Dil'in İnsan Üzerindeki Hakkı (1)
İnsan(ın kişiliği), dilinin altında saklıdır, konuştukça tanınır....
Konuya İmam Rıza’nın (a.s) bir buyruğuyla başlamak istiyorum. İmam Şöyle buyurmaktadır: “İnsan(ın kişiliği), dilinin altında saklıdır (konuştukça tanınır).”
Takva ehlinin özellik ve vasıflarını içeren ve Hemmam hutbesi olarak bilinen hutbede , dil ve konuşmanın önemi hakkında İmam Ali(as) çok değerli bilgiler vermiştir onların tümünü aktaracak değilim ancak konunun önemini vurgulamak için önsöz niteliğinde bir açıklama yapmak istiyorum.
Yüce Allah, insanın yaratılışından söz ettikten hemen sonra şöyle buyurmaktadır:
“İnsanı yarattı, ona beyanı (konuşup düşüncelerini açıklamayı) öğretti.”(Rahman, 3-4)
Dil ve işlevlerinden biri olan konuşmak, yüce Allah’ın insana bahşettiği nimetlerden biri olup insanın olgunlaşmasında temel bir role sahiptir.
İnsan konuşamasaydı, insanın sosyal ve medenî hayatı da olmayacaktı; medeniyetler oluşmayacaktı; insan kendi olgunluk yolunu katedemeyecek; sonuç olarak da ilerleme ve gelişme noktasında bugünkü konumuna varamayacaktı.
İnsan konuşamasaydı, insanla diğer hayvanlar arasında hiçbir fark olmayacaktı ve insanın yaşamı da diğer hayvanlarınki gibi donuk ve monoton olacaktı.
Müminler Emiri Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:
“Eğer insanın dili olmasaydı, o da cansız bir heykel veya salıverilmiş bir hayvandan farksız olacaktı.”
Dil ve konuşma, insanın sahip olduğu büyük nimetlerden ve insanî ilişkiler bağlamında eşi-benzeri olmayan bir iletişim aracıdır. Bu büyük nimetten nasıl yararlanılması gerektiği hususunda, yüce İslam dininin çok hayatî bir takım emir ve tavsiyeleri vardır.
İmam Zeyn’ül Abidin’in (a.s) “hukuk risalesi” eksenli makalemde “nefsin hakkı” konusunu işlemiştim. İmam Zeyn’ül Abidin (a.s), nefsin hakkını şöyle beyan etmişti:
“Senin üzerinde olan kendi hakkın ise, kendini tamamiyle Allah’ın itaatine vermendir...”
Bunun hemen ardından ise, Allah’a itaat veya muhalefet bağlamında çok etkili ve hassas rolü olan “dil”in hakkını beyan etmektedir.
İmam Zeyn’ül Abidin (a.s), dilin hakkının yerine getirilebilmesi için öncelikle yapılması gereken şeyin, dile değer vererek çirkin sözlerden uzak tutmak olduğunu buyurmaktadır.
Şanı yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“İnsanlara güzel söz söyleyin…”(Bakara, 83)
Çünkü çirkin huylara sahip olan insanlar çirkin konuşur ve çirkin sözler ederler. İslamî eğiti ve öğretilir ışığında kendini arındıran ve takva edinen insanlar ise, sözlerin çirkininden kaçınmakla birlikte doğru olmayanından da sakınırlar.
Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır:
“Ey inananlar Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.”(Ahzab, 70)
İmam Zeyn’ül Abidin (a.s), yerine getirilmesi gereken dilin haklarına şöyle devam etmektedir:
“(Dilin) güzel sözlere adet ettirilmesi…”
Her hal ve durumda Allah’ın doğru kulu olmak ve bütün azaların Allah’ın itaatinde kullanılması isteniyorsa, nefis eğitilmeli, arındırılmalı ve bu yönde ciddiyetle çalışılmalıdır; sürekli olarak nefis korunmalı ve kollanmalıdır; bu yönde azimli bir idman içinde olunmalıdır. Aksi taktirde, nefsin iyiliklere adet ettirilmesi mümkün olmayacaktır. İyilikleri ya da kötülükleri alışkanlık haline getirmek, insanın kendi elinde olan bir şeydir. Zaten insan, alışkanlık edinebilen bir varlıktır.
