Sünnet-i Nebevi (2)
8- Yetimler İçin Ağlamak
Uhud Savaşı’nda İslâm savaşçılarından çoğu şahadete erişti, Hz. Hamza da o savaşta şehit düştü. Hatta Hz. Peygamber’in (s.a.a) bile şehit olduğu haberi yayıldı.
Savaş sona erdikten sonra, Medine kadınları Uhud’a doğru hareket edip Peygamber’i (s.a.a) karşılamaya koştular; herkes kendi şehitlerini bırakıp Peygamber’i sorup arıyordu.
Bu arada Cehş’in kızı Zeynep Peygamber (s.a.a) ile karşılaştı.
Hz. Peygamber: “Sabırlı ve tahammüllü ol!” dedi.
Zeynep: “ Niçin?” diye sordu.
Hz. Peygamber: “Kardeşin Abdullah’ın şahadetinden dolayı.” diye buyurdu.
Zeynep: “Şahadet onun için kutlu ve mübarek olsun!” dedi.
Hz. Peygamber: “Sabret!” dedi.
Zeynep: “Ne için?” dedi.
Hz. Peygamber: “Dayın Hamza’nın şahadetinden dolayı.” diye buyurdu.
Zeynep: “Biz hepimiz Allah’tanız ve hepimiz O’na doğru döneceğiz, şahadet makamı ona mübarek olsun!” dedi.
Resulullah (s.a.a) biraz durduktan sonra Zeyneb’e dönerek şöyle buyurdu: “Sabırlı ol!”
Zeynep: “Şimdi niçin?” diye sordu.
Resulullah:”Eşin Mus’ab bin Umeyr’in şahadetinden dolayı.” diye buyurdu.
Zeynep bu sözü duyunca yüksek bir sesle ağladı ve can yakıcı bir şekilde sızladı.
Zeyneb’e: “Neden kocan için böyle ağlıyorsun?” diyenlere ise şöyle cevap verirdi: “Ağlamam kocam için değildir. Çünkü o Peygamber’in (s.a.a) yanında şahadet makamına erişmiştir. Benim ağlamam onun yetimleri içindir. Zira eğer çocuklar babalarını benden sorarlarsa, onlara ne cevap vereyim?!”8
9- Dostlarla Müdara
Ebu Hureyre şöyle diyor:
Resulullah (s.a.a) bir gün oturduğu yerde birden dişleri görülür bir şekilde güldü. Gülmesinin sebebini sorduğumuzda da şöyle buyurdu:
“Ümmetimden iki kişi gelip Allah Teala’nın huzurunda duracak; onlardan biri diyecek ki: ‘Allah’ım! Benim hakkımı ondan al!’ Allah Teala buyuracak ki: ‘Kardeşinin hakkını ver!’ Borçlu adam arz edecek ki: ‘Allah’ım! Benim iyi amellerimden bir şey kalmamıştır. (Ona verecek dünyevî bir malım da yoktur.)’ Hak sahibi de: ‘Ey Rabbim! Öyleyse benim günahlarımdan yüklensin!’ diyecek.”
Sonra Resulullah (s.a.a) gözlerinden yaşlar boşanarak şöyle buyurdu:
“O gün (kıyamet günü) öyle bir gündür ki insanlar, günahlarının başka bir kimseye yüklenmesine ihtiyaç duyarlar. Allah Teala hakkını isteyen kimseye şöyle buyurur: Gözlerini çevir, cennete doğru bir bak, ne görüyorsun? O zaman başını kaldırıp güzel nimetleri görünce hayretle: ‘Allah’ım! Bunlar kimin içindir?’ diyecektir. Allah Teala: ‘O hakkın değerini bana veren kimse içindir.’ buyurur. Hak sahibi: ‘O hakkın değerini kim sana ödeyebilir?’ diye sorar. Allah Teala: ‘Sen.’ diye cevap verir. Hak sahibi: ‘Ben nasıl ödeyebilirim?’ diye sorar. Allah Teala: ‘Ondan geçmenle (hakkını bağışlamanla).’ diye cevap verir. Hak sahibi: ‘Allah’ım! Ondan geçtim.’ der. Daha sonra Allah Teala: ‘Dini kardeşinin elini tut, birlikte cennete gidin!’ buyuracak.”
