• Nombre de visites :
  • 3053
  • 8/12/2016
  • Date :

Hacc Yapan İlk Batılı Kadının, Lady Zeynep'in Hikâyesi

hacc yapan ilk batılı kadın
Bir Avrupa soylusu hanımın mühtedi listesinde olması pek şaşırtıcı olmakla beraber, kendisinin çok daha ilgi çekici bir sıfatı mevcuttu: Hacca giden ilk Batılı kadın. Cobbold’un portresini yazmaya ilgi duymak için tek başına yetecek bir sıfat…
Edinburgh’dan Mağrib’e uzanan bir hayat
Takvim 1867’yi gösterirken İskoçya’nın kalbi olan kent Edinburgh’daki soylu ailelerden olan Murray ailesinin bir kızı doğar. İsmini Evelyn koyarlar. Murrayler soylu bir aile olarak Britanya’nın dış politika misyonlarında görevler üstlenmektedir ve nitekim Evelyn’in babası da o dönemler için çok önemli siyasi gelişmelere gebe olan Mağrib yani Kuzey Afrika’da görev yapar. Bu sayede Evelyn çocukluğunu Cezayir ve Mısır’da, Arapların içerisinde geçirir. Çok iyi Arapça öğrenir. Daha sonraları kendisinin nasıl Müslüman olduğuna dair ilk verdiği şu yanıt da çocukluğundan beri böyle bir kültür ve geleneğin içerisinde büyümesi ile doğrudan bağlantılıdır diye düşünüyorum: 