Müminler Emiri Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:
“Alışkanlık (insanın) ikinci doğasıdır.”
İnsanın kötülükleri alışkanlık edinmesi, nefsin Allah’a itaat etmesine ve bu uğurda eğitilmesine engel olacaktır.
Müminler Emiri Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:
“(Kötü) alışkanlığın galebesi, nefsin eğitilmesinin afetidir.”
Müminler Emiri Ali (a.s), bir başka hadisinde ise şöyle buyurur:
“Dil, alıştırdığın şeyi ister senden.”
O halde, bütün gücümüzle çalışarak dilimizi iyi ve güzel şeylere alıştırmalıyız. Çünkü dil, her hayır ve şerrin anahtarıdır.
İmam Muhammed-i Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kuşkusuz ki bu dil, her hayır ve şerrin anahtarıdır.”
İmam Zeyn’ül Abidin (a.s), dilin hakları hususunda bir diğer hakkı şöyle buyurmaktadır:
“Dilini, edebe riayet etmeye zorlaman, ihtiyaç olan yerler veya din ve dünya menfaatleri dışında onu kullanmaman…”
Dilin duçar olabileceği birçok afetler vardır; dil kaynaklı bu afetler, şöyle örneklendirilebilir: Yanlış ve hatalı konuşmak, yalan konuşmak, gıybet etmek, fitne çıkarmak, riyalı konuşmak, iki yüzlülük ederek konuşmak, küfürlü konuşmak, hakaret ve saygısızlık doğuran tartışmalara girmek, insanın kendini övmesi için konuşmak, faydasız sözler etmek, gerçeği çarpıtmak, kalp kırıcı konuşmak, başkalarının onur ve haysiyetiyle oynamak…
İşte bundan dolayıdır ki eğer dilimizi eğitmek ve bu tür afetlerden korumak istiyorsak, konuşmadan önce aklımızı kullanmalı ve söylemek istediğimiz şey hakkında iyice düşünmeliyiz.
Müminler Emiri Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:
“Akıllı insanın dili, kalbinin ötesindedir; akılsızın kalbi ise dilinin ötesinde.”
Yani akıllı insan, düşünce ve aklına danışmadan konuşmaz; önce söylemek istediği söz üzerinde düşünür, doğru ve uygun ise söyler ve aksi taktirde susmayı tercih eder.
İslamî öğretiler, dili eğitmenin en önemli yollarından birinin “susma” olduğunu bildirmiştir.
Yüce İslam Peygamberi (s.a.a), öğüt ve nasihat isteyen birine şöyle buyurdu:
“Hayır ve iyilik dışında dilini konuşturma.”
İmam Zeyn’ül Abidin (a.s), dile, iyilikleri adet ettirmenin ve dil kökenli afetlerden korumanın yolunu şöyle beyan eder:
“(Dilini) fazla konuşmaktan ve çirkin sözlerden uzaklaştırmalısın. Çünkü çok konuşmanın yararı azdır ve getirisinin az olmasıyla birlikte zararından da korunmak olmaz.”
İmam Zeyn’ül Abidin (a.s), daha sonra da dilin ehemmiyet ve değerine şöyle vurgu yapar:
“Dil, aklın şahidi ve onun nişanesidir.Akıllının kendi aklıyla süslenmesi de, dili hususundaki tavrıyla gerçekleşmiş olur.”
Dil, aklın tercümanı, ölçüsü ve kılavuzudur.
Sekizinci İmam Hz. Ali b. Musa er-Rıza’dan (a.s) rivayet edilen bir hadis (ki bu hadisin aynısı Müminler Emiri Ali’den -a.s- de rivayet edilmiştir) şöyledir:
“İnsan(ın kişiliği), dilinin altında saklıdır (konuştukça tanınır).”
