İnsan Uzuvlarının Şükrü
Allah'ın bizlere bahşettiği bu uzuvların şükrünü en güzel nasıl yerine getirebiliriz...
İnsan Allah’ın vermiş olduğu nimetler karşısında her türlü şükrü yerine getirmelidir. Eğer kulağın duyduğu ve gözün gördüğü için elhamdulillah söylenmiyor ise en azından o zaman Allah’tan sağlık ve afiyet dilenmemelidir.
Ayetullah Mezahiri nefsi tanımak konulu sohbetinin ikinci bölümünde “İnsanın iç dünyası ile olan irtibatı “ ele alıyor. Nefsi tanımak konusunu daha önce işlediğimizde insanın kendi iç dünyası ile olan irtibatında fıtrat, akıl ve vicdan konularından bahsetmiştik. Eğer bir insan bu üç ilkeye tabi olursa hiç kuşkusuz hidayet yolunda hedefe ulaşacaktır. Fakat eğer insan bu üç ilkenin sözlerine kulak asmaz ise sonu kesinlikle bedbahtlık ve zarar olacaktır. Herkes mutlaka kendi iç dünyasında taşıdığı bu üç ilkeye tabi olmalı ve bu ilkeleri hayatında pratiğe dökmelidir.
Bugünkü sohbetimizde ise insanın maddi olan yönlerini ele alacağız. İnsanın beyni, gözü, kulağı, kalbi, el ve ayakları Allah’ın bahşettiği en büyük nimetlerdendir. İnsan bedenindeki uzuvlar ile irtibat halindedir. Bundan dolayı çok dikkatli olmalıdır.
İlk olarak şunu iyi bilmeliyiz ki, insanoğlunda ki bu uzuvlar Allah tarafından özel bir titizlikle yaratılmıştır. Büyük âlimlerin sözlerinde olduğu gibi, eğer insan azalarını ve işleyişini birer fabrika olarak düşünür isek, kilometrelerce fabrikalar oluşur. Beynin yaratılışında ve işlevi hakkında, gözün yaratılışında ve işlevi hakkında ve kalbin yaratılışı ve işlevi hakkında az bir şey dikkat edecek olur isek ne kadar kusursuz ve zarafetli bir yaratılış içerisinde olduğunu fark edeceksiniz. Eğer zerre kadar bir eksiklik veya fazlalık olursa o organ görevini ifa edemeyecek ve diğer organları direk olarak etkileyecektir. Yaşadığımız bu âlem nasıl atom parçacıklarından oluşmuş ise insanın bedenide aynı şekilde oluşmuştur. “Kim nefsini tanırsa rabbini tanır” hadisinin bir manası da bu anlamdadır. İnsan beynini tanır ise elbette beyninin hakikatini kast etmiyorum. Büyük âlimlerimizden İmam Humeyni (r.a) “kim nefsini tanır ise rabbini tanır” hadisini anlama noktasında gerçek ve hakiki manada imkânsız olduğunu vurgulamaktadır. Sadece bilgi ve ilim oranında tanımak mümkündür. İnsan kalbi tanıyabilir fakat bu konuda uzman olan kişilerin bilgi ve araştırmalar sonucunda verdiği düzeyde tanıyabilir.
İnsan bedeninde hücreler eksik veya fazla olursa…
Büyük âlimler insanın cismi için şu örneği vermektedirler. Eğer bu âlemde bir sineğin iki değil de üç kanadı olur ise veya tek kanatlı sinek olursa bu âlemde düzen olmaz ve her yaratılan canlı yok olmaya yüz tutacaktır. Bizler ister anlayalım ve ya ister anlamayalım yaratıcı bu âlemi kusursuz bir düzen içerisinde yaratmıştır. İnsanın bedenide aynı şekilde çok şaşırtıcı bir biçimde yaratılmıştır. Eğer insanın gözünde bir hücre eksik olmuş olsun o göz hasta olur ve görevini ifa edemez.
Kusursuz yaratılış ve tekvini hidayet
Firavun Hz Musa’ya (a.s) dedi: senin rabbin kimdir? Rabbimiz dedi, her şeye yaratılışını veren, sonra da yolunu gösterendir. (Taha 50) ve O ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı. (Secde 7)
Allah Teâlâ insanın bedenini ve cismini kusursuz olarak yaratmıştır. Eğer zerre kadar bir eksiklik olsa idi kesin insan yok olurdu. Hz Musa (a.s) Firavun’a verdiği cevapta aynı zamanda tekvini hidayet konusu da mevcuttur. Yani göz görevini nasıl yapacağını Allah diliyor ve irade ediyor. Eğer bu hidayet olmasa idi bizim gözümüz olmayacaktı. Aynı şekilde kulak ve kalp gibi organlar Allah’ın iradesi doğrultusunda görevlerini yapmaktadırlar.
İnsan bedeninde ki düzen en yüce düzenlerden biridir.
İnsan bu âlemi incelediğinde kendi bedeninde ve cisminde bulunan düzenin en büyük düzenlerden ve kusursuz olanlardan biri olduğuna şahadet etmektedir. Allah Teâlâ bizlere cismi özellikler bahşetti ki insan bu cismi özellikler ile öyle mevki ve makamlara ulaşmalıdır ki orada Allah’tan başka kimse yoktur.
Meleklerin kemale erme talebi bulunmamaktadır. Çünkü meleklerin maddi ve cismani boyutları yoktur. Aynı şekilde hayvanların kemale ulaşma istekleri yoktur. Çünkü hayvanlarda akıl, fıtrat ve ahlaki vicdan yoktur. Fakat sadece insanoğlu sıfırdan başlayabilir ama sonsuzluğa ulaşamaz. Çünkü sonsuzluk sadece Allah’a mahsustur.
