• Nombre de visites :
  • 2723
  • 11/2/2017
  • Date :

Allah İçin Nefret Etmek... (2)

allah için nefret etmek... (2)

 

 “İnsanların en üstünü, ibadete aşık olandır...” hadisi her türlü ibadete aşık olmayı içeriyor; maddî, manevî, batinî ve zahirî her türlü ibadete aşık olmayı, onunla sarmaş dolaş olmayı ve bütün varlığıyla onu hissetmeyi beyan ediyor.

İnsanın bu makama ulaşmasını engelleyen, yükselmesine mani olan, dünya sevgisidir. “Dünyayı sevmek, bütün hataların başıdır.” hadis-i şerifi, bütün günahların ve hataların sebebinin, insanın dünyaya gönül vermesi ve sevmesi olarak belirtiyor.

 Diğer bir hadiste şöyle buyuruyor: “Çobansız bir koyun sürüsüne, her iki taraftan kurtların saldırıp verdiği zarar-ziyan, dünyayı seven ve makam peşinde olan Müslüman kimsenin dinine verdiği zarardan daha fazla değildir.”Yalan ve geçici muhabbetin, dünyaya alaka bağlamanın, makam ve mevki peşinde olmanın insanın dinine vurduğu darbe ve verdiği zarar, kurtların koyun sürüsüne verdiği zararla mukayese edilemez. Çünkü kurt sürüye saldırdı mı yırtıcılığı oranında parçalar, yalnız yiyebileceği miktarda parçalamaz, gazap ateşini söndürene kadar parçalar ve onun parçalama duygusu asla doymaz. Dünya muhabbeti kalbinde olan insan, bu özelliğe sahip kurttan daha tehlikelidir. Bu gibi hadisler hakkında İslâm âlimleri birçok makaleler yazmışlardır.

 Allah’a muhabbetin, bütün hayır, fazilet ve doğruluğun kaynağı, dünya sevgisinin ise her günah ve hatanın başlangıcı olduğu rivayetlerin ışığında anlaşılmaktadır. Allah’a muhabbetin faydası ve meyvesi hakkında önceki yazımızda Kur’ân ayetleri ışığında geniş bilgiler vermiştik. Ama “dünyanın her hata ve günahın başı olduğu ise”, Nahl / 106’da farklı tabirle beyan ediliyor. “Fakat kim kalbini kâfirliğe açarsa, işte Allah’ın gazabı bunlaradır.” Kalp ve canlarını küfür ile dolduran, günah ve inkâr ile kalplerini genişleten kimse, isyan ve tuğyanlarının neticesinde kendi sonunu hazırlamıştır. İlâhî gazabı hak eden, kendi sonunu hazırlamıştır. Kalbini, ilâhî maarif için açması gerekirken dünyaya meyletmesi sonucu günah ve isyanla, küfür ve tuğyanla doldurmaktadır. Kalp, Allah’ın muhabbetinin yeri olması gerekirken, dünya muhabbetinin ve küfrün sahnesine dönmüştür. İlahî gazabı hak eden, kendi sonunu hazırlamıştır.

 

“Sizi rızıklandırdığımız tertemiz şeyleri yiyin ve bu hususta taşkınlık etmeyin, sonra size gazabım vacip olur ve kime gazabım vacip olursa uçuruma yuvarlanır, helâk olur.”(Tâhâ / 81)Ayetin dediği gibi, insan tuğyan ederse, Allah’ın gazabını hak eder; gazabı hak eden, helâk olur; helâk olan ise, artık tekâmül yoluna giremez.