Yüce İslam Peygamberi (s.a.a) Şöyle buyurmaktadır:
“İnsan oğlu güne başladığında, bütün azaları da onunla güne başlar ve dilden isterler ki artık kifayet etsin; yani derler ki: Bizim hakkımızda Allah’tan sakın; çünkü biz, senin doğrulmanla doğruluyor ve senin eğrilmenle de eğriliyoruz.”
Allah Resulünün (s.a.a) bu buyruğu, insanın şahsiyetinde dilin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Kuşkusuz ki dili eğitmek, hayır ve iyiliğe alıştırmak, afet ve kötülüklerden uzaklaştırmak ancak ve ancak yüce Allah’ın yardım ve inayetiyle mümkün olur. İşte bundan ötürü de İmam Zeyn’ül Abidin (a.s), buyruğunun sonunda buna vurgu yapmakta ve şöyle buyurmaktadır:
“Güç ve kuvvet, ancak azamet sahibi yüce Allah’tandır.”
4-“Kulağın (senin üzerinde olan) hakkı, kalbinde hayır icat eden veya güzel huy kazandıran değerli sözden başka bir şey için onu kalbine yol kılmamandır. Çünkü kulak, sözün, kalbe giden kapısıdır; hayır ve şer içeren mana türlerini kalbe ulaştırır. Güç, ancak azamet sahibi yüce Allah’tandır.”
İmam Zeyn’ül Abidin (a.s), “Hukuk Risalesi’nin” bu pasajında, Allah’ın bahşettiği büyük nimetlerden biri olan kulağın, insan üzerindeki haklarının neler olduğunu ve bu Allah vergisi nimetin nasıl ve nerede kullanılması gerektiğini beyan etmektedir.
İmamın (a.s) buyruğunun daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle bir mukaddime sunmalıyım.
Kur’an-ı Kerim’im öğreti ve eğitileri uyarınca insan, doğasına işlenmiş donanımlar sayesinde hem yaratanı, evreni ve kendini tanıyabilecek ve hem de bu tanımını, yakin merhalesine ulaştırabilecek bir varlıktır.
Şanı yüce Allah, meleklere, Hz. Adem’in (a.s) yaratılışından söz ederken, Hz. Adem’in (a.s) yaratılışının gizem ve sırrını, onun tanıma kabiliyetiyle ilintilendirmiştir. Kur’an-ı Kerim bu hususta şöyle buyurmaktadır:
“Adem’e isimlerin tümünü öğretti, sonra onları meleklere sunup: ‘Haydi, doğru iseniz onların isimlerini bana söyleyin.’ dedi.
Dediler ki: ‘Sen yücesin; senin bize öğrettiğinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen (her şeyin iç yüzünü) bilensin ve (her şeyi) yerli yerince yapansın.’
Allah dedi ki: ‘Ey Adem, bunlara onların isimlerini haber ver.’ Adem, bunlara onların isimlerini haber verince (Allah): ‘Ben size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı ve içinizde gizlemekte olduğunuz şeyleri bilirim, dememiş miydim?’ dedi.” (Bakara, 31-33)
Buna binaen, insanın, gayret ettiği sürece bütün gerçek ve hakikatleri öğrenebileceği rahatlıkla söylenebilir.
İnsanın bilgi edinme araç ve kaynaklarının neler olduğu ve nasıl bilgi edindiği konusu, çok detaylı olduğu için bunu, zaman olarak çerçevesi belli kısa makalelere sığdırmak mümkün değildir. Ancak şu kadarına değinmeliyim ki, işitme organından ibaret olan kulak, en önemli bilgi edinme gereçlerinden biridir.
Yüce Allah, Kur’an’ın birçok ayetlerinde, kulak da dahil olmak üzere bilgi edinme gereçlerine değinmiştir.
Bahsi edilen bu gerçeği, bir ayetle örneklendirmenin daha yararlı olacağı kanısındayım. Kur’an şöyle buyurmaktadır:
“Allah, sizi annelerinizin karınlarından hiçbir şey bilmediğiniz bir halde çıkardı. Öyle iken size,kulak, gözler ve kalpler verdi ki, şükredesiniz.”(Nahl, 78)
Devamı var...