rivayetlerde geçen anlam ve mevzuatı gereğince idrak edip kavrayamamış olduğundan işlediği ameli işlememezlik edemeyeceği ve esasen cebrî olarak işlemeye mahkum olduğu, zira ilâhî yazgının böyle icab ettiği şeklinde veya bilâkis herşeyin insanın irade ve isteğine bırakıldığı ve bireyin eylem ve amellerinde mutlak anlamda serbest ve bağımsız olduğu şeklinde ifrat ve aşırılığa kaçan zanlara kapılmış ve bu temelsiz zannı islâmî akide sanma hatasına düşmüştür. Allah-u Azze ve Cell fırsat ve tevfik verirse bu mevzuyu başlıbaşına bir inceleme konusu olarak bir başka çalışmamızda ele alacak ve Hakk"ın bâtıldan ayırdedilmesi yolunda bir adım daha atılmasına yardımcı olacağız inşaallah.
[1] - Sözkonusu üçlü hadisi Taberi, aynı ayetin tefsirinde aktarmaktadır.
[2] - Bihâr"ul Envar, Mevlisi, 98/162
[3] - Sahih-i Buhari 3/ 34,kitabul âdab 12 ve 13.bablar ve Sah. Müslim,!982.hadis,20 ve 21 sılai rahim babı ve Ahmed Hanbel Müsnedi 3/156,247 ve 266 ve 5/76.
[4] - Kurtuba Tefsiri 9/329-331
[5] - Bu rivayet İbni Maec"el mukaddeme 10.bab,90.hadiste geçmektedir.
[6] - İbni Kesir Tefsiri 2/519
[7] - Kurtubi Tefs.9/329.
[8] - Taberi Tefs. 13/111 ve Suyuti"de -biz taberide"den aktardık.
[9] - Siyuti Tefs.4/65 "de İbni Cerir Taberi"yle Hakim"den aktarmakta ve sahih olduğunu vurgulamaktadır.
[10] - Mecme"ul Beyân 3/135 ve Kurtubî 8/384 ve Taberî 11/118 ve Suyuti Dürrül Mensur"unda 3/317.
[11] - Teyalesi 350 hadis: 2692 ve Müsned-i Ahmed 1/251,298,371 ve İbni Sâ"d"in tabakaat"ı 1/9007 Avrupa basımı ve Sünen-i Tirmizi 11/196,197"de A"raf Suresinin tefsirinde ve Bihâr"ul Envâr 4/102,103" de İmam Muhammed Bakır"dan -s- naklen (bazı benzer kelimelerdeki çok az farklı ifadelerle aynı rivayet geçer .)
[12] - Bihar 4-/108 Şeyh Saduk"un Tevhid"inden naklen
[13]- A.e Mehasin"den naklen.
[14]- A.e Saduk"un Tevhid"inden naklen.
[15] -A.e.
[16] - A.e 4/99 Ali bin İbrahim"in Tefsir"inden
[17] - A.e 4/102 Şeyh Müfid"in İmâli"sinden.
[18] - A.e Ali bin İbrahim"in Tefsir"inden.
[19] - A.e , İleluşşerâi"den naklen.
[20] - A.e 4/111 İcmaluddin"den naklen.