Günün birinde, Cobbold’un (“Cobbold”, evlendikten sonra aldığı soyadı bu arada) Roma’da kaldığı bir dönemde Papa ile görüşme imkânı olur. Papa, Cobbold’a Katolik olup olmadığını sorunca Cobbold bir anda afallar. Daha önce kendini bir inanç düzleminde tanımlamak hususuna dair hiç düşünmemiştir. Bir an bekledikten sonra ise “Hayır, ben Müslümanım” der.
Bu yanıtı Cobbold’un çocukluğundaki ortama bağlamamı sağlayan en büyük gerekçe ise şudur: Evelyn Cobbold, Papa ile karşılaşana kadar hangi dine inandığını sorgulama ihtiyacı duymayacak kadar inancını keşfetme serüveninden uzak kalabilmiştir. Ailevi açıdan –ve tabi anavatanı açısından- verili olarak beklenen şey Katolik olmasıdır. Fakat o tüm bu duruma rağmen kısa bir tereddütten sonra Müslüman olduğunu söylemeyi tercih etmiştir. Hem de Katoliklerin dini liderinin karşısında… Onu buna yöneltebilecek tek olgusal etken, küçüklüğünden beri Araplarla yani Müslümanlarla içli dışlı yaşaması olabilir. Öyle ki verili olarak ailesinin değil içinde yaşadığı topluluğun dini üzere olduğunu hissetmiş olsa gerektir.
Tabi ki kalplerdeki mühürleri çözenin Allah olduğunu da unutmamak lazım…
Kurtuluşumuz sadece kendi amellerimize bağlıdır
Cobbold’un Papa’ya verdiği cevap, kendi deyimiyle, esasında kendisine de verdiği bir cevap olmuştur. Birçok mühtedinin hikâyesinin aksine Cobbold’un ne zaman ihtida ettiğine dair kesin bir cevabı yoktur, aynı Müslüman toplumlara doğan bizler gibi… Sadece Papa ile olan o diyalogdan sonra zihninde bir ışık çakmış ve “Ben bu din üzereyim” dediği dine dair daha fazla okuma yapma, kendini geliştirme ihtiyacı hissetmiş. Bu ihtiyaç neticesinde derine indikçe de Papa’ya kendinden tam emin şekilde söyleyemediği inancı daha da pekişmiş. İslam’a dair okuma yaptıkça imanı kökleşmiş ve İslam’ı bir tevhid ve müminlerin kardeşliği dini olarak daha da benimsemiş. “Islam is the religion of common sense” yani “İslam, ortak aklın; sağduyunun dinidir.” diyecek bir noktaya gelmiş.
Okudukça, araştırdıkça İslam’ın en uygulanabilir din olduğuna daha çok ikna oldum. Dünyanın sorunlarına en iyi çözüm getirebilen, dünyaya barış ve huzur getirebilecek en iyi din. O zamandan beri Allah’ın birliğine dayalı bu dine dair hiç tereddüt etmedim. Allah birdir ve Musa, İsa, Muhammed ve daha öncekiler kendilerine vahiy gelmiş peygamberlerdir… Hiçbirimiz ilk günahla doğmadık ve kurtarılmaya, Allah ile kimsenin aramıza girmesine ihtiyacımız yok. Sığınacağımız tek yer her zaman için, Hz. Muhammed (SAV) yahut Hz. İsa değil, ancak Allah’tır. Kurtuluşumuz sadece kendi amellerimize bağlıdır. Evelyn’in aklı da yüreği de Mağrib’de kalmıştı
Evelyn’i Cobbold soyadıyla anmamızın sebebi olan evlilik hususunu da unutmadan not edelim. Zira bu da ilginçtir ki Evelyn, teamülen olması gerektiği gibi, bir başka İngiliz soylusuyla evlenmiş; fakat onunla da yine Kahire’de tanışmıştır. Yani evlilik hayatında da Evelyn’in bir yanı bu topraklardan kopmamıştır. Fakat bugün Evelyn’i daha çok Cobbold soyadıyla anmamızı sağlayan John Dupuis Cobbold ile Evelyn, 1891’de evlendikten 31 yıl sonra, 1922’de, resmen boşanmadan ayrılmışlardır. Bu sürede 3 tane de çocukları olmuştur.
Evelyn’in içinde büyüdüğü Mağrib kültüründen sonra kocasıyla Britanya’da sürdürdüğü yaşamından hiçbir zaman tatmin olamaması, evliliğini çatırdatan sebepler arasında gösterilmektedir. Ayrıca her ne kadar Evelyn Cobbold dini yaşantısını dışarı pek yansıtan biri olmasa da -hatta kaynaklarda yazdığı kadarıyla günlük dini pratiklerini ne kadar yerine getirdiği meçhul olsa da- evliliğin bitiminde Evelyn’in kayın ailesinin, onun inancına dair duyduğu bazı huzursuzlukların etkili olmuş olma ihtimali de vardır. Çünkü bazı kaynaklarda yazdığı kadarıyla kayın ailesi, Evelyn’in durumundan pek mutlu değildi; hatta oğulları John Dupuis vefat ettikten sonra bakışları daha da zıt bir yöne kaymıştı. Nihayetinde anlaşılan; Evelyn’in aklı da yüreği de Mağrib’de kalmıştı. Belki de kâğıt üstünde anavatanı olan “Kuzey topraklarına” taşındığında, yüreğinden geçen anavatanın içinde büyüdüğü Müslüman coğrafya olduğunu hissetmişti…
Evet, muhtemelen öyle hissetmişti. Çünkü bir kitabında, müezzinin haykırışını duyduğunda içinden geçenleri yazmıştı ve o satırların sahibi pekâlâ böyle bir özlem duyabilirdi…
Kocasından ayrıldıktan sonra da bir şekilde bu topraklara dönmek, en azından tekrar ayak basmak için planlar yapmaya başlayacaktı. Ancak bu topraklardaki en kutsal yolculuğa çıkmak, Hacca gitmek için aradan 11 yıl geçmesi gerekecekti. Nitekim Evelyn Cobbold’un profilindeki biri için o dönemlerde oldukça cesur bir girişim olan Hacca gitme girişimi, baştaki birçok engele rağmen Evelyn’in tükenmek bilmeyen çabası ve tabi ki bir İngiliz soylusu olarak nüfuz edebildiği çevresi sayesinde 1933 yılında gerçekleşecek, böylece kendisi de Hac yapan ilk Batılı kadın olarak tarihe geçecekti.
Hacc yolunda
Hac yolculuğuna çıkmayı kafasına koyan Evelyn Cobbold, o dönemlerde Hicaz’ı kontrol eden devlet konumuna gelmiş olan Suudi Arabistan’ın Londra Büyükelçisi Hafiz Wahba’ya müsaade talebini iletir. Ancak dedik ya, tükenmek bilmeyen bir çaba ve heyecan… Resmi prosedürleri beklemeden bir başka tanıdığından Cidde’deki bir diğer mühtedi İngiliz Harry St. John Philby’e ve eşine meramını anlatan kendi mektubunu iletmesini ister. Harry St. John Philby de Abdullah adını almış bir mühtedidir ve Cidde’de yaşamaktadır. Olanca yardımseverliğiyle Cobbold’a yardımcı olur ve onun –Mekke’ye gidiş izni çıkana kadar- Suudi Arabistan’a gelmesini sağlar. Philby sayesinde Cidde’nin önde gelenleriyle ve hatta veliaht Faysal ile tanışan Cobbold, daha sonra yine Philby’nin ayarlamasıyla Medine’deki bir ailenin yanına gider. Araplar, bir İngiliz soylusu olan Cobbold’u oldukça iyi ağırlayacaktır. 
Nihayetinde Evelyn Cobbold –namı diğer Lady Zeynep, zira bir Müslüman olarak Zeynep adını aldıktan sonra bu şekilde de çağrılır- Hacc arzusunu büyük bir heyecan ve mutlulukla yerine getirir. Ne kadar çok söylenirse söylensin bu deneyimi abartmak mümkün değildir onun için... Dünyanın dört köşesinden gelen müminlerle bu kutsal zamanda ve kutsal mekânda bir araya gelmek… Allah’a ibadet için tam bir tevazu içerisinde bu insan topluluğuna katılmak… İşte Cobbold için tüm bunlar, İslam idealinin tesiri altındaki bir zihne ulaşmak demekti. İnsanlığa armağan edilmiş, ruha en ilham verici deneyimlerden birini yaşama ayrıcalığı demekti…
Eseri ve vefatı
Zeynep Cobbold, Hacc deneyiminden bir sene sonra oradaki deneyimlerini kaleme aldığı “Pilgrimage to Mecca” (Mekke’ye Hac Yolculuğu) kitabını yazar. Esasında 19. yüzyıl İngilteresi ve İslam arasındaki ilişkiye dair pek az eser varken, oldukça mühim bir kitap olmasına rağmen bu eser uzun süre unutulmuştu. Ta ki birkaç yıl önce tekrar ortaya çıkarılıp basılana kadar… Batılıların İslam algısını anlamak için sayılı eserlerden olan bu kitap artık gün yüzüne çıkmış durumda.
Allah, Cobbold’a uzun bir ömür bahşeder. Kendisi 1963 yılında yani 96 yaşında, soğuk bir Ocak gününde hayata gözlerini yumar. İskoçya’nın tepelerine çetin bir kış hâkimken Cobbold, o bölgedeki yerleşim yeri Glencarron’da İslami usullere göre defnedilir. Bu defin için Londra’dan bir imam gelmiş, “Lady Zeynep”in mezarının başına da vasiyet ettiği üzere Nur Sûresi’nden bir kısım yazılmıştır.
Dünya Bizim -Deniz Baran


  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)