Ardından Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Takvalı olun, birbirinizin arasını bulun!”9
10- Çaba veya Zengin Olma Yolu
Ashaptan birisi bir şey istemek için Hz. Peygamber’in yanına gitti. Oraya ulaştığında Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydu:
“Kim bizden bir şey isterse veririz. Ama kim de ihtiyaçsız olmaya çalışırsa, Allah onu ihtiyaçsız kılar.”
Adamcağız Resulullah’ın (s.a.a) bu sözünü duyunca, bir şey istemeden Hazret’in huzurundan ayrıldı. İkinci kez yine Resulullah’ın yanına gelip aynı sözü duyup bir şey isteyemeden evine geri döndü. Üçüncü kez de Resulullah’tan aynı sözü duyunca, yine bir şey isteyemeden evine geri döndü.
Sonra komşusundan bir balta emanet alıp çöle çıktı, bir miktar odun toplayıp pazara götürerek bir buçuk kilo arpaya odunları sattı. Elde ettiği arpayı, ekmek yaparak ailesiyle birlikte yediler. Adam yılmadan bu işine devam etti. Sonra biriktirdiği paralarla önce bir balta aldı, sonra da elde ettiği kazançtan iki genç deve ve bir köle satın aldı, böylece durumu düzelip zenginleşti. Daha sonra Resulullah’ın yanına giderek macerayı Hazret’e anlattı. Resulullah (s.a.a) onun sözünü dinledikten sonra şöyle buyurdu:
“Demedim mi kim bizden bir şey isterse ona veririz, ihtiyaçsız olmaya çalışırsa Allah onu ihtiyaçsız kılar?!”10
11- Zühdü
Hz. Ali (a.s) bu hususta şöyle buyurmuştur:
“Resulullah (s.a.a) yerde yemek yerdi, kul gibi otururdu, ayakkabısını kendisi tamir ederdi, elbisesini kendisi yamardı, eğersiz merkebe binerdi; biri daha varsa ardına bindirirdi. Evinin kapısına, üstünde resimler bulunan bir perde asılmıştı; zevcelerinden birine: ‘Şunu kaldır; zira ona baktıkça dünya ziynetlerini hatırlıyorum.’ buyurmuştu. Dünyayı gönlünden çıkarmıştı; onu anmayı hatırından geçirmezdi. Dünyayı o kadar gözden çıkarmıştı ki, ne gönül bağlayacağı güzel bir elbisesi vardı, ne de üstüne oturacağı bir sergisi.”11
12- Emanettarlığı
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyuruyordu:
“Emanetleri sahiplerine geri verin; çünkü Resulullah (s.a.a) iğne ve ipliği bile sahibine geri verirdi.” 12[54]
13- İsmi
Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyordu:
“Evladınızın ismini Muhammed koyduğunuzda ona ihtiram edin, meclislerde ona yer açın, ona surat asmayın.”13
İmam Cafer Sadık (a.s) da şöyle buyurdu:
“Bizim bir evladımız olduğunda, onun ismini mutlaka Muhammed koyarız; yedi gün geçtiğinde istesek değiştiririz, istemesek aynen öyle kalır.”14
14- Peygamber’e (s.a.a) Salâvat
Allah-u Teala şöyle buyuruyor:
“Hiç şüphesiz, Allah ve melekleri Peygamber’e salât etmektedirler. Ey iman edenler, siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.”15
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Peygamber (s.a.a) anıldığında, ona çok salât edin. Çünkü kim ona bir defa salât ederse, Allah-u Teala ona bin salât eder...”16
Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Kim bana bir yazıda salât yazarsa, ismim o yazıda olduğu müddetçe melekler sürekli olarak ona mağfiret dilerler.” 17
Salâvat çeşitli şekillerde söylenebilir, ama en meşhur olanı, teşehhütte de sürekli söylediğimiz şu cümledir: “Allahumme salli ala Muhammed’in ve Âl-i Muhammed.”
