Vaat Edilen Toprakta Konaklama
Ben, ancak mektuplarınız bana ulaştıktan ve elçileriniz bana geldikten sonra size geldim...
İmam Hüseyin'in Hür ile Buluşması
İmam Hüseyin (a.s), yanında kalan samimî arkadaşları, ailesi ve amca çocuklarıyla yola devam ediyordu. Birden uzaktan kendilerine doğru gelen karartılar gördüler. Bazıları bunların hurma ağaçlarının karartıları olduğunu sandı. Fakat gördükleri hurma ağaçları değildi. Gelenler, kalabalık bir askerî birlikti.
Çok geçmeden, kendilerine doğru gelen karartıların, Hür b. Yezid Riyahî komutasında bin süvariden oluşan İbn Ziyad'ın ordusu olduğunu anladılar. İbn Ziyad, İmam Hüseyin'in (a.s) yolunu kesmek ve onu istediği yere doğru çekmek üzere bu orduyu göndermişti. Askerler, Hüseyin'in (a.s) kafilesine yaklaşınca, Hüseyin (a.s), hangi görevi yerine getirmek üzere geldiklerini sordu. Hür şu cevabı verdi:
"Size eşlik etmek, sizi sürükleyerek susuz ve korumasız bir bölgeye doğru götürmek üzere geldik. Ya da Yezid'in ve Ubeydullah b. Ziyad'ın hükmünü kabul edersiniz."(1)
İki taraf arasında uzun görüşmeler, iki tarafı memnun edecek hiçbir sonuca ulaşmayan tartışmalar oldu. Hür, Hüseyin'in (a.s) Hicaz'a dönmesine de, Kûfe'ye gitmesine de izin vermedi. Hüseyin (a.s) de, Yezid'e ve İbn Ziyad'a teslim olmayı kabul etmedi.(2)
Hüseyin (a.s), aralarında ayağa kalkmış ve şöyle demişti:
"Ey İnsanlar! Ben, ancak mektuplarınız bana ulaştıktan ve elçileriniz bana geldikten sonra size geldim. Şöyle demiştiniz: "Hemen bize gel; çünkü bizim bir imamımız yoktur. Belki yüce Allah, senin sayende bizi hak ve hidayet üzerinde birleştirir… Eğer siz hâlâ bu söz üzere iseniz, işte ben size geldim; bana, sözlerinize ve ahitlerinize güvenmemi sağlayacak bir işaret verin. Yok, eğer bunu yapmayacaksanız, benim gelişimden hoşnut değilseniz, size gelmek üzere ayrıldığım yere geri dönerim."
Sustular. Hiç kimse bir şey söylemedi. Sonra Hürr'e dönüp şunları söyledi:
"Arkadaşlarına namaz kıldırmak ister misin?" Hür: "Hayır." dedi, "Sen namaz kılacaksın, biz de sana uyacağız." Bunun üzerine İmam Hüseyin (a.s) onlara namaz kıldırdı.(3)
İmam (a.s), onlara ikindi namazını kıldırdıktan sonra şu konuşmayı yaptı:
"Şunu biliniz ki, eğer siz, Allah'tan korkar ve hakkı ehli için tanırsanız, Allah'ı razı kılmış olursunuz.
Biz, Muhammed'in (s.a.a) Ehlibeyt'iyiz. Sizin bu yönetiminize, hakları olmadığı hâlde onu ele geçiren ve size zulüm ve düşmanlıkla hükmeden şu güruhtan daha lâyığız. Eğer bizi istemiyorsanız, hakkımızı tanımıyorsanız ve şu andaki düşünceniz, mektuplarınızda yazdıklarınızdan, elçilerinizin bana bildirdiklerinden farklı ise, o zaman size arkamı döner giderim."(4)
Hür, ona şöyle dedi:
"Allah'a yemin ederim ki, benim, şu sözünü ettiğin mektuplardan ve elçilerden haberim yok."
İmam Hüseyin (a.s), adamlarından birine: "Ey Ukbe b. Sem'an! Mektupları koyduğumuz o iki heybeyi çıkar." dedi. Adam, mektuplarla dolu heybe çıkarıp Hürr'ün önüne döktü. Hür ona dedi ki:
"Biz, sana mektup yazanlardan değiliz. Bize, seninle karşılaştığımız zaman, Kûfe'ye Ubeydullah'a götürünceye kadar senden ayrılmamamız emredildi."
İmam Hüseyin (a.s) ona şöyle dedi:
"Ölüm senin için bu-nu yapmaktan daha iyidir." Sonra arkadaşlarına:
"Kalkın ve bineklerinize binin." dedi.
Adamları kalkıp bineklere bindiler ve kadınların da bineklere binmelerini beklediler. Adamlarına: "Geri dönün." dedi.
İmam'ın (a.s) adamları geri dönmek isterken askerler, dönmelerine engel oldular. Bunun üzerine Hüseyin (a.s), Hürr'e: "Anan, senin yasını tutsun! Ne istiyorsun?" Hür, ona şu karşılığı verdi:
"Eğer senin içinde bulunduğun bu durumda bir başka Arap olsaydı ve bu Arap bana senin söylediğin bu sözü söyleseydi, kim olursa olsun, anası için bu ifadeleri mutlaka kullanırdım. Fakat Allah'a yemin ederim ki, senin annenden gücümüzün yettiği en güzel şekilde söz etmekten başka bir şey yapamam."(5)
Vaat Edilen Toprakta Konaklama
İmam Hüseyin'in (a.s) Kûfe'ye doğru ilerlediği haberleri, İbn Ziyad'ı ve Emevî saltanatının yardakçılarını rahatsız etti. Bunun üzerine İbn Ziyad, zaman kaybetmeden Hür b. Yezid Riyahî'ye bir mektup gönderdi. İmam'ın (a.s) daha fazla ilerlemesine izin vermemesini istedi. Emevî ordusu yetişinceye kadar onu bekletmesini ve Kûfe'den uzak tutmasını istedi. Kûfelilerin, ikinci kez ayaklanmasından korkuyordu. Ayrıca İbn Ziyad, İmam'ın (a.s) bulunduğu yerin zor koşullarını bir baskı aracı olarak kullanıp teslim olmasını sağlamayı amaçlıyordu.