 

Nahl Suresi’nin devamında bütün bunların sebebi dünya sevgisi olarak belirtiliyor: “Bu da dünya yaşayışını sevip ahiretten üstün tutmalarındandır.” (Nahl / 107)Onlar dünyayı kendilerine mahbup olarak seçip ahirete tercih ettiler. İnsanı, Allah’a yaklaştıran ahirettir. Ahiret sevgisinin öteki dünyada karşılığı vardır; ama dünya sevgisi, insanı bu dünyada Allah’tan uzaklaştırdığı gibi ahirette de azap görmesine sebep olacaktır. İlâhî intikamların hepsinin kaynağı dünyayı sevmek ve onu mahbup edinmektir. Batıl sevgisini tercih eden, hedefe ulaşamaz: “Şüphe yok ki, Allah, kâfir olan topluluğu doğru yola sevk etmez.” Kâfir olan, hak yoldan saptığı gibi aklı da devre dışı bırakmış, yanlış yola sapmıştır. “Onlar, öyle kimselerdir ki Allah, onların kalplerini, gözlerini, kulaklarını mühürlemiştir ve onlardır gaflet edenlerin ta kendisi.” Onlar gafildirler, kalpleri mühürlü olduğundan anlamaları gereken ilâhî maarifi anlamazlar, kulakları mühürlü olduğundan duymaları gereken hakkı duyamazlar, gözleri mühürlü olduğundan batinî gözle görmeleri gereken şeyleri göremezler. Şüphesiz gafildirler, gaflette olan da hüsrana uğramıştır.“Şüphe yok ki onlar, ahirette hüsrana uğrayanlardır.”Gafletten aklı körelmiş ve idrak edemeyen insana ise evham hâkim olur; akıl ve vahiyden mahrum kalan insan, hayal tuzağına düşmüştür. Hayalperest biri asla muhabbet yolunda gidemez, böyle olunca da Allah’ın mahbubu olamaz, Allah’ın sevdiklerinin arasında yer alamaz.

 

“...ve Allah övünüp kibirlenen hiç kimseyi sevmez.”(Hadîd / 23)Ayette geçen “muhtal” kelimesi, hayalperest, hayal ile hareket eden, tahayyulatın (hayallerin) esiri olmuş, kendisini evhama kaptırmış, hayal ürününe dayanan ve hayalin değer verdiği unvanlara sığınan kimseye denir. Allah’tan başka her şey itibarîdir (geçici ve mecazdır). Bir kimse hayal ürünlerine sığınıp ona değer verirse, o insana muhtal denir. Muhtal kimse kibirlenir. Kibir de batıl olduğu için muhtal kimse Allah’ın mahbubu olamaz. Çünkü muhabbetin yolu aklın yoludur vehim ve hayalin değil.

 

Bir kimse Allah’ın mahbubu olmak istiyorsa, akıl ve vahyin yolunda gitmelidir. Bir insan sahip olduğu makam ile kibirlenir ve böbürlenirse, bilmelidir ki, muhabbet yolundan sapmış ve asla Allah’ın sevdiği kimselerden olamayacak ve dinden de uzaklaşacaktır.

 

İmam Cafer Sadık (a.s) buyuruyor ki: “Din, hübb ve buğzdan (sevgi ve nefretten) başka bir şey değildir.” Dinin çabası, insanın aklını idare etmesini vahyin gölgesinde sağlamaktır.

 

İmam Bâkır (a.s) da şöyle buyuruyor: “Dünyaperest, dünyaya aldanan insan, ipekböceği gibidir; çabaladıkça kendi etrafında döner, döndükçe daha fazla üretir ve ürettiği kendi emeği kendisini boğar, arada kalıp ölür.”

 

Dünyayı sevmek, insanın Allah’a ulaşmasını engeller. Bu insan, ipekböceği gibi çalışıp çabalar; sonunda kendi çabası ve emeği kendisini öldürür. Dünya, eğitim ve öğretim âlemi olarak görülürse, dut yaprağı ipeğe çevrilir; insan doğru yolu kat ederse, melek sıfatlı olur ve kanatlanıp mahbuba uçar, ipekböceği gibi yolun yarısında kendi mahsulünde boğulmaz. Rivayetlerde Allah’tan başka her şey dünya olarak belirtiliyor ve ona gönül bağlamak her günahın kaynağı olarak tanıtılıyor. “Bu da dünya yaşayışını sevip ahiretten üstün tutmalarındandır.” ayet-i celilesi buna işaret etmektedir.