Cennette Beklemek Yoktur
Ben defalarca bir cümle arz ettim; durmak yasaktır. Bu elbette bir araç içindir ki araba buraya park edemez anlamındadır. Eğer bu örneği insan için kullanacak olur isek, Allah Teâlâ buyurmuştur ki durmak yasaktır. Sen eğer bir yolculuğa başlamış isen durma hakkın yoktur. Eğer cennete gidersen ve orada duracak olur isen ve orada yiyecek ve nimetler olacaktır. Burada gördüklerin sana çok şeymiş gibi gelecek aslında öyle değil. Belki sen oraya vardığında cennet senin gözünde küçülecektir. Çünkü her attığın adımda Allah’a olan yakınlığın artacaktır. Çünkü Allah’a yakınlığın sınırı olmadığı için sonsuz olduğu için orada bile kemal derecen yükselmeye devam edecektir.
İnsanoğlunun terakkisi aslında bu anlamdadır. Devamlı yükseliştedir. İnsanın maddi boyutu terkip edilmiş ve Peygamber efendimizin (s.a.a) sözüyle miraçta Burak’a binmişlerdi. İşte insan aynı zamanda hem Burak’a binmiş olsun ve hem de Burak ile birlikte miraca yükselsin. Yani hem maddi boyutu olarak ve hem de manevi boyut olarak her ikisi de bir yükseliş ve ilerleme içerisindedirler. İnsan yedi menzili geçtikten sonra “haktan hakka varış” noktasına ulaşmaktadır. İşte bu noktada bu seyir ve suluk insan için kolay olacaktır. Kemale ulaşmak kolay olacaktır. Fakat sonsuzluğa asla ulaşamayacaktır. Çünkü insanın maddi boyutu sınırlıdır. Bundan dolayı Hz Peygamber (s.a.a) efendimiz Cebrail (a.s) ile bir noktaya vardıklarında Cebrail (a.s) artık belirli bir noktadan sonra yükselişe devam edemedi.
İnsan öyle bir makama ulaşır ki rivayetlerde şöyle geçer: “Mümin kimsenin saygınlığı Kâbe’den üstündür.”
Maddi Nimetlerin Şükrü
Sadi ne kadar güzel söylemiş: her nefes çektiğimizde hayatımızı uzatıyoruz. Ve geri döndüğünde ise rahatlıyoruz. Demek oluyor ki her nefes çekişimizde iki nimet vardır. Ve her nimet için ayrı şükür yapmamız gerekmektedir. Eğer yapabilir ise en azından elhamdülillah nefes alıyorum demelidir. Veya bir tespih eline alıp yüz defa elhamdülillah nefes alıyorum diye şükür etmelidir. Elhamdülillah gözüm var eğer kör olsa idi, eğer lal olsa idi, eğer sağır olsa idi veya sağlıksız bir kalbi olsa idi hiç şüphesiz bedeni eksik olacak veya doğru çalışmayacaktı. Belki beden felç olacaktı. Tüm bu bedenin uzuvlarının hepsi iki yönlü nimete sahiptir. Eğer insan beş dakika nefes alamasın mutlaka ölümü tadacaktır.
Bizler çok dikkatli olmalıyız. İnsan manevi olarak nasıl ki akıl, fıtrat ve vicdana tabi olaraktan kendisine hidayet yolunu açıyor ise, maddi yönden de uzuvlarımızın sağlıklı olmasına dikkat etmemiz gerekmektedir. Zira rivayette şöyle geçmektedir: “Salim akıl sağlıklı bedende bulunur.” Eğer insan sağlıklı olmaz ise sağlıklı düşünemez. Eğer insan hasta olur ise ahlaki vicdan sağlıklı karar veremez. Eğer insan hasta olur ise fıtratı doğru karar veremez. Salim akıl ve ahlaki vicdan sağlıklı bedende bulunur. Bundan dolayı bedenin sağlıklı olması insanın derinliklerinde çok önemli bir konuma sahiptir. Burada birkaç noktaya dikkat etmemiz gerekmektedir.
1- Verilen nimete karşı şükür etmek. Bizler her şeyden önce rabbimize teşekkür etmeliyiz ki bizlere akıl bahşetmiştir. Allah korusun eğer deli olsa idiniz ne yapardınız?
2- Eğer ahlaki bir vicdana sahip olmasaydınız kalpleriniz katılaşırdı. Eğer Daiş’li biri olsa idiniz ne yapardınız?
3- Eğer fıtratı kirletmiş olsaydınız yaratıcı yerine putlara tapardınız. İşte o zaman ne yapardınız? İşte bundan dolayı bedenimizin uzuvları için rabbimize ayrı ayrı teşekkürlerimizi sunmamız gerekmektedir.
Allahın bizlere bahşettiği bu uzuvların şükrünü en güzel nasıl yerine getirebiliriz? Sorusunu kendimize sorduğumuzda hiç şüphesiz yaratıcının emir ettiği zaman ve mekânlarda onları işletmeliyiz. İşte bundan dolayıdır ki Allah kendi kitabında şöyle buyurmaktadır: Hani Rabbiniz size, andolsun ki nîmetlerime şükrederseniz arttırırım ve andolsun ki nankörlük ederseniz şüphe yok ki azâbım pek çetindir diye hükmünü bildirmişti. (İbrahim 7)
Ehlader