NAMAZ EN GÜZEL İBADET
İnsan yaratanı tanıdıkça bir sevgi oluşur kalbinde. Bu sevgi, Allah'ın yüceliği karşısında kulun tapınmasını, kulluk sunmasını ve gönül saygısıyla eğilmesini gerektirir.
Namaz, insanın Rabbi huzurunda göstermiş olduğu kulluğun bir tecellisi ve simgesidir.
Allah'a kul olan ve bu kulluğa can-u gönülden iman eden biri, O'nun emirleri karşısında teslimiyet sunar; huzurunda tazim ile eğilir; secdeye kapanır; sırrını açar; dileğini seslendirir ve kendisini var eden bu eşsiz, benzersiz yaratanı yücelikle kutsar.
İnsan, kulluk sunmak ve ibadette bulunmak için yaratılmıştır. Yüce Allah Kur'ân-ı Kerim'de bu gerçeğe şöyle temas etmektedir:
"Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yarattım."[1]
Bu yüce hikmet ve hedef, dinin ve elçilerin davetinin ön planında yer almıştır. Kur'ân-ı Kerim, bu hususta şöyle buyurmaktadır:
"Andolsun biz, her millet içinde: Allah'a kulluk edin, tağuttan kaçının; diye elçi gönderdik."[2]
Bu kulluğun faydasının Allah'a değil, insanın kendisine döneceği, insanın izzet ve saadetini temin edeceği malumdur. Zira Allah mutlak surette her şeyden müstağnidir.
"Kâr edeyim diye yaratmadım ki
Kula ihsan olsun diye yarattım."
Bir öğretmen, öğrencilerine "Dersinize iyi çalışın." diyorsa, bunun faydası öğretmene değil, öğrencilere dokunacaktır.
İnsanın kulluk sunmasını gerektiren nedenler özetle şöyle sıralanabilir:
İnsan, tanınmış biriyle karşılaştığında mütevazı davranır ve büyük bir bilginle görüştüğünde saygı gösterir. Bu insanlar karşısında mütevazı ve saygılı olmanın nedeni, o insanların sahip olduğu yücelik ve bilgi karşısında insanın kendini küçük görmesidir. Şanı yüce Allah, azamet ve kibriya kaynağıdır. Allah'ın azamet ve yüceliğini tanıyan hor ve hakir insan, huzu ve huşu eder.
İnsan, her yönüyle muhtaç ve zayıf bir varlıktır; yüce Allah ise ihtiyaçsızlığın zirvesi, mutlak manada müstağni ve insanın her şeyinin sahibidir. İşte bu gerçek, insanın Allah karşısında kulluk etmesini gerektiren önemli nedenlerden biridir.
Her alanda ve her yönden insanı çepeçevre kuşatan hadsiz hesapsız ilâhî nimetler, Allah'a tapmanın en güçlü gayesini ortaya koyar. İnsan dünyaya gelmeden önce bu nimetler yağmuru başlar, ömür boyu devam eder ve hatta liyakat gösterildiği taktirde ahiret yurdunda da o nimetlerden pay alınır. Kur'ân-ı Kerim bu noktaya vurgu yaparak asr-ı saadetteki Müslümanlara hitaben şöyle buyurmaktadır:
"Öyleyse, kendilerini açken doyuran ve korku içindeyken güven veren bu Kâbe'nin rabbine kulluk etsinler."[3]
İbadet ve kulluk, insanın öz yaratılışında var olan bir gerçektir. Bu güdünün olgunlaşması ve en mükemmel hâline yücelmesi, asıl mabuda yönlendirilmesiyledir. İnsanın sapkınlık içinde olması ve çıkmaza düşmesi durumunda ise vehim ürünü mabutlara kulluk sunacağı kaçınılmazdır. Put, ay, güneş ve buzağıya tapınmak, bu sapkınlığın mevcut ve somut örneklerindendir.
Bu dalaletin insan hayatındaki farklı bir yansıması ise madde, makam, tağut, madalya, eş, araba. gibi şeylere tapmaktır.
Peygamberler, fıtratı öz gerçeğine döndürmek ve insanı başkalarına kul olmaktan kurtarmak için gelmişlerdir.
Müminlerin Emiri Ali (a.s), Allah Resulü'nün (s.a.a) peygamberliğini şöyle yorumlamaktadır:
"Allah, kullarını putperestlikten kurtarıp, Allah'a tapmaya davet etmesi için Hz. Muhammed'i (s.a.a) peygamberliğe seçti."[4]
İbadet ve kulluk güdüsü insanın fıtratında gizlidir. Bu güdünün iyi eğitilmemesi ve yönelmesi gerektiği yöne yönlendirilmemesi durumunda, tağut ve putperestliğe yöneleceği kaçınılmazdır. Bu, her çocuğun beslenme ihtiyacına benzer; bu ihtiyaç doğru olarak giderilmediği taktirde, çocuğun toprak yemesi ve hatta bundan zevk alması gayet tabiidir.
Bu fıtrî eğilim de doğru bir yönde doyurulmayacak olsa, elbette ki insan geçici ve kof aşklara veya içeriksiz ve sapkın tapınmalara duçar olacaktır.
[1]- Zariyat, 56
[2]- Nahl, 36
[3]- Kureyş, 3-4
[4]- Nehc'ül-Belâğa, Hutbe: 147
Namaz, Nimetin Şükrüdür
Kalp Huzuru, Namazın Ruhudur
Fıtrat ve İbadet
Namazın Anlam ve Önemi
İbadet, Huzur Kaynağıdır