 

Kalbi dünya muhabbetiyle dolan insan gafildir. Allah muhabbeti de yalnız kalp ile elde edileceğinden, dünyayı seven insan Allah muhabbetinden mahrum kalacaktır. Resulullah’a (s.a.a) kalbi gaflet ile dolan insan ile ilişkisini kesmesi emrediliyor: “Sabah, akşam rızasını dileyerek Rablerine dua edenlerle beraber sabret ve dünya yaşayışının ziynetini dileyenlere uyup ayırma gözlerini onlardan ve bizi anmamaları için gönüllerine gaflet verdiğimiz hevâ ve heveslerine uymuş ve işi hadden aşıp taşmış kişiye itaat etme.” (Kehf / 28)

 

Ayet, Resulullah’a (s.a.a) kiminle beraber olması gerektiğini ve kimlerden uzak durması gerektiğini beyan ediyor. Allah’ı devamlı yad eden mustazaf ve fakir tabaka ile beraber ol, diyor. Dünya ziynetine gönül verenler, Resulullah’a “şu fakir, fukarayı terk et de, biz senin yanında yer alalım, onlarla beraber olmak bize ağır geliyor.” diye teklif ettiklerinde Allah buyuruyor ki: “ve dünya yaşayışının ziynetini dileyenlere uyma.”Yani, mustazaflardan ve fakirlerden gözünü ayırma. Dünya muhabbeti kalbine dolmuş insanlar Allah’ı zikir etmekten gaflettedirler, en büyük nimet olan Allah’ı, yad etmekten mahrumdurlar, onların canları Allah’ın muhabbetine lâyık değildir, sakın onlarla beraber olma.

 

Allah, kendisini yad etmeyen, Peygamber’e tâbi olmayan, Allah’ın kitabı Kur’ân’ı terk eden kimselerin kalbinden Allah’ı zikir etme ve kıyameti hatırlama tevfikini alır. Kıyameti yad etmek özel bir nimettir ve Allah, onu herkese nasip etmez, yalnızca özel kullarına verir: “Biz onları daima yurtları olan ahireti anma huyuyla yarattık da özleri temiz, ihlâs sahibi kullar kıldık.” (Sâd / 46)

 

Bu nimet, lâyık olmayanlara verilmez: “Yeryüzünde haksız yere ululuk taslayanlara, ayetlerimizi idrak ettirmeyeceğiz...” (A’râf / 146)“Allah gönüllerini döndürmüştür onların, çünkü onlar anlamaz bir topluluktur.”(Tevbe / 127)Onlar din yolunu terk edip haktan ayrıldılar mı, Allah, onların hakkı anlama yeteneklerini alır ve onları bu nimetten mahrum bırakır.

 

Netice olarak şu noktalar açıklanmış oluyor:

 

1.- Tevelli ve teberrinin temelini, muhabbet ve adavet oluşturur.

2- Muhabbetin merkezi kalptir ve insanın sadece bir kalbi vardır.

3- Kur’ân’da muhabbet ve adavet konusu incelenmediği müddetçe, tevelli ve teberri anlaşılamaz.

4- Allah muhabbeti ve dünya muhabbeti bir kalpte birleşmez

5- Tevellinin özünü, Allah muhabbeti oluşturur.

6- Tevelliyi engelleyen en büyük engel, dünya sevgisidir.

7- Tevelli ve teberri makamına ancak Peygamber’e tâbi olmak ile ulaşılır.

8- Tevelli ve teberri insanın hayatının her alanında tecelli etmeli, ibadet ve dua vs.

9- Tevelli ve teberri Allah’a gerçek kulluğun temelini oluşturur.

10- Dinin özü tevelli ve teberriden başka bir şey değildir.

 

Ayatullah Cevadî Amulî

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)