Namaz
Namaz; fâni olan insanla, bâki olan Allahü Zülcelâl arasında bir bağdır.
Namaz, bir zerrelik damlayla, bitmez tükenmez derya arasında buluşma zamanı ve yeridir.
Namaz, kaynatıp coşan bir hazinenin anahtarıdır.
Namaz, fâni olan şu insanoğlunun bu daracık kara parçasının sahasından uçup, kâinatı ihata eden ilâhi kudretin sahasına süzülüşüdür.
Namaz, kızgın çöl güneşinin altında, serin bir ağaç gölgesidir.
Namaz, bir ilkbahar yağmuru ve bitmeyen meltemdir.
Namaz, üzgün ve yorgun gönüllerin şefkatli bir el (ilâhi kudret) tarafından okşanışıdır.
Bunun için Resûl-Kibriya zorluklarla karşılaştığı anlarda “ Bizi ona (namaza) çağır ya Bilâl!..” derdi. İşinin çok olduğu yorgun zamanlarında, gönlünü ilâhi haşyetin derinliklerine bırakmak için namaz kılardı.
İslâm, bir ibadet nizamıdır. İbadetlerde pek çok esrâr-ı ilâhi gizlidir.
İbadet, sonsuz yolculuğun zahiresi, ruhun istinadgâhı, kalbin cilasıdır. Ne zaman bir ilâhi emir vârid olmuşsa, bu emri fertlerin gönül rızası ile karşılaması için ibadet, kalplerin anahtarı olmuştur.
Bunun için Allahü Zülcelâl, efendimizin omuzuna bu yüce ve ağır vazifeyi yüklerken:
“Ey esvabına bürünen (habibim)! Gecenin birazı hariç olmak üzere kalk. Gecenin yarısı miktarınca yahut ondan birazını eksilt. Yahut üzerine ekle. Kur’an-ı da açık açık tane tane oku” buyurdu. (Müzzemmil-1/4)
Bu ağır yüke, meşakkatli işe ve azametli cihad devresine hazırlık, geceleri ihya etmek, Kur’an okumakla başlamıştı.
İbadet kalpleri açar. Allah’la kul arasındaki bağı kuvvetlendirir; işi kolaylaştırır; gönüllere nur yağdırır; ruhlara sükûnet ve huzur verir.
İbadet bir kurtuluş helvasıdır. O bir mennü selvâdır.
Inanan kalpler