Şunu da hatırlatalım ki, Peygamber’in Âl’ini (Ehlibeyt’ini) söylemeksizin ona salât etmek, yani “Sallallahu aleyhi ve sellem” demek doğru değildir. Hazret’in kendisi böyle bir salâvatı nehyetmiş ve onu doğru bilmemiştir. Doğrusu şudur: “Sallallahu aleyhi ve Âlihi ve sellem”
Allah’ım! Muhammed ve Âl-i Muhammed’e salât eyle ve onların ferecini yakınlaştır.
15- Tevazuu
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Resulullah (s.a.a) bir eve girdiğinde, meclisin en aşağı kısmında otururdu.”18
Enes bin Malik şöyle diyor:
“Resulullah (s.a.a) hastaların ziyaretine giderdi, cenazeleri teşyi ederdi, kölenin davetini kabul ederdi, merkebe binerdi; Hayber, Benî Kureyza ve Beni’n-Nadîr günü (onlarla savaştığı günler) yularlı bir merkebe binmişti, altında liften bir palan vardı.”19
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Resulullah (s.a.a), peygamberliğe seçildiği günden dünyadan göçene dek, bir yere dayanarak yemek yemedi, köleler gibi yemek yerdi, onlar gibi otururdu.”
Neden böyle yapıyordu dediklerinde: “Allah Teala’ya tevazu etmek için.” buyurdu.20
İmam Cafer Sadık (a.s) Resulullah’ın (s.a.a.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Şu beş şeyi hayatta olduğum müddetçe terk etmeyeceğim: Yerde kölelerle yemek yemeyi, çıplak merkebe binmeyi, kendi ellerimle keçi sağmayı, yün elbise giymeyi ve çocuklara selam vermeyi. Bu işleri yapıyorum ki, benden sonra bunlar, sünnet hâline gelsin.”21
16- Sabrı
Emirü’l-Müminin Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
Bir Yahudinin Resulullah’tan (s.a.a) birkaç dinar alacağı vardı. Hazret’ten o parayı istedi. Resulullah (s.a.a): “Ey Yahudi, şimdi yanımda sana verecek bir param yoktur.” buyurdu. Yahudi: “Ya Muhammed! Paramı vermedikçe senden ayrılmayacağım!” dedi. Resulullah (s.a.a) cevaben: “Bu durumda ben de seninle birlikte otururum!” buyurdu.
Resulullah (s.a.a) onunla birlikte oturdu; öyle ki öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını da orada kıldı. Resulullah’ın (s.a.a) ashabı o Yahudiyi tehdit etmeye başladılar. Resulullah (s.a.a) onlara bakıp şöyle buyurdu: “Onunla ne işiniz vardır?” Ashap: “Ya Resulullah! Bu Yahudi seni hapsetmiştir!” Resulullah (s.a.a) onlara cevap olarak: “Allah Teala beni, bir zimmî veya başka birisine zulüm yapmak için göndermemiştir.” buyurdu.
Gün yükseldiğinde Yahudi adam şöyle dedi: “Allah’tan başka bir ilâh olmadığına ve Muhammed’in de O’nun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık ediyorum; malımın bir şatrı (yarısı) Allah yolu içindir. Allah’a andolsun ki, sana karşı böyle davranmam, sırf senin Tevrat’taki vasfını sende görmem içindi. Ben senin Tevrat’taki vasfını okumuştum. Onda şöyle yazılmıştı: “Abdullah oğlu Muhammed Mekke’de dünyaya gelecektir, Tıybe’ye (Medine’ye) hicret edecektir, sert ve katı kalpli değildir, sövmez ve çirkin söz ağzına almaz.” Ben Allah’tan başka bir ilâhın olmadığına, senin de O’nun elçisi olduğuna şahadet ediyorum. Bu benim malımdır, Allah nerede emretmişse onu orada harca.”22
Devamı var...