Kör bir sapkınlık ve basit bir cehalet örneği sergileyerek İbn Ziyad'ın mektubunu getiren adam, İmam Hüseyin'in (a.s) adamlarından birine (Yezid b. Muhacir'e) yaptığı işi savunmak maksadıyla şöyle dedi:
"İmamıma itaat ettim ve biatimin gereğini yerine getirdim."
İbn Muhacir de ona şu cevabı verdi:
"Tam tersine, Rabbine isyan ettin ve nefsini helâka sürükleyecek bir hususta imamına uydun. Böylece utancı ve cehennem azabını hak ettin. Ne kötü imammış senin imamın! Allah şöyle buyurmuştur:
"Onları, ateşe çağıran imamlar kıldık. Kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir."6
İbn Ziyad'ın ordusu, İmam Hüseyin'in (a.s) kafilesinin yola devam etmesine izin vermedi. Hür b. Yezid'in askerleri, onları engellemiş ve İmam'ı (a.s), ısrarla bitkisiz ve susuz bir bölgeye doğru çekmişlerdi.
Züheyr b. Kayn, Emevîlerden destek kuvvet gelmeden, Hürr'ün askerleriyle savaşmaya çok istekliydi. İmam'a (a.s) şöyle dedi:
"Şu anda bunlarla savaşmak, bizim için başkalarıyla savaşmaktan daha kolaydır."
Fakat İmam (a.s) bu görüşe karşı çıktı. Çünkü Hürr'ün askerleri henüz kendilerine savaş açmış değillerdi. Bunun nedeni, İmam'ın (a.s) bütün ümmeti kuşatan genişlikteki bir ruhsal enginliğe sahip olmasıydı. Bir diğer neden, savunduğu risaletin ve ümmet içinde yeniden bina etmek istediği değerlerin büyüklüğüydü. Gerçi ümmet, ona karşı düşmanlık göstermeye başlamıştı. Ama o, "Onlara karşı savaşı ilk başlatan taraf ben olmam." diyordu.
İmam (a.s), hicrî altmış bir senesinin muharrem ayının ikisine denk gelen perşembe günü Kerbela'da konakladı.(7) Sonra Züheyr, İmam'a (a.s), yakınlarda bir yere çekilmeyi önerdi. Burası, Emevî ordusuyla girişilecek bir savaşta savunmaya daha elverişli görünüyordu.
İmam (a.s), bu mıntıkanın ismini sordu. "Kerbela" dediler. Bunu duyunca, gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Bir yandan da şunları söylüyordu:
"Allah'ım! Kerb (hüzün) ve belâdan sana sığınırım."
Ardından sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kerbli (hüzünlü) ve belâlı yer! Babam, Sıffin'e giderken buradan geçmişti. Ben de yanındaydım. Bu yerin ismini sordu. İsmini dediler. Bunun üzerine şöyle dedi:
"Burası, onların son durağıdır. Burası kanlarının akacağı yerdir."
Kimleri kastettiğini sordular.
Dedi ki: "Âl-i Beyt-i Muhammed'den (s.a.a) burada konaklayacak olan bir topluluktan söz ediyorum."(8)
Ardından İmam Hüseyin (a.s), yerden bir avuç toprak aldı ve kokladı. Sonra şöyle dedi:
"Burası, Allah'a yemin ederim ki, Cebrail'in Resulullah'a (s.a.a) benim şehit edileceğimi haber verdiği ve Ümmü Seleme'nin bana bildirdiği yerdir."(9)
Bunun üzerine İmam (a.s), kafiledekilere, mesele açığa kavuşuncaya ve hareketine dair nihaî kararı alıncaya kadar burada konaklamalarını, çadırları kurmalarını emretti.
___________
1- Tarihu't-Taberî, 3/305; Maktelu'l-Hüseyn, Harezmî, 1/229; el-Bi-daye ve'n-Nihaye, 8/186; Bihar'ul-Envar, 44/375
2- Tarihu't-Taberî, 3/305; Maktelu'l-Hüseyn, Harezmî, 1/229; el-Bi-daye ve'n-Nihaye, 8/186; Bihar'ul-Envar, 44/375
3- el-İrşad, 2/79; el-Futuh, İbn A'sem 5/85; Maktelu'l-Hüseyn, Harezmî,, 4- el-Futuh, İbn A'sem, 5/87; Tarihu't-Taberî, 3/206; Maktelu'l-Hü-seyn, Harezmî, 1/332
5- el-İrşad, 2/80; Tarihu't-Taberî, 3/306
6- Kasas, 41
7- Tarihu't-Taberî, 3/309; Mu'cemu'l-Buldan, 4/444; İ'lamu'l-Vera, 1/451; el-Ahbaru't-Tival, s.252; Bihar'ul-Envar,
44/380
8- Mecmau'z-Zevaid, 9/192; el-Ahbaru't-Tival, s.253; Hayatu'l-Ha-yavan, ed-Dimyerî, 1/60
9- Tezkiretu'l-Havas, s.260; Nefesu'l-Mehmum, s.205; Nasihu't-Te-varih, 2/168; Yenabiu'l-Mevedde, s.406
Ehlader