Fil Yılı: Ebrehe'nin Kâbe'ye Saldırısı
O esnada yarasaya benzer kuşlar deniz tarafında peydah oldu. Her birinin gagasında birer, pençelerinde ise ikişer taş parçası vardı.
Abdülmuttalib’in Kâbe’nin emirliğini yaptığını dönemde büyük bir hadise meydana geldi. Kur’ân’da Fil Suresi’nde anlatılan bu hadise Ebrehe el-Esrem’in Kâbe’yi yıkmak amacıyla fillerle Mekke’ye saldırmasıdır. Bu hadiseden dolayı bu yıl, tarih kitaplarına Fil Yılı olarak geçmiştir.
Habeşe Kralı Necaşî’nin Yemen valisi Ebrehe özellikle hac mevsiminde Mekke’nin ticaret merkezi olmasını kıskanıyor, insanları Yemen’e çekmeye çalışıyordu. Bu amaçla Ebrehe Kâbe'nin hangi malzemeden yapıldığını ve örtüsünü sordu; taştan olduğunu ve örtüsünün farklı yerlerden geldiğini öğrenince de, “Mesih’e yemin ederim ki ondan daha hayırlısını yaptıracağım” diyerek San’a’da, İslâm kaynaklarında Kulleys/Kalîs şeklinde geçen büyük bir katedral inşa ettirdi ve tezyinatı için Bizans’tan mermer ve mozaik ustaları getirtti. (Şarkiyatçı Rudolf Strothmann, şehrin ortasında yer alan ve halk arasında “Küçük Kâbe” adıyla anılan çifte minareli San’a Ulucamii’nin bu katedralin camiye çevrilmiş şekli olduğunu düşünmektedir.)
Katedralin inşaatının tamamlanmasından sonra Ebrehe çeşitli bölgelere propagandacılar göndererek mabedi ziyaret etmeleri için halkı San’a’ya çağırdı. Fakat bu bina kimsenin ilgisini çekmedi. Bunun üzerine (Ebrehe'nin Mekke'ye saldırma sebebiyle ilgili farklı rivayetler için Mustafa Fayda'nın makalesine bakınız) Kâbe’yi yıkmaya niyetlenen Ebrehe, dağ gibi büyük bir filin üstünde, beraberinde donanımlı bir orduyla, Mekke’ye yürüdü. Abdülmuttalib’e de savaş niyetinde olmadığı, sadece Kâbe’yi yıkmak istediği mesajını göndermişti.
Ordu Mekke’ye yaklaşınca askerler Abdülmuttalib’in iki yüz devesini yağmaladı. Abdülmuttalib develerini geri almak için Ebrehe’nin yanına gitti. Ebrehe Abdülbuttalib’e yakınlık gösterip yanına oturttu. Tercümanlar aracılığıyla Abdülmuttalib oraya niçin geldiğini anlatınca Ebrehe, “Niçin benden Kâbe’yi yıkmaktan vazgeçmemi istemiyorsun?” diye sordu. Abdülmuttalib, “Ben develerin sahibiyim, Beyt’in kendi sahibi var!” diye karşılık verdi ve develerini alıp Mekke’ye döndü.
Mekke’ye gelince, halka dağ eteklerine sığınmalarını emretti. Oğullarıyla birlikte Kâbe’nin etrafında halka kuran Abdülmuttalib Kâbe kapısının halkasını tutarak Ebrehe’yi kahretmesi için Allah’a niyazda bulundu. Abdülmuttalib Kâbe kapısının halkasına yapışmış bir halde şu beyitleri söylüyordu: “Ey Tanrım bir kul dahi evini barkım korur; Sen de kendi evini koru. Yarın onların haçı ve kuvveti senin kuvvetine üstün gelmesin.” Sonra Abdullah’ı olan biteni izlemesi için Kâbe’nin yakınında bırakıp, dağa çekildi.
Ertesi gün Abdullah olanları şöyle anlattı:
“Kâbe’ye yaklaştıklarında filler ilerlemediler, Yemen’e dönmek istiyorlardı. O esnada yarasaya benzer kuşlar deniz tarafında peyda oldu. Her birinin gagasında birer, pençelerinde ise ikişer taş parçası vardı. Ordunun üzerine geldiklerinde taşları bıraktılar. Her bir taş bir askeri yere yığıyordu. Sonra ansızın bir sel ortaya çıktı ve cesetleri denize sürükledi. Ebrehe’yle birlikte kalanlar Yemen’e kaçtı.”
Ordunun yolunu kaybettiği, avare dolaştığı, sonra üstüne düşen bir taş parçasının Ebrehe’nin azalarını paramparça ettiği, acılar içinde kıvranarak öldüğü rivayet edilir. Tam da bu hadisenin meydana geldiği sıralarda Abdülmuttalib’e torunu Muhammed’in (s) doğduğu müjdesi verildi.
Ehleder/Ertuğrul